Ortadoğu'da ABD'nin temel taleplerine direnen sadece iki ülke var: İran ve Suriye. Bu yüzden ikisi de düşman sayılıyor, ama İran daha önemli. Soğuk Savaş'taki gibi, en büyük düşmanın nüfuzundaki artış şiddet kullanımını meşrulaştıracak bir gerekçe gibi sunuluyor. Şaşırtıcı olmayan bir biçimde, Bush Irak'a ek asker gönderirken, sanki ABD işgali yokmuş gibi İran'ın Irak'ın iç işlerine karıştığına dair hikâyeler anlatılıyor. Tahran, Washington'da, şu meşhur Şii hilalinin zirvesi olarak da niteleniyor. Ve yine hiç şaşırtıcı değil: Irak'taki asker artırımına ve İran'a yönelik artan suçlama ve tehditlere, Irak konferansına katılmak yönünde yarım yamalak bir gönüllülük eşlik ediyor. Bu sınırlı diplomatik jestin, ABD'nin artan saldırganlığından dolayı duyulan korku ve öfkeyi gidermeyi amaçladığını tahmin etmek güç değil. Boş bir korku da değil bu: Terör uzmanları Peter Bergen ve Paul Cruickshank'ın 'Irak etkisi' üzerine çalışması, savaşın terörü yedi kat artırdığını ortaya koyuyor. Bir 'İran etkisi' daha da ağır olabilir. ABD için asıl mesele, Ortadoğu'nun eşsiz enerji kaynakları üzerinde etkin kontrol sağlamak. Bu hep böyleydi. Kaynaklara erişim ikinci planda. Petrolü bir kez gemilere yüklediğinizde, gidecek bir yer bulur elbet. Kontrol, bir küresel hâkimiyet aracı olarak görülüyor. İran'ın 'hilal'deki nüfuzu da ABD kontrolüne meydan okur nitelikte. Coğrafyanın cilvesine bakın ki, dünyanın ana petrol yataklarının çoğunluğu Ortadoğu'da Şiilerin yaşadığı bölgelerde: Güney Irak, Suudi Arabistan'la İran'ın kesişme noktası. Buralarda bazı büyük doğalgaz kaynakları da var. Washington'ın en kötü kâbusu, dünya petrolünün çoğunu kontrol eden ve ABD'den bağımsız olan gevşek bir Şii ittifakı. Geçen yaz İsrail Lübnan'ı beşinci defa işgal etti. Bu işgalde de, ABD desteği kritikti, bahaneler asılsızdı ve sonuçlar Lübnanlılar açısından yine ağırdı. Gerekçeler arasında, Hizbullah roketlerinin İran'a yönelik bir ABD-İsrail saldırısında caydırıcı olabileceği de vardı. Onca yaygaraya rağmen, ben ABD'nin şu sıra İran'a saldırmasına ihtimal vermiyorum. Amerikan ve dünya kamuoyu buna çok büyük oranda karşı. Görünüşe göre, ABD ordusu ve istihbaratı da. İran kendisini ABD saldırısına karşı savunamaz, ama başka yollarla karşılık verebilir. Bunlar arasında Irak'taki cehennem ateşini yükseltmek de var. Bazı uzmanlar bu saldırının üçüncü dünya savaşının fitilini ateşleyebileceğini bile söylüyor. Bu arada ABD muhtemelen İran'ı içeriden istikrarsızlaştırmak yönünde de faaliyet yürütüyor. İran'ın etnik yapısı karmaşık; ayrılıkçı eğilimler var ve ABD bunları ateşleme peşinde olabilir. ABD, diğer Batı ülkelerinin de desteğiyle, İran'ı ekonomik kuşatmaya almaya, liderlerini başarısızlığa sevk edip halkın hoşnutsuzluğunu artırmaya çalışıyor. Bu arada İran liderliğini şeytanlaştırmak da gerekiyor haliyle. Batı basınında İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad'ın herhangi bir çılgınca sözü yalan-yanlış çevrilip manşetlere taşınıyor. Halbuki Ahmedinecad'ın dış politika üzerinde fazla kontrolü yok; asıl güç dini lider Hamaney'de. ABD medyası, bilhassa da uzlaşma yanlısıysa, Hamaney'in sözlerini görmezden geliyor. Ahmedinecad 'İsrail varolmamalı' dediğinde kıyamet koparken, Hamaney'in, İran'ın iki devletli bir çözümü kabul ederse İsrail'le ilişkilerin normalleşmesi çağrısı yapan Arap Birliği'ni desteklediğine yönelik sözleri verilmiyor. İran caydırıcılık aramakta haklı İran'ın nükleer caydırıcılık arayışını Irak işgali tetikledi. Hedef savunmasız oldukça ABD'nin istediği gibi saldırdığı mesajıydı bu. Bugün İran, Afganistan, Türkiye, Irak ve Körfez'deki ABD güçleriyle çevrili ve nükleer güç sahibi Pakistan ve İsrail'e yakın. 2003'te İran nükleer faaliyetler ve İsrail-Filistin ilişkileri dahil, çetrefilli meselelerde müzakere önerdi. ABD'nin verdiği karşılıksa, öneriyi götüren İsviçreli diplomatın yüzüne kapıyı kapatmak oldu. Ertesi yıl İran ve AB, Tahran'ın uranyum zenginleştirmeyi askıya alması karşılığında 'sıkı güvenlik garantileri', ki ABD ve İsrail'in İran'ı bombalama tehditlerinin kod adıydı bu, verilmesi üzerinde anlaştı. ABD baskısı yüzünden AB anlaşmayı hayata geçiremedi ve İran uranyum zenginleştirmeyi sürdürdü. İran'ın nükleer silah geliştirmesini engellemek yönünde gerçek bir niyeti varsa, ABD'nin yapması gerekenler belli: AB anlaşmasını uygulamak, anlamlı müzakereleri kabul etmek ve İran'ı uluslararası ekonomik sisteme entegre etme çabasında diğer ülkelere katılmak. (Dilbilimci, 9 Mart 2007)