Anayasa'nın 7. maddesi, yasama yetkisini TBMM'ye vermiş, bu yetkinin devredilemeyeceğini hükme bağlamış, 153. maddesi de, Anayasa Mahkemesi'nin kanun koyucu gibi hüküm vermesini yasaklamıştır. Anayasa ve kanunu uygulayacak olanlar, Medeni Kanun'un 1. maddesinde yazılı olduğu üzere, önce lafzı (sözü), lafzında açıklık bulunmadığı takdirde ruhu (özü) ile bağlıdırlar. 
  
Kanunun ruhunu da kanun koyucunun amacı belirler. Hukuk felsefesi, kanunların, lafzı veya ruhu çerçevesinde, "hukuki muhakeme"ye, şekli ve maddi mantık kurallarına uygun biçimde uygulanmasını gerekli görür. Kısaca, belirttiğimiz esaslara uymayan yorumlar, psikiyatrinin, adli tıbbın, akıl hastalıklarının alanına girebilir. İlgili literatürde, başkaca bir araza yol açmadığı halde, yalnızca "yorum hezeyanları" semptomuyla teşhis edilebilen ciddi akıl hastalıkları ve hukuk tatbikatında bu hastalıkları yüzünden vesayet altına alınanlar vardır. Biz, burada, cumhurbaşkanı seçimi konusunda "yorum hezeyanları" ile yaratılan, halkımızın daima olduğu gibi seçim sonucuyla giderdiği kargaşa ve kaosu, psikiyatri ve adli tıp alanında tahlile girmeksizin, bundan sonrası için Anayasa ve içtüzük çerçevesinde yapılması gerekenleri, uygulama ve yorum esaslarına uyarak kamuoyuna sunacağız. Evvela, Sayın Bahçeli ve MHP yöneticilerinin, cumhurbaşkanı seçiminde TBMM'de olma kararlarını, halkımızın çoğunluğu gibi, takdirle karşıladığımızı ve bu tutumun gelecek seçimlerde MHP'ye avantaj sağlayacağı kanaatimizi belirtelim. MHP'nin seçimi kolaylaştıran tutumuna rağmen, hukuki durumun açıklanması gereği sürmektedir.

Cumhurbaşkanını halk seçebilir; çünkü...

Medyada çoğunlukla, cumhurbaşkanı seçim prosedürünün yeni TBMM'nin toplanması veya başkanlık divanının seçimiyle başlatılması ve otuz gün içinde sonuçlandırılması gerektiği görüşü yer almaktadır. Bu görüş yeni seçilen TBMM bakımından anayasal-hukuki mesnetten yoksundur. Anayasa'nın 102. maddesinin konuyla ilgili tek cümlesi şöyledir: "Cumhurbaşkanının görev süresinin dolmasından otuz gün önce veya cumhurbaşkanlığı makamının boşalmasından on gün sonra cumhurbaşkanlığı seçimine başlanır ve seçime başlama tarihinden itibaren otuz gün içinde sonuçlandırılır."Açıkça anlaşıldığı gibi, cümlenin ilk bölümü, cumhurbaşkanının 7 yıllık anayasal süresinin tamamlanmasından önceki dönemle ilgilidir. Oysa, günümüzde bu dönem aşılmış olup, artık, cumhurbaşkanının cümlede zikredilen "görev süresi" bulunmamaktadır. Mezkur cümlenin ikinci bölümünde "cumhurbaşkanlığı makamının boşalması" hali (istifa, ölüm) düzenlenmektedir. Bu durumun da, anayasal sürenin dolmasından öncesine ait olduğu ileri sürülebilir. Böyle yorumlanmasa dahi, cumhurbaşkanlığı makamı boşalmamıştır. Her iki durumda da, yeni TBMM'nin cumhurbaşkanı seçimine başlaması için Anayasa'da veya içtüzükte herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Seçim prosedürünü başlatıp başlatmamanın takdiri, TBMM'ye aittir. Cumhurbaşkanını halkın seçmesi yönünde Anayasa tadilatı için yapılacak halkoylamasını TBMM bekleyebilir, halkoylaması sonucuna göre, cumhurbaşkanını halk seçebilir.

Medyada çoğunlukta olan diğer görüş, yeni TBMM de bir aylık sürede cumhurbaşkanı seçemezse seçimlerin yenilenmesi gerektiği, bu sebeple TBMM'nin cumhurbaşkanı seçimi baskısı altında olduğu yönündedir. Bu görüş de yeni seçilen TBMM bakımından anayasal-hukuki mesnetten mahrumdur. Evvela, şunu belirtelim. Hukukta, genel kurala istisna getiren hüküm açık olmalıdır. Özellikle TBMM seçiminin yenilenmesi gibi, çok istisnai ve önemli bir kuralın tartışmaya yol açmayacak ölçüde açık ve kesin olması gerekir. Bu alanda kıyasa, genişletici tefsire yer verilemez. Anayasa'nın bütünlük ihtiva eden bir hükmünün de "ikrar tecezzi ettirilemez" kuralına paralel biçimde parçalara bölünerek uygulanması caiz değildir. Anayasa'nın cumhurbaşkanı seçim yöntemini ve TBMM seçimlerinin yenilenmesini düzenleyen 102. maddesinin 3. paragrafı şöyledir: "En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış olan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde derhal TBMM seçimleri yenilenir." Anayasa veya içtüzükte cumhurbaşkanı seçimi vesilesiyle TBMM seçiminin yenileceğine dair başka bir hüküm yoktur. Yukarıda sunduğumuz Anayasa kuralı da, uzman tefsirine gerek kalmadan, Türkçe bilen herkesin anlayacağı kadar açıktır. TBMM seçimine gidilebilmesi için, Anayasa'da yazılı dört tur oylamanın yapılıp bitirilmesi şart, "kanuni unsur"dur. Bu anayasal-hukuki durum çerçevesinde, Anayasa Mahkemesi'nin "ilk turda üçte iki toplantı nisabı sağlanamadığında sonraki turlara geçilemeyeceği"ne ilişkin kararıyla, fiilen TBMM seçimlerinin yenilenmesi yolu da kapatılmıştır. Esasen, yeni TBMM için, yukarıda anlatıldığı gibi cumhurbaşkanı seçimine başlamak zorunluluğu da olmadığından TBMM seçiminin yenilenmesi şartı muallaktadır. TBMM, seçim prosedürünü başlatsa dahi Anayasa Mahkemesi kararına göre ilk turda üçte iki toplantı nisabı sağlanamadığında, sonraki turlara geçilemeyecek ve bu sebeple "TBMM seçimlerinin yenilenmesi"nin şartları oluşmayacaktır. MHP'nin katılımıyla toplantı nisabı sağlanması durumunda ise, salt çoğunluğu çok aşan AKP oylarıyla üçüncü turda cumhurbaşkanı seçilecektir. Bu anayasal-hukuki ve siyasi gerçekler karşısında, TBMM'nin karşısında yeniden seçime gitme ihtimal veya tehdidinin varlığından bahsedilemez.

Referandumdaki anayasa değişikliği kadük değil

Medyadaki bir görüş de, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin anayasa değişikliğinin, cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna götürüldüğü, halk oylamasından önce TBMM seçimi yapıldığından içtüzüğün 77. maddesi uyarınca hükümsüz (kadük) hale geldiğidir. İçtüzüğün mesnet alınan 77. maddesi şöyledir: "Bir yasama döneminde sonuçlandırılmamış olan kanun tasarı ve teklifleri hükümsüz sayılır." Buna karşılık, cumhurbaşkanının "halkoyuna sunma" yetkisini düzenleyen Anayasa'nın 104. maddesindeki cümle şöyledir: "Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunları gerekli gördüğü takdirde halkoyuna sunmak." Anayasa'da açıkça yazılı olduğu üzere, halkoyuna sunulan, içtüzükte yazılanın aksine "tasarı" veya "teklif" değil, "kanun"dur. Anayasa'nın açık hükmüne göre, anayasa değişikliği TBMM'de kabul edilmekle tasarı olmaktan çıkmış, kanun haline gelmiştir. Bu hukuki açıklık karşısında, anayasa değişikliğinin kadük olduğundan bahsetmek hukuken mümkün değildir.

CHP muhalefetinden Anayasa Mahkemesi kararına intikal eden, medyada da taraftar bulan "cumhurbaşkanının uzlaşmayla seçilmesi" dayatması da demokrasi sorunu yaratacak mahiyettedir. Batılı demokrasi, klasik veya 1950'lerden itibaren gelişen "yeni teorisi", çoğulcu veya katılımcı modelleriyle, birey ve azınlık hak ve özgürlüklerinin güvenceye alındığı, seçimle belirlenen çoğunluk yönetimidir. "Siyasi doktrin ortaklığı" esasında kurulan siyasi partilerin amacı, seçimlerde çoğunluğu elde ederek yönetimi üstlenmektir. Koalisyonlar da, çoğunluğu sağlamak için yapılır. Her konuda uzlaşıcı olmak iyidir, ancak; Batılı demokrasinin teorisinde uzlaşma (konsensüs) şartı yoktur.

"Demokrasinin yeni teorisi"nin önde gelen yazarlarından Arend Lijphart'ın, Türkçeye "oydaşmacılık" olarak çevrilen "consociationalism" modeli, köklü biçimde bölünmüş toplumlar içindir. Belçika'da Flamanlar'la Valonlar, İsviçre'de dört ayrı dil grubu, Lübnan'da Hıristiyanlarla Müslümanlar gibi. Bu modelde, mesela İsviçre'de devlet konseyi dil grupları arasında 4-2-1 formülüyle, Belçika'da hükümet, başbakan çoğunluktaki Flaman'lardan olmak üzer iki dil grubundan eşit sayıda oluşturulur. Bu model Türkiye'ye uygulandığında, dil veya din alanlarında köklü bölünmüşlüğün tescili sonucunu yaratabilir. Uzlaşmadan bahsedenlerin amacının bu olmadığını sanıyoruz. Katılımcı demokrasi teorisyenlerinden Benjamin Barber, Türkçeye "Güçlü Demokrasi" adıyla çevrilen eserinde "uzlaşmacı demokrasi"ye de değinmekte, uzlaşmacılığın "birlikçi demokrasi"ye, ulusal düzeyde de faşizme yol açabileceğini hatırlatmaktadır. (s.194) Anayasa'da uzlaşma şartı bulunmamaktadır.

Bu yazıda temas ettiğimiz konularda Anayasa ve içtüzük hükümlerinin lafzı (sözü) yeterince açık olduğundan, uygulama tekniği uyarınca, hükümlerin ruhuna (özüne), kanun koyucunun amacına gitmeye gerek görmedik. Hukukçu olmayanların da kolayca anlayabilecekleri hükümleri Anayasa ve içtüzükten aynen aktardık. Açık anayasal-hukuki duruma göre, başkanlık divanının seçiminden sonra başlaması gereken yeni TBMM faaliyeti döneminde, cumhurbaşkanlığı seçiminin başlaması için herhangi bir şart veya tarih, TBMM'nin yeniden seçime gitmesine ilişkin herhangi bir şart bulunmamakta, uzlaşma dayatması demokrasiyle bağdaşmamaktadır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçimine ilişkin anayasa değişikliği kadük olmayıp, halkoylamasını takiben yürürlüğe girecektir.
 

Kaynak: Zaman