Uzun yıllardır Ortadoğu üzerine çalışıyorum, uzun süre oralarda yaşamışlığım var, hala gidip geliyorum, sayısız makale yazdım, onlarca TV programına katıldım ve bir de roman yazdım. Ama sevgili annem, nelere tanıklık etmiş olabileceğimi TRT'de yayımlanan ve diplomatik gerilime yol açan 'Ayrılık' dizisinden sonra fark etmiş. "Ben, evladımın öyle bir ülkede yaşamasına nasıl izin vermişim, vah yavrum," diyerek yazıklandı.

Annem, İsrail askerlerinin gerçekten de öyle yeni doğmuş bebekleri öldürüp öldürmediğini sorunca, doğrusu ne yanıt vereceğimi bilemedim önce. Aklıma, hastaneye gitmesine izin verilmediği için bir kontrol noktasında doğum yapmak zorunda kalan ve çocuğunu kaybeden bir anneyle yaptığım röportaj geldi. Sonra da anneme dedim ki, "Dizideki gibi kurşuna dizerek değil ama başka savaş suçları işleyerek; her şeyden önce işgal ederek, sivil, çocuk ayrımı yapmayarak, elinde beyaz bayrak sallayana bile kurşun sıkarak ve başka birçok yöntemle."

Ama yine de meseleye 'İsrailliler kötüdür' mantığıyla yaklaşmanın iyi bir şey olmadığını söyledim.

Bu insanlık dramına yalnızca ve yalnızca vicdan gözünden bakılabilse diye de yazıklandım. Çünkü toptancı yaklaşımlar, İsrail hükümetine en sevdiği kozu veriyor, "anti-semitiklik' kozunu. 

İsrail hükümetini ve devletini eleştirmek başka bir şey, Yahudilere toptan karşı olmak ya da öyle bir izlenim vermek başka bir şey. Bunu hem İsrail politikalarının eleştirenler birbirine karıştırıyor, hem de İsrail hükümeti bunu kendi lehine kullanıyor. Hatta belki de İsrail hükümetinin bu kadar şımarık ve dünyayı hiçe sayar biçimde hareket edebilmesinin yegâne aracı da bu.

İkinci Dünya savaşı sarısında, Yahudilere yapılan soykırımdaki suçlarının vicdan azabından kurtulamayan Batı, ne zaman İsrail Devletine karşı, sesini yükseltmeye kalksa, "işte anti-semitiksiniz" ithamı karşısında hep geri adım attı.

İsrail şimdi de benzer bir biçimde, Türkiye hükümetini anti-semitiklikle suçluyor, daha da ileri gidiyor ve Türkiye hükümetinin İsrail'e karşı değişen tavrının biricik sebebinin "İslamcılık" olduğunu söylüyor ve hatta Türkiye'nin Batıdan koptuğunu iddia ediyor.

İsrail hükümeti aynı zamanda Ocak ayında Gazze'ye düzenlediği saldırı sırasında işlediği savaş suçlarını bu arada Hamas'ın da işlediği savaş suçlarını anlatan Goldstone raporu için, "teröre yeşil ışık yakan rapor" diyerek durumdan yakayı sıyırabileceğini hesaplıyor. Ama bütün bu iddiaları ortaya atarken hızla değişen bir gerçeği fena halde gözden kaçırıyor; İsrail hükümetinin 'zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışma' politikası artık işe yaramıyor.

Yeni ABD yönetimi, her ne kadar şimdilik becerememiş olsa da ve bu yapabileceğine dair sinyaller gittikçe zayıflasa da, Ortadoğu meselelerinden artık bıktı. Buraları iyi kötü bir düzene koyup, gücünü Asya üzerinde yoğunlaştırmak istiyor. Bu diyardaki sorunların çözülebilmesinin anah-tarının da İsrail'de olduğunu biliyor. Diğer Batı ülkeleri de benzer bir görüşte ama kimse 'anti-semitiklik' suçlamasını göze alamıyor, bunu yapabilecek tek ülke Türkiye.

Şimdiye kadar İsrail ile her alanda iyi ilişkiler kurmuş, Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk yapmış, geçmişinde bazı ayrımcılıklar yapmış olsa da asla, devlet politikası olarak anti-semitiklik tuzağına düşmemiş Türkiye, gönül rahatlığıyla İsrail'e karşı sesini yükseltebilir, Türkiye sesini yükselttikçe, yüreğine soğuk sular dökülen ülkeleri de arkasına alarak.

Öyle olmasaydı, İsrail Anadolu Kartalı tatbikatında istemediğinde ABD'nin tek tepkisi, durum yalnızca 'yakışıksız' olarak tanımlamakla kalmaz daha ağır laflar kullanmaktan çekinmezdi. 

Ama Türkiye, İsrail'e 'dost acı söyler' yaklaşımını inandırıcı bir biçimde sürdürmek istiyorsa, bunu yaparken, İsrail'in kuracağı, 'batıdan koptu', "İslamlaştı' tuzaklarına düşmemek istiyorsa, önce kendi iç sorunlarını çözmek, Ceylan kızı kimin öldürdüğünü bulmak, Ermenistan ile ilişkilerini düzeltmek, Ortadoğu ülkelerindeki bütün insan hakları ihlallerinin karşısında durmak, kendi ülkesinde fikir özgürlüğünün önünü sonuna kadar açmak zorunda. Yalnızca İsrail hükümetinin politikaları söz konusu olunca değil ama her alanda ve herkese karşı vicdanın sesini dinlemek zorunda. İşte o zaman gerçekten de Ortadoğu'da bir şeyleri değiştirebilir.

Kaynak: Radikal