Savaş suçlarına dair kanıtlar ortaya konduğunda, hukukun üstünlüğünü savunduğunu iddia eden devletlerin bu suçların soruşturulmasını ve sorumlulardan hesap sorulmasını isteyeceğini bekleyebilirsiniz. Alâkası yok. Londra'da bir yargıcın İsrail'in eski dışişleri bakanı Tzipi Livni hakkında Gazze'de savaş kuralarının ciddi biçimde ihlal edildiği gerekçesiyle çıkardığı tutuklama emri, Britanya'da resmi makamların küplere binmesine yol açmış durumda.

Dışişleri Bakanı David Miliband'a göre mahkemenin tavrı 'hoşgörülemez'di. The Times kararı 'rezilane' diye niteledi. Dün de Başbakan Gordon Brown Livni'ye, böyle bir şeyin asla olmamasını garanti edecek adımların atılacağı teminatı verdi.

Sonradan anlaşıldığı üzere, Livni ziyaretini iptal etti ve yakalama emri geri alındı. Fakat görünen o ki Britanya hükümeti için 'hoş görülemez' olan Gazze'deki kan banyosu sırasında işlenen savaş suçlarına (sözgelimi beyaz bayrak sallayan sivillerin öldürülmesi, insanların kalkan olarak kullanılması ve okullara düzenlenen beyaz fosfor saldırıları) dair kanıtlar. Hoş görülemez olan, Britanya'nın savunduğunu iddia ettiği, katliam emrini veren siyasetçilerin adalet önüne çıkarılmasını öngören evrensel hukuk ilkesini kullanma girişimi.

Çifte standart utanç verici
Elbette İsrail, askerlerinin Gazze'de yaptıkları konusunda bizzat bağımsız bir soruşturma yürütseydi daha iyi olurdu. BM'nin Goldstone raporunun her iki tarafa yaptığı çağrı da buydu - çağrının karşılıksız kalması durumunda diğer devletlerin kendi soruşturmalarını başlatması gerekiyor. Bunun yerine İsrail Britanya'dan yasalarını gecikmeksizin değiştirmesini talep ediyor ve Britanya hükümeti kendisini buna mecbur bırakan bir tavır sergiliyor.

Irak ve Afganistan'da kendi savaş suçu sicilleri bulunan Britanya ve ABD'nin, evrensel hukukun İsrail'e uygulanması halinde bunun başka yerlere sirayet etmesinden korktuğu aşikâr. Göründüğü kadarıyla bu ilke, Miliband'ın bu hafta İsrail'i tanımladığı gibi 'stratejik bir ortağa' ve 'yakın bir dosta' değil, sadece Batı gücüne meydan okuyan ülkelere veya Afrika devletlerine uygulandı.

Fakat İsrail'in kendisinin özel olarak seçildiği iddiasının iler tutar yanı yok; tam tersine İsrail kendisini uluslararası hukukun üzerine yerleştirmeye çalışıyor. ABD veya Britanya liderlerini Irak ve Afgan savaşlarından dolayı adalet önüne çıkarma girişimleri de duvara tosluyor, fakat komuta zincirinin alt kademelerine yönelik soruşturmalar ve verilen cezalar oluyor. Bu yılki Gazze savaşı örneğinde hüküm giyen yegâne İsrail askerinin suçu kredi kartı çalmak.

Bazı İsrailli siyasetçilerin yurtdışına seyahat edememesi halinde barış görüşmelerinin zarar göreceği argümanı da abesle iştigal. Bakanların yasal dokunulmazlığı var ve bu yüzden etkilenmiyorlar. Ve yaşayabilir bir Ortadoğu anlaşması artık ne Hamas lideri Halid Meşal'in ne de İsrailli muhalefet liderlerinin seyahat planlarına dayanıyor.

Mesele, Batılı ülkelerin ihtilafın iki tarafına da ortak standartlar uygulamaya başlaması. Ufukta böyle bir tavrın olmadığı inancı, Filistin'in 60 yıllık adalet mücadelesini destekleyenlerin bu boşluğu doldurmak için her yolu denemeye götürüyor.

Hamas bir yıldır roket atmadı
Neden böyle hissettiklerini anlamak hiç zor değil. Gazze katliamının (Livni bunu İsrail'in 'çıldırması' diye nitelemişti) üzerinden bir yıl geçti ve değişen hiçbir şey yok. Gazze'deki yıkımın haklı gerekçesi olduğu iddia edilen Hamas roketleri bir yıldır fiilen suskun, tıpkı saldırıdan önceki altı ayın büyük bölümünde olduğu gibi.

Aslında işgal altındaki Filistin topraklarının dört bir köşesindeki direniş asgari düzeyde. Sıkça iddia edildiği gibi adil bir barışa ulaşmanın önündeki engelin bu olmadığı gayet açık. Fakat Gazze'ye yönelik barbarca kuşatma, ABD, Britanya ve AB'nin desteğiyle aynen sürüyor; bu nedenle Gazzelilerin yüzde 70'i günde bir doların altında gelirle yaşıyor, temiz suları yok, keza geçen yıl aralık ve ocak aylarında kısmen veya tamamen yıkılan 21 bin ev, 280 okul ve 16 hastaneyi yeniden inşa edecek kaynakları da.

Bütün bunların rezilane ve hoş görülemez olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat ABD, ateşkesi ödüllendirmek için kuşatmanın gevşetilmesini teşvik etmek şöyle dursun, Mısır'a Gazze sınırında duvar inşa etmesi yönünde baskı yapıyor. Amaç, Gazzelileri topyekün yıkımdan koruyan tünel kaçakçılığını önlemek. Bu arada işgal altındaki Batı Şeria'da, bilhassa da Kudüs'te İsrail'in yasadışı toprak gaspları ve yerleşim inşaatları tam gaz devam ediyor. ABD Başkanı Barack Obama'nın barış girişimi kuma gömüldü. Yerleşimlerin tamamen dondurulması blöfü İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu tarafından görüldü ve ABD bahtsız Filistin lideri Mahmud Abbas'ı Obama'nın başarısızlığını yutması için kandırmaya çalışıyor.

'Amerikalılar ciddi değil'
Aynı zamanda ABD ve AB, siyasi muhaliflerini İsrail'le gizli işbirliği içinde sistematik biçimde sorgusuz sualsiz içeri atan ve işkenceden geçiren Filistin güvenlik aygıtını finanse ediyor, eğitiyor ve yönetiyor. Sadece son 15 gün içinde yüzlerce Hamas üyesi tutuklandı. Filistinliler arası birlik sağlanmadan gerçek bir barış anlaşmasının mümkün olmadığı yaygın kabul görüyor, fakat ABD ve Avrupa 'terörle' mücadele kisvesi altında Hamas'ın ezilmesini sağlayarak uzlaşmayı imkânsız hale getiriyor.

Beklendiği üzere İsrail, kaçırılan askeri Gilad Şalit karşılığında yüzlerce Filistinli mahkûmu serbest bırakırsa, Filistin siyasetinin dinamiği muhtemelen Hamas lehine değişecek. Yeni görüşmeler konusunda gerçek ilerleme sağlamak yönünde özgüven dip noktasında. Emektar Fetih lideri ve Abbas'ın görünürdeki müttefiki Cibril Racub bana şu açıklamayı yaptı: "Amerikalılar ciddi olsaydı, ulusal uzlaşmayı teşvik ederlerdi. Fakat ciddi değiller, durmadan bahane buluyorlar."

İntifada söylentisi gerçek
Racub, böyle devam ederse Filistinlilerin 'başka seçenekleri düşünmek' zorunda kalacağını, fakat bununla illa ki silahlı direnişi kast etmediğini söylüyor ve ekliyor: "Fakat işgalin İsrail için ıstırap verici hale getirilmesi gerek, hem işgal hem güvenlik elde edemezler."

Hamas bunu çok daha açık görüyor, karşılığında sadece kuşatmaya ve şiddetli baskıya maruz kaldıkları bir ateşkesi sürdürmeyecekleri muhakkak.
Mevcut yarılmanın sürmesi halinde yeni bir intifadadan söz ediliyor. Geçen hafta da gördüldüğü gibi, Batılı müttefikleri İsrail'e dokunulmazmış muamelesi yapıyor ve ciddi biçimde daha ağır bir bedele yol açmadığı müddetçe de bu gidişatı değiştirecekleri yok. Sonraki isyan geldiğinde Batılıların sızlanmalarının ya da isyan Ortadoğu'ya yayılırsa oturup ağlamalarının hiçbir anlamı olmayacak. (17 Aralık 2009)

Kaynak: Radikal