TBMM yani bizim 22 Temmuz'da seçtiğimiz temsilcilerimiz, içinde bulunduğumuz şu günlerde, 2008 bütçesini görüşüyorlar ve yılbaşına kadar da bütçe tasarısı yasalaşacak.  
 
Kısa bir gazete yorum sahifesinde bütçe konusunun çeşitli yönlerine değinmek isterdim; ama bugünkü yazımda meselenin özü olarak gördüğüm bir alanı ele almak istiyorum.

Vurgulamak istediğim nokta, bütçe sürecinin demokrasi ve hukuk devleti kavramının tam da özüne tekabül ettiği, ama bu tekabüliyet ölçüsünde de bizim ülkemizde yurttaşlardan, seçmenlerden, vergi mükelleflerinden gerekli hatta zorunlu ilgiyi görmediği.

Terziye sipariş vermek

Bütçe adı verilen belgeyle yurttaşlar, vergi mükellefleri ödedikleri dolaysız, dolaylı vergiler karşılığında kendi temsilcilerine kamu hizmetlerinin miktarı yani milli gelir içinde bütçenin büyüklüğü ve bileşimi yani bu bütçeden ne kadar eğitim, ne kadar sağlık, ne kadar savunma vs. hizmeti istediklerini sipariş ederler; söz konusu sipariş kelimesi kimsenin kulağına, gözüne ters gelmesin; çünkü söz konusu olan süreç gerçek bir sipariş sürecidir, aynen terziye bir takım elbise dikme siparişi vermenize benzer. Kendine bir takım elbise diktirmek isteyen kişi cebine parasını koyar, bir terziye gider, ölçüsünü aldırır, istediği elbisenin kumaşını seçer, biçimini terziye anlatır, kolları, cepleri, yakası nasıl olacak terzi bunları not alır ve elbiseyi de aynen müşterinin talebi doğrultusunda diker ve karşılığında da parasını alır.

Bütçenin hazırlanış süreci de özünde, devletin bu alanda uyguladığı yasal zorunluluk dışında, aynen yukarıda anlattığım, terziye takım elbise siparişi gibidir.

Yurttaşlar devlet aparatı dışında kendi özel işlerinde yarattıkları gelirin bir bölümünü vergi olarak ortak hizmetlerin, kamu hizmetlerinin üretilebilmesi amacıyla kendi temsilcilerinin yani milletvekillerinin kullanımına tahsis ederler. Bu parayı yani kendi özel işlerinden, çabalarından kazandıkları, ürettikleri gelirden ayırdıkları vergileri de kendi seçtikleri temsilcilerinin, milletvekillerinin kullanımına tahsis ederlerken aynı zamanda takım elbisenin pardon bütçenin siparişini de siyaset aracılığıyla yaparlar.

Yukarıda da belirttiğim gibi sipariş sürecinin ilk aşaması elbisenin kumaşının niteliğiyle, pahalılığıyla ilgilidir; eğer müşteri zengin ise, giyimine kuşamına çok düşkün ise daha pahalı bir kumaş, daha mütevazı gelirli biriyse de daha ehven bir kumaş tercih edecektir.

Aynı süreç, aynı mantıkla bütçe hazırlama sürecinde de yaşanır; şayet yurttaşlar, vergi mükellefleri daha zenginseler ya da ortak ihtiyaçlarına yani kamu hizmetlerine daha fazla kaynak aktarmak istiyorlarsa, bu da bir siyasal tercih meselesidir, bütçenin milli gelir yani yurttaşların ortak olarak ürettikleri toplam zenginlik içinde payı artacak, vergi mükellefleri, yurttaşlar daha fazla kamu hizmeti siparişi vereceklerdir.

Dünya standartlarında bütçelerin yani kamu hizmeti siparişi belgelerinin toplam büyüklüğü yani milli gelir içindeki payı genel olarak yüzde yirmi ile yüzde elli arasında değişmektedir. Bu büyüklük tercihini genel anlamda iki faktör belirlemektedir; birincisi, ülkelerin yurttaşlarının, vergi mükelleflerinin zenginlik düzeyi, ikincisi ise söz konusu ülkenin yurttaşlarının kamu hizmetlerine ilişkin siyasal duruşları, tercihleridir ve genel olarak ikinci faktör daha belirleyici olmaktadır.

ABD'de kişi başına gelir Hollanda'dan yüksektir ya da en azından Hollanda kadardır, yani ABD'nin de büyük bütçe yapma lüksü vardır; ama bu ülkenin bütçesinin milli gelir içindeki payı yüzde yirmi beş dolayında iken, Hollanda'da bütçenin milli gelir içindeki payı yüzde elliye yani tüm Hollandalı yurttaşların, vergi mükelleflerinin yarattıkları gelirin yarısına yaklaşmakta hatta dönem dönem üzerine de çıkmaktadır.

Bu önemli temel farklılığın kökeninde ise ağırlıklı olarak Hollandalı yurttaşların, vergi mükelleflerinin, seçmenlerin kamu hizmeti kavramına ABD yurttaşlarına oranla daha fazla önem vermeleri vardır ve bu önem önceliği, siyasal tercihte bütçenin, yani kamu hizmetleri genel sepetinin milli gelir içindeki payında kendini gösterir; aynen takım elbiseyi şöyle ya da böyle kumaştan yani pahalı ya da ehven kumaştan sipariş vermek gibi.

Bir kere kumaşın büyüklüğü ve toplam parasına karar verdikten sonra bütçe sipariş sürecinin ikinci ve belki de daha önemli aşamasına sıra gelir; bu aşama, terzi örneğinde elbisenin modelinin, ceplerinin, yakasının, kollarının nasıl olacağına ilişkindir.

Bütçe sürecinde de bu aşama vergi mükelleflerinin gayretlerinin yani ödedikleri verginin hangi kamu hizmetine öncelik olarak tahsis edileceği aşaması ve siyasetin en ağır bastığı aşamadır.

Elbise siparişi veren müşteri reglan ya da takma kol arzu edebileceği gibi, vergi mükellefleri, seçmenler, yurttaşlar da daha fazla eğitim daha az güvenlik ya da tam tersini, daha çok sağlık ya da daha az savunma tercih edebilirler ve demokratik ülkelerde söz konusu seçmen tercihleri, hukukun evrensel ilkeleri dahilinde, parlamenter süreçle bütçe tercihlerine adeta bire bir yansır.

Diğer bir ifadeyle de bütçe içinde üretilecek kamu hizmetleri sepetinin iç kompozisyonu seçmen tercihlerinin aynasıdır, seçmenlerin iradesi ile uyuşmayacak bir kamu hizmeti demeti parlamentolarda bütçeye asla yansımaz ve bu anlamda da bütçeler ülkelerin demokratik olgunluk derecelerinin göstergeleridir.

Sistemi bütçe aracılığıyla denetlemek

Demokratik hukuk devletlerinde yukarıda basitleştirerek anlatmaya çalıştığım süreç saat gibi işler; Türkiye'de de bu süreç, ülkemiz demokratik hukuk devleti yolunda mesafe aldıkça, daha düzgün işleyecektir, buna kuşku yok.

Ancak, bugün itibarıyla, söz konusu sürecin etkin ve demokratik bir biçimde işlemesinin önünde ülkemizde bazı sorunlar mevcuttur.

Yukarıda, biraz da kasıtlı olarak, yurttaş, seçmen ve vergi mükellefi kavramlarını hep beraber kullandım; zira demokratik sistemi etkin işleyen ülkelerde, 18 ya da 21 yaş üstü yurttaşların tümü seçmen, ama aynı zamanda da bu seçmen grubunun büyük bir bölümü dolaysız vergi mükellefidirler ve bu seçmen-vergi mükellefi adeta özdeşliği sistemin sigortasıdır, en etkin bütçe üretim ve denetim mekanizmasıdır.

Ülkemizde 18 yaş üstü yurttaşların tümü seçmendir; ama çok az bir bölümü dolaysız vergi mükellefidir ve bu durum seçmenlerin büyük bir bölümünün bütçe süreciyle olan bireysel ilişkisini bir anlamda yaralar. Zira bütçe tercihlerinin şöyle ya da böyle yapılmasının altında yatan vergi gayreti kaynağı kendi parası değildir ve olan biteni bir anlamda başkasının parasıyla dönen bir çark olarak algılar, bütçeden kaynaklanan etkinsizliklerin, yolsuzlukların, çarpık tercihlerin bire bir denetçisi olarak kendini görmez, göremez ve belki de daha vahim olmak üzere başkasının parasını çok daha kolay harcar, bütçeler açık verir ve kamu hizmeti yurttaşa enflasyon, fakirlik, işsizlik olarak geri dönebilir.

Bu seçmenlerin/yurttaşların hemen hemen tümü dolaylı vergi ödemektedirler, hem de çok ödemektedirler ama dolaylı verginin tahsilat biçimi mükellefte vergi bilinci oluşturmaya pek elverişli değildir.

Bugün için toplumun azımsanmayacak bir bölümünün içinde bulunduğumuz bütçe sürecine ilgisiz kalmasının altında yatan temel faktör de bu vergi mükellefiyeti çarpıklığıdır; söz konusu çarpıklık aynı zamanda bazı kamu hizmeti harcamalarının yasal düzeyde, mesela Sayıştay katında dahi denetim dışında kalabilmesine, en azından gizli ibareli yönetmeliklerle yapılmasına kadar gidebilmektedir ve bu durum ülkemizde demokratik hukuk devleti kavramını ciddi bir biçimde yaralayabilmektedir.

Büyük temennimiz tüm yurttaşların içinden geçtiğimiz bütçe sürecine daha yakın durmaları, sistemi bütçe aracılığıyla daha etkin ve daha demokratik bir biçimde denetlemeleridir. Bizde ise bazen terzi size siparişinizden çok farklı elbise dikebiliyor.
 
Kaynak: Zaman