Rakamların suçu yok aslında. Gelenek böyle. Bizde yasalar sayılarıyla anılır. Muhtevasıyla değil. 301 de onlardan biri. Bir zamanlar 312 vardı. Ondan önce de 141-142 ve 163... Eskiden kanun maddeleri kutuplara göreydi.
Sağı düşünceden dolayı başka bir madde, solu ise başka bir madde yargılıyordu. Şimdi tek madde 301, düşünce özgürlüğünü kısıtladığı gerekçesiyle çok eleştirildi. Bunda Orhan Pamuk ve Hrant Dink gibi ses getiren davaların etkisi oldu. Metin yerine bütün kabahati uygulamaya yükleyenler çıktı. TCK yeniden düzenlenirken gerekli değişiklikler yapılabilirdi. 'Uygulamayı görelim' dendi. Uygulamada yaşanan problemlerden dolayı çeşitli kesimlerden kanunun değiştirilmesi yönünde talepler yükseldi. Sadece içeriden değil, dışarıdan da bu yönde istek geldi. Avrupa Birliği açık açık 301'in düşünce ve ifade özgürlüğünün önünde engel olduğunu ifade etti. 301 şimdi Meclis'in gündeminde. Bu hafta içinde komisyonda görüşülecek. Haftaya Genel Kurul'a inecek.
301'in yeniden ele alınmasında dışarıdan gelen telkinlerin etkisi inkar edilemez. AB faktörünü kastediyorum. Ancak bu, kaçınılmaz bir sonuç. 301 konusunda harekete geçmek için kendi iç dinamiklerimiz de yeterliydi. Uygulamada ciddi sorunlar yaşandı. Ve Türkiye'nin imajını olumsuz etkiledi. AB gölgesi düşmeden ele alınabilirdi. Öylesi çok daha şık olurdu.
301 değişmeli mi? Evet. Demokrasi ve düşünce özgürlüğü, evrensel standartların epey gerisinde. Eleştiri sınırları içinde düşünce açıklama, görüş bildirme soruşturma konusu olabiliyor. Düşünce suçundan en çok dava açılan ülkelerden biriyiz. Rakamlar ortada. Yargı adeta refleks halinde devleti koruma ve kollama duyarlılığıyla işliyor. Bireysel hak ve özgürlükler geriye düşebiliyor. Bu açıdan düşünce özgürlüğünü belirleyen 301'in daha açık ve net yazılmasına ihtiyaç var. Pürüz sadece evrensel standardın dışında kalmasından kaynaklanmıyor. Uygulamada da standart yok. Konjonktüre, kişiye göre değişiklik yaşanıyor. Hasan Celal Güzel, her televizyon programında söylüyor: "28 Şubat sürecinde her söylediğim söz 301'in konusu oldu. Hakkımda yüzlerce dava açıldı. Şimdi aynı şeyleri söylüyorum. Savcılardan tık yok."
Dün bir gazetenin manşetiydi. 'Bir 301 komedisi' başlığıyla verilen haberde aynı sözler için iki ayrı mahkemeden farklı karar çıktığı bilgisi yer aldı. Bir mahkeme 'beraat' derken diğeri 'mahkumiyet' vermiş. Bu örnek bile 301. maddenin yeniden ele alınmasını zorunlu kılıyor. 301 komisyona sevk edildi, ancak tartışması hâlâ sürüyor. En çok da dava açma izninin cumhurbaşkanına bağlanması tartışılıyor. AK Parti içinde görüş ayrılığı var. Meclis Başkanı Köksal Toptan itiraz etti. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin de soğuk bakıyor. Cumhurbaşkanının iznini doğru bulmayanlar, eski uygulamaya dönülmesini savunuyor. Yani iznin Adalet Bakanı'na bırakılmasını... Bu konu dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e de soruldu. Gül, 'Meclis'in işi' demekle yetindi. Tartışmaların ışığında komisyon ve genel kurul aşamasında bu bölüm değiştirilebilir. Bir standart oluşması için dava açma şartının mekanizmaya bağlanmasında yarar var. Bu, yargıyı da rahatlatır.
301 zaten tansiyonu yüksek olan Ankara'nın gerilimini biraz da artıracağa benzer. Muhalefet buna göre konuşlandı. CHP ve MHP adeta tek vücut. MHP'nin 301 değişikliğine yüklediği anlam çok abartılı. Bahçeli, bu madde üzerinden sert ve şiddetli muhalefet yapacağının işaretini grup toplantısında verdi. 'Teklif siyasî bir suikasttır.' dedi.
Unutmamak lazım ki bu topraklarda devletin korunmaya ihtiyacı olduğu kadar bireyin de korunmaya ihtiyacı var. Siyaset, devletin yanı sıra bireyin hukukunu gözetmekle de mükellef değil mi?
Kaynak: Zaman