Eğer uzaylılar varsa ve dünya da olup bitenler, insanların başlarına gelenler onlar için yalnızca uzaktan izlenen bir durumsa, bugünlerde çok eğleniyor olmalılar.
Nasıl eğlenmesinler ki, yalnızca Bush olmadığı için Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen Barack Obama, ödülünü almasına bir hafta kala, Afganistan'a daha fazla asker göndermeye ve müttefiklerinden de asker dilenmeye karar verdi.
Uzaylılar bu duruma bakıp gülmekle kalmıyor bir yandan da acaba bu insanlar geçmişten hiç ders almıyor mu, diye de düşünüyorlardır, ne de olsa Afganistan'a giren hiçbir yabancı güç bugüne kadar istediğini alamadı, öyle görünüyor ki Amerikan yönetimi Irak'tan ve Vietnam deneyiminden de ders almamış.
Obama'nın Afganistan'a daha fazla asker kararı, Afganistan'daki Amerikan birliklerinin sayısını 100 bine çıkaracak, Amerika müttefiklerinin asker sayısının da 40 bine çıkmasını ümit ediyor. Oysa Nobel barış Ödülünü 10 Aralık'ta törenle alacak olan şahsiyet bir yıl önce Başkanlık koltuğuna oturduğunda Afganistan'daki Amerikalıların sayısı 30 bin civarındaydı.
Nobel Barış Ödülü'nü bilemem ama bir Pollyanna ödülü olsaydı kesinlikle Obama alırdı, ne de olsa büyük bir iyimserlik içinde, 18 ay içinde Afganistan'daki sorunların çözülebileceğini ve geri çekilmenin başlayabileceğini düşünüyor, oysa modern Afganistan denilen yapay devletin kurulduğu coğrafya 18. yüzyılın başından beri hiç durulmadı. Hiçbir zaman da Obama'nın hayal ettiği gibi, 'terörist unsurlarla' savaşacak güçte ve kabiliyette bir 'ulus devlet olmadı'. İki yüzyılda oluşturulamamış, kendi sınırlarına hâkim, şiddet uygulama tekelini elinde bulunduran Afganistan Devleti'nin üç dakikada hazırlanan hamburger misali ortaya konulabileceğini düşünmek belki de Pollyannacılığın bile ötesine geçiyor. Hem ayrıca batı dünyasının kolunda son teknolojinin ürünü saatler varsa, Taliban'ın da bol bol zamanı ve inancı var.
Amerika'nın müttefiklerinin bir kısmı mırın kırın etse de, bahisler ve açık arttırma usulü asker sayısını arttırma işleme başladı. Ne de olsa arada kalıp acı çekecek olan Afganistan halkları, ya da ölecek olan askerlerin hayatlarının bir anlamı yok, kötü bir kumar da ortaya sürülen fişler gibiler; 'benden 1000 asker', dedi İtalya. 'Ben de 500' diye bağırdı oradan Güney Kore. İngiltere de geri kalmadı elbette.
Afganistan'da nüfusuna oranla en fazla asker kaybeden ülke olduğu için NATO Genel Sekreterliği koltuğu ile ödüllendirilen, Danimarka Başbakanı iken izlediği son derece basiretsiz politika yüzünden karikatür krizinin daha da azmasına ve elbette ki Taliban'ın daha da güçlenmesine neden olan Anders Rasmussen de kendisinden beklenildiği gibi sahibinin sesi olarak "Doğru kaynaklarla başarabiliriz" gibi zevzek Hollywood filmleri repliklerinden alıntılar yaptı.
Gerçi, NATO ülkeleri içinde Türkiye gibi şimdilik daha fazla asker göndermeye direnen ülkeler var, Avrupa ve Amerika kamuoyunun bir kısmı da yeni savaş planlarından hiç memnun değil. Ama yine de belki de üzerinde en fazla baskı hisseden ülke Türkiye.
Profesör William Hale çok hoş bir benzetme yapmıştı Türkiye dış politikası için: 'Sirkte atlarla gösteri yapan cambazın durumu' benzetmesi...
Türkiye, aynı anda iki atı sürüyor, bir ayağı birinde, diğeri öbürünün üstünde. Bir ona, bir buna atlıyor, amuda kalkıyor, atların üzerinde taklalar atıp duruyor ama mesele şu ki atlar artık bambaşka yönlere doğru koşmaya başladılar, cambaz da mecbur, ya birisinde karar kılacak, ya vaktinde hangisini tercih edeceğine karar veremeyip tepe üstü çakılacak. Batı Dünyası'yla hareket etme isteği bir yandan, Afganistan'da doğru bildiğinden şaşmama isteği de öbür yandan...
Ama belli mi olur, bakarsınız bir mucize gerçekleşir, Afganistan'a yapılacak en büyük iyiliğin, Afganistan'ı rahat bırakmak olduğu anlaşılır, El Kaide gibi radikal unsurları radikalleştiren Filistin meselesini çözmenin Batı'nın güvenliğine daha fazla katkı sağlayacağı anlaşılır, İsviçre gibi ülkeler temel hakların referanduma götürülemeyeceğini anlar...
Uzaylılar varsa iyimserliğime gülüyorlar mıdır?
Kaynak: Radikal