Bush'un 11 Eylül sonrası ortaya koyduğu tek taraflı ve sertlik yanlısı tavır ABD'nin imajını yerlerde süründürüyor. Terör tehdidinin daha on yıllarca ortadan kalkmayacağı aşikâr; yönetim yumuşak gücün neler başarabileceğini hatırlayıp daha dengeli bir politikaya dönmeli
Dünya Amerikan liderliğinden memnun değil. 11 Eylül'den sonra şoke olmuş ve korkmuş bir halde, dünyaya daha geleneksel Amerikan değerleri olan umut, iyimserlik, hoşgörü ve fırsatı yansıtan yüzümüzü değil,
öfkeli tarafımızı gösterdik.
Bu korku dolu yaklaşım ABD'nin müttefiklerini kendi yanına çekme becerisini zedeledi fakat bunu değiştirmek için çok geç değil. Ulusumuz 'sert gücümüz'le yumuşak gücümüzü birleştiren daha akıllıca bir stratejiye kucak açmalı. Konu ister Pakistan'daki kriz veya Irak'la Afganistan'daki savaşları bitirmek olsun, ister İran'la Kuzey Kore'nin nükleer hırslarını caydırmak, Çin'in yükselişiyle başa çıkmak veya küreselleşme nedeniyle geride kalanların hayatlarını iyileştirmek olsun, ABD'nin daha kapsamlı ve dengeli bir yaklaşıma ihtiyacı var.
Ortaklık gücümüzü artırır
Bu yaklaşımın zayıf veya safça olduğunu düşünenler, Savunma Bakanı Gates'in 26 Kasım'daki konuşmasını, 'yumuşak güç kullanma kapasitemizi güçlendirme ve bunu sert güçle daha iyi birleştirme' gereğini savunmaya ayırdığını hatırlamalı. Bir Cumhuriyetçi ve bir Demokrat olarak ikimiz, hayatımızı Amerikan üstünlüğünü iyilik yaymak için bir güç olarak tanıtmaya adadık. Fakat ABD, güçlü ve istekli müttefiklerle ortakların yokluğunda en tepede kalamaz. Son altı yılda çok fazla insan, yükü paylaşmakla güçten feragat etmeyi birbirine karıştırdı. Gerçekte, başkalarının yardımına izin verdiğimizde, Amerikan nüfuzunu azaltmıyor, genişletiyoruz.
11 Eylül 2000'den beri terörle savaş ABD'nin dünyayla ilişkilerinin merkezine oturarak bu tecrit edici görüntüyü şekillendirdi. Küresel erişime sahip teröristlerin yarattığı tehdit onlarca yıl daha ortadan kalkacak gibi değil. Fakat kitle imha silahlarına sahip olmadıkları takdirde, Kaide gibi gruplar eski düşmanlarımız Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği'nin tersine ABD'nin varlığını tehdit etmiyor.
Gerçekte, Kaide ve benzerleri bizi kendi gücümüzü bize karşı kullanarak yenmeyi umuyor. Hata yapmamızı, aşırı tepki vermemizi ve dünya kamuoyunu bize karşı çevirmeyi umuyorlar. Bu, ağır stratejik sonuçları, bu ulusun herhangi bir küçük çaplı terörist saldırı nedeniyle ödeyeceği bedeli (bu bedel birey bazında ne kadar trajik ve kolektif bazda ne kadar acı verici olsa da) kat kat aşacak bir tuzak. Kaide tehdidini hafife alan 11 Eylül öncesindeki 'miyopik' bakış açısına dönemeyiz fakat dünyanın çoğunu dışlayan 11 Eylül sonrası dar bakışa da saplanıp kalamayız.
Daha açık ifade etmek gerekirse, sözlerimiz hareketlerimizle uyuşmadığında karakterimizi ve ahlaki duruşumuzu alçaltıyoruz. Diktatörleri desteklerken başkalarına demokrasi dersi veremeyiz. Başka ülkelerde işkenceyi kınayıp bunları kendi ülkemizde uygulayamayız. Guantanamo'nun veya Ebu Garib'in Amerikan gücünün sembollerine dönüşmesine izin veremeyiz.
ABD'nin güçlü kalması büyük ölçüde bir kabadayı mı yoksa dost olarak mı algılandığıyla ilgili. Devletler ve devlet dışı aktörler bugünün meydan okumalarına, müttefiklerini yanlarına aldıklarında daha iyi yanıt verebiliyor; potansiyel dostlarını dışlayanlarsa daha büyük riskle karşı karşıya kalıyor.
Son altı yıl askeri gücün ulusun uzun vadeli amaçlarını tek başına güvence altına alamadığını gösterdi. ABD ordusu, yıpranmış olsa da hâlâ dünyanın en iyisi. Ancak şu anki teyakkuz halini muhafaza etmek için yatırım gerekiyor; ABD'nin şu anki savunma harcamaları aslında Soğuk Savaş dönemindekinden epey düşük. Fakat askeri güce harcanan her yeni doların güvenlik açısından aynı değerde ilerleme sağlayacağı kesin değil.
Sonuçta, güvenlik tehditleri artık sadece askeri tehditten oluşmuyor. Çin her hafta iki tane kömürle çalışan santral inşa ediyor. ABD'nin askeri gücü bu eğilimi engellemek konusunda pek az şey yapabilir fakat Amerikan teknolojisi Çin'in kömürünü daha temiz hale getirebilir; bu da çevre sorunlarına yardım ettiği gibi Amerikan endüstrisine yeni pazarlar açar.
Değişen dünyada, ABD küresel iyiliğe yatırım yaparak -yani insanların ve hükümetlerin istediği fakat Amerikan liderliğinin yokluğunda elde edemediği şeyleri sunarak- daha akıllı bir güce dönüşmeli. Askeri ve ekonomik gücü yumuşak güce yapılan daha fazla yatırımla tamamlayarak, Washington küresel meydan okumaların ele alınacağı çerçeveyi inşa edebilir. Biz buna 'akıllı güç' diyoruz.
Akıllı güç dünyanın bizi sevmesini sağlamakla ilgili değil. Bu, sert (zorlayıcı) gücümüzü yumuşak (çekici) gücümüzle dengeleyen bir strateji geliştirmekle ilgili. Soğuk Savaş'ta, ABD Sovyet saldırganlığını askeri güce yatırım yaparak caydırdı. Fakat Gates'in işaret ettiği gibi liderler aynı zamanda, 'ihtilafın yapısının çoğu askeri olmayan kilit beceri ve kurumlar inşa etmemizi gerektirdiğinin' farkındaydı. Yani ABD Avrupa ve Japonya'yı yeniden inşa etmek ve son 50 yılda uluslararası düzenin merkezini oluşturan kurumlarla normları tesis etmek için yumuşak gücünü kullandı. Soğuk Savaş tam da bu yaklaşım sayesinde, Fulda kenti üzerinden yapılan top atışı yerine Berlin Duvarı'na vurulan çekiçler eşliğinde bitti.
ABD'nin beş kritik alandaki odağını yenilemesi gerekiyor:
Çeşitli tehlikeleri sıfırdan oybirliği sağlama zorunluluğu olmadan ele almamıza imkân veren ittifak, ortaklık ve kurumları canlandırmalıyız.
Küresel kalkınma açısından, Washington'ın, Amerikan çıkarlarını dünya çapındaki insanların emelleriyle uyuşturan, birleşik ve kapsamlı bir yardım programı oluşturmasını sağlamak için, bakan düzeyinde bir 'ses' yaratmalıyız.
Hükümet içinde 'kamusal diplomasi'ye yeniden yatırım yapmalıyız ve hükümet dışında da, insan ilişkileri inşa etmek için yeni bir kâr amaçlı olmayan kurum oluşturmalıyız.
Dünya Ticaret Örgütü ülkelerinden bir 'serbest ticaret merkezi' oluşturarak küresel ekonomiyle bağlantımızı sürdürmeli, ülke içinde ve yurtdışında geride kalanları da kapsamak için serbest ticaretin getirilerini genişletmeliyiz.
Teknolojiye daha çok yatırım yaparak, iklim değişikliği ve enerji güvenliğini ele almak konusunda başı çekmeliyiz.
'Akıllı güç' işimize yarar
Liderlik vizyondan fazlasını gerektirir. Yürütme kabiliyeti ve güvenilirlik gerektirir ki, mevcut yönetim bu özelliklerin ikisine de yeteri kadar sahip değil.
Soğuk Savaş boyunca ABD geniş çaplı bir teknik beceri sergiledi: İnsanları Ay'a yolladık ve çiçek hastalığının yok edilmesine yardımcı olduk. 1991'de Irak'taki ve 1999'da Kosova'daki askeri başarılar, tırmanan teknik yetkinliği ortaya koydu. Fakat bugün ABD çok daha farklı bir imaja sahip. Ülkenin Katrina kasırgasına trajik derecede yetersiz yanıtı, Irak'ta temel hizmetleri yeniden inşa etmekte zorlanması ve sağlık hizmetleri ve göç gibi ufukta beliren iç konuları ele alamaması, ABD'nin artık zorlu sorunları çözemeyen bir ülke gibi görünmesine yol açıyor. Dışarıda bazıları Amerikan siyasetini her zaman sorguladı. Bugün, çok daha fazlası temel becerilerimizi sorguluyor.
Akıllı güç bunu değiştirebilir fakat tüm sorunları çözmez. Bu gücün kalıcı değeri, başkalarını ABD'nin davasına katılmaya ikna edebilecek olmasında. İran'ın, nükleer silah programı yapılandırmaktan vazgeçmesinin şart olduğuna dair güçlü bir ses duymasının önemini küçümsemeyin. Ve, hastalıkları yok etmeye yönelik sürdürülebilir bir çabanın getireceği itibarı da hafife almayın.
Pakistan'daki mevcut krizi düşünün. ABD Pakistan'dan 1990'larda uzaklaşmasaydı ve 11 Eylül Komisyonu'nun tavsiye ettiği gibi son altı yıldaki ilişkileri General Müşşeref'le askeri işbirliğinin ötesine taşısaydı daha iyi bir durumda olabilirdi. Tersine, Pakistan'da ABD'ye verilen destek yüzde 20'nin altında. Terörle savaş, Pakistanlılarca çoğunlukla İslam'a karşı bir savaşmış gibi görülüyor ve Amerikan desteği ABD'nin amaçlarını onaylayan Pakistanlı liderlere zarar veriyor.
Buna rağmen, Pakistan'da ABD'ye verilen destek oranı 2005 sonu ve 2006 başında kısa süreliğine yüzde 50'ye yaklaştı. Niye? ABD ordusunun Ekim 2005'teki depreme etkili yanıtı nedeniyle; bu, ordunun tarihindeki en büyük ve en uzun süreli yardım çabasıydı. Pakistan'a ABD'nin dostluğunu gösterdi ve önemli bir akıllı güç kaynağı sağladı. Kısa sürmüş olsa da, Amerika'nın dünyadaki imajının gerçekten düzeltilebileceğini gösterdi.
Başkanlık seçimlerine bir yıl kalmışken iki tarafın adayları, Amerikan halkının ülke içinde korunma talebini bilgece dış politikalarla dengeleyen, daha iyimser bir vizyon sunabilir. Akıllıca olan bu.
Kaynak: Radikal