Günümüz Türkiye'sinin siyasal yaşamına ve demokratik rekabet pratiğine kısa bir bakış, İttihat ve Terakki ile siyasi hayatımıza giren cepheleşme ve kavga kültürünün tüm canlılığı ile devam ettiğini ortaya koyuyor. 
 
Meclis oturumlarında yaşanan kavgalar, "çok sert sözlerle" yürütülen tartışmalar partilerin militan taraftarları ile medyanın ilgisine mahzar olsa da, ülke kamuoyunun siyasetteki bu üslup sorunundan rahatsız olduğuna kuşku yok.

Yumruklaşmaya ve küfürleşmeye varan kavgaların, nezaketi tedavülden kaldıran tartışmaların tarafı olan siyasi parti ve aktörlerin kamuoyunun baskı ve ayıplamalarını pek önemsemediğini, hatta kamuoyuna bu tür davranışların kanıksatıldığını biliyoruz. Benzer şekilde sokak jargonuyla Meclis kürsüsünden sağa-sola sataşan bazı milletvekillerinin bu kabalık rantıyla belli bir popülarite kazandığı da bir gerçek. Ancak kameralar önünde kavgadan ve nezaketsiz konuşmalardan kaçınmayan siyasilerin farkında olmadıkları bir gerçek var: Bu kavga ve tartışmalar partilerin kemikleşmiş seçmeni üzerinde olumsuz bir etki yapmasa da, kararsız ve değişken seçmen kitlesi üzerinde ciddi bir güven bunalımına ve soğumaya sebep oluyor. Özellikle çözüm üretmekten çok karşı tarafı yıpratma amacıyla yürütülen taktik-siyasal polemikler, seçmen üzerinde hedeflenen etkiyi yapmadığı gibi, tartışmanın saldırgan tarafı görünümünde olan parti ve politikacı için güven kaybına sebep oluyor. Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi bünyesinde, Türkiye'nin siyasal gündemine ilişkin olarak yürüttüğümüz son araştırmanın bulguları bu hususu açıkça ortaya koyuyor. Seçmenlerin güncel siyasal eğilimlerini saptamak amacıyla, İstanbul'da, 39 ilçede, 4-9 Şubat 2010 tarihleri arasında, toplam 2995 kişi üzerinde yapılan bu araştırmada; seçmenlere, AK Parti-MHP arasında yaşanan kavga örneğinde siyasal kavgalara yönelik yaklaşımları, oy verdikleri partinin liderlerine ilişkin görüşleri de soruldu. Profil yönüyle Türkiye'nin minyatürü olan İstanbul seçmeni, siyasette çözüm odaklı demokratik bir rekabetin özlemi içinde olduğunu ortaya koyarken; kavga ve nezaketsiz polemikle gündeme gelen siyasal aktörlerin güven kaybına maruz kaldığını da açıkça gösterdi. Araştırmaya göre, seçmenlerin % 20,4'ü, Meclis'te yaşanan büyük tartışmadan AK Parti'yi, % 29'u ise MHP'yi sorumlu tutmakta, % 26,7'si ise yaşananlardan her iki partiyi sorumlu tutmaktadır. Araştırmaya katılanların % 48,7'si kavga sırasında ve sonrasında Başbakan Erdoğan'ın takındığı tavrı onaylamazken; tartışmalar bağlamında Devlet Bahçeli'nin tavrını onaylamayanların oranı % 64,2 olmuştur.

kavgası üçüncü taraflara yarıyor...

Tartışmanın tarafları olayların ardından özeleştiri yapma gereği duymadıkları gibi, davranışlarının ardında durmuşlar ve karşı tarafı suçlamaya devam etmişlerdir. Araştırmanın tüm bu olay ve açıklamaların ardından yapıldığı düşünüldüğünde, liderlerin hem kavga sırasındaki hem de kavga sonrasındaki tavırlarıyla halktan geçer not alamadığı ortadadır. Halkın kavga bağlamında Bahçeli ve Erdoğan'ın tavrına bakışı öylesine olumsuzdur ki, bizzat MHP'li seçmenlerin % 41,3'ü, AK Partili seçmenlerin de % 22,4'ü, kendi liderlerinin tavrını onaylamadığını ifade etmektedir. Bulgular, bu tarz tartışma ve kavgaların sürmesi halinde seçmenin olayları sadece bir üslup sorunu olarak görmeyebileceği, muhtemelen tepkisini sandığa da yansıtabileceği izlenimini vermektedir. Aynı İstanbul seçmenine, bugün bir seçim olsa hangi partiye oy verirdiniz diye sorulduğunda, seçmenlerin % 24,8'inin kararsız, siyasal tavrını açıklamakta çekimser davranan ve protest seçmenlerden oluştuğu görülmektedir. Yine bu araştırmada sorulan diğer bir soruda seçmenlerin % 60'ı önceki seçimde oy verdiği partiye oy vereceğini söylerken %13,7'sinin mevcut başka bir partiye, % 8,4'ünün yeni kurulan bir partiye oy vereceği belirlenmiştir. % 17,9'luk bir kesimin ise bu konuda henüz bir karara varmadığı anlaşılmaktadır. Bu sonuçtan seçmenin % 40 gibi çok önemli bir kısmının önceki seçimde oy verdiği partiyi değiştirebileceği anlaşılmaktadır. Bu araştırma verileri Meclis'teki iktidar ve muhalefet arasındaki sert kavgaların sürmesi durumunda gülen üçüncü bir tarafın olabileceğini göstermektedir. Zaten kamuoyunun ayıplamasını hiçe sayarak kameralar önünde kavga eden, nezaketi tedavülden kaldırarak tartışan, hakaret içeren sözleri ülkenin en nezih kürsüsüne taşımaktan kaçınmayan siyasilerin bu davranış karşısında ödeyecekleri, yaptırım gücü olan bedel olacaktır.  
Prof. Dr. Özer SENCAR -Metropoll Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Yrd.Doç. Dr. Ünal BİLİR - Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü 

Kaynak: Zaman