Barack Obama başkanlık kampanyası sırasında, zaman zaman dış politikanın ton değişikliğinden, sayfayı çevirmekten -10.000 askerin Irak'tan Afganistan'a gönderilmesinden- ibaret olduğu izlenimini vermişti. Mart ayındaki dış politika konuşmasında "Gereksiz bir savaşı devam ettirmektense El Kaide'ye karşı Afganistan ve Pakistan'daki cephelerde kazanmamız gerekiyor." demişti.
Beyaz Saray'da geçirdiği ilk iki hafta içinde, Obama, ABD politikasının tonunu en azından yüzeyde değiştirmeyi başardı. El Arabiya kanalına verdiği röportajda Müslüman dünyasına "yeni bir ortaklık sözü verdi". İran'a "elini uzattı". Ve de İsrail ile Filistinliler arasında yeni barış görüşmelerinin başlatılması çabalarına destek olması için yeni bir temsilci atadı. Şimdi ise karşısında, daha zorlu bir iş olan sayfayı çevirmek duruyor. Bu, Afganistan'daki bitmemiş savaşa -ve Pakistan'da tetikte bekleyen çatışmalara- başarılı bir şekilde son vermeyi gerektiriyor. Obama'nın daha fazla asker gönderme kararı Bush yönetiminin Afganistan'da da Irak benzeri bir politika uygulama planıyla çakışıyor. Ama yeni yönetimin stratejisi yepyeni unsurlar da barındırıyor. Değişikliklerden biri, hedefleri düşük tutmak ve bu konuda dobra olmak. Bir diğeri, bir kısmı savaş beylerinin hâkimiyetinde bile olsa, dikkati, Kabil'deki etkisiz ve çürümüş merkezî hükümet yerine taşra idarelerine vermek. Üçüncüsü ise Afganistan savaşının bir kolu olarak yaklaşmak yerine bizzat Pakistan'a odaklanmak. Çünkü nükleer silah sahibi Pakistan'ın kargaşaya sürüklenmesi, ABD'nin güvenliği açısından, Kabil'in çökmesinden çok daha büyük bir tehdit.
Bush'un 2005 yılındaki ikinci açılış konuşması "özgürlük gündemi" adını verdiği, dünyada demokrasiyi yayma iddiasına ayrılmıştı. Obama'nın geçtiğimiz ayki açılış konuşmasının içinde demokrasi kelimesi geçmiyordu. O, Müslüman dünyasına, "tahdit ve tevazu" ile dolu bir Amerika adına "karşılıklı saygı" taahhüt etti. Afganistan'daki bölgesel idarelere odaklanma konusundaki ikinci değişim, bölgedeki ABD birliklerinin komutanı General David Petraeus ve diğer askerî görevlilerin strateji değerlendirmelerinin doğal bir sonucu. Fikir, her konuda mükemmel olmasalar bile, bölgelerini etkin ve yolsuzluklardan uzak şekilde yönetebilecek olan aşiret liderleriyle anlaşmalar yapmak. Hem Karzai'nin yarattığı hayal kırıklığından, hem de sonbaharda gerçekleşecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tarafsız görünme isteğinden dolayı; Obama, Bush'un Hamid Karzai'ye gösterdiği yakınlığı hiçbir zaman göstermedi.
Üçüncü değişim, yani Pakistan'a daha fazla odaklanma, zaten birkaç yıldır uygulanmaya çalışılıyor ama Obama bunu yeni bir boyuta taşımak niyetinde görünüyor. En açık işaret, ABD'li diplomatların Hulk Hogan'ı [Amerikan güreşini geniş kitlelere sevdiren karizmatik sporcu] olan Richard Holbrooke'u Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi olarak ataması oldu: İki ülke, tek kriz. ABD'nin Pakistan'la ilişkisindeki dengesizlikler devam edecek. ABD istihbarat yetkililerinden, saldırıların El Kaide'yi zayıflatmayı başardığını duyduktan sonra, Obama, Pakistan sınırındaki ani hücumlara devam edilmesi kararını aldı. Ancak Pakistan ordusu, Amerikalıların, kontrgerilla operasyonlarında daha yakın işbirliği tekliflerini reddetmeye devam ediyor.
Obama yönetiminin yaklaşımı idealistten ziyade gerçekçi olarak yorumlanabilir. Obama, kampanyası esnasında zaman zaman hayalciymiş izlenimini vermiş olabilir, ama şimdiye kadarki dış politikasında hiçbir hayalci yan yok. Tüm bu pragmatikliğin tek bir sebebi var. Afganistan ve Pakistan'ı halletmek Irak'ı halletmekten daha zor olacak, ayrıca muhtemel hataların taşıdığı riskler de çok daha fazla. Başkan 2012'de yeniden seçilmek için yarışırken ihtilaf devam ediyor olacak. O zaman onun savaşı olacak, rakiplerinin değil. Ama göreve gelirken bunun zaten farkındaydı. Los Angeles Times, 1 Şubat 2009
Kaynak: Zaman