Holokost'tan sağ kurtulan 85 yaşındaki biri, dünyanın bir köşesindeki kuşatılmış bir halka destek vermek için açlık grevi yapsaydı ve çoğunluğu Batılı olan yüzlerce insan polis tarafından taşlanıp dövülseydi, hiç kuşkunuz olmasın ki her ayrıntısını duymuş olurduk. Fakat bunlar İran'da değil, Batı destekli Mısır'da yaşandığı ve protestocuların desteklediği halk, sözgelimi Tibetliler değil de Gazzeli Filistinliler olduğu için, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki insanların büyük kısmı konu hakkında hiçbir şey bilmiyor.

Yüzlerce eylemciden oluşan iki grup son iki haftadır Mısır polisiyle ve yetkilileriyle mücadele ediyor; amaçları İsrail'in yıkıcı saldırısının birinci yıldönümünde abluka altındaki bir halkla dayanışmak için Gazze'ye girmek. Britanyalı milletvekili George Galloway'in tıbbi yardım taşıyan 500 kişilik Yaşasın Filistin konvoyuna, Mısır güvenliğinin sürekli engellemesi, şaşırtmacası ve yıldırması sonrası nihayet geçen akşam geçiş izni verildi; 200 araçtan 50'sineyse izin çıkmadı. Bu saldırılardan biri geçen salı gecesi Mısır limanı Ariş'te gerçekleşti; bir Britanyalı ve 10 Türk milletvekilinin de katılımına karşın, onlarca kişi yaralandı.

Mısır'ın itibarı yerle bir oldu
Bütün bunlar 40'tan fazla ülkeden 1400 protestocunun katıldığı 'Gazze'ye özgürlük yürüyüşü' adlı girişime karşı yapıldı. Protestoculardan sadece 84'üne Gazze'ye geçiş izni verildi. Protestocuların başında anne-babası Auschwitz'te ölen Hedy Epstein var. Bu insanlara Kahire'de yiyecek verilmedi, yaptıkları gösteriler şiddet kullanılarak dağıtıldı ve bu arada İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu onuruna yakınlarda bir yerlerde ziyafet veriliyordu. Dün sınırın Gazze tarafındaki Filistinlilerin yardım konvoyuna yönelik saldırıları protesto etmek için düzenlediği gösteri Mısır güvenlik güçleriyle çatışmaya yol açtı; bir Mısırlı asker öldü, çok sayıda Filistinli yaralandı.

Batı'da büyük ölçüde göz ardı edilen bu çatışma, Ortadoğu'da büyük bir medya olayı haline geldi ve Mısır'ın itibarını yerle bir etti. Kahire yaptığının sadece ulusal egemenliğini kullanmak olduğunu iddia etse de, hikâye ABD yardakçılığını ve Gazze'ye yönelik Avrupa destekli ablukanın yanı sıra bir buçuk milyon Gazzeli'nin toplu olarak cezalandırılmasını tüm çıplaklığıyla açığa vurdu.

Kuşatmanın bir numaralı aktörü İsrail Gazze'nin sadece üç tarafını kontrol ediyor. Dördüncü tarafı kontrolünde tutan Mısır olmaksızın kuşatma etkisiz kalacak. Fakat Gazzelileri topyekûn sefaletten kurtaran tünellere müsamaha gösteren Kahire rejimi, şimdi yeraltının derinliklerine, ABD'nin yakın himayesi altında çelik bir duvar inşa ediyor; birçok Mısırlı'nın 'utanç duvarı' dediği bu girişimin amacı ablukayı tamamlamak.

Bunun nedeni kısmen kocayan Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek'in Gazze'nin seçilmiş Hamas yönetiminin sınırdan kendi topraklarına sirayet etmesinden duyduğu korku; Hamas'ın Mısır'daki ideolojik müttefiki konumundaki yasaklı Müslüman Kardeşler, özgür seçimler yapılırsa muhtemelen kazanacak.

Fakat Kahire'yi ABD ve İsrail baskısına boyun eğmeye ve Gazzeli Filistinlilerle onları destekleyen herkesi mengeneye almaya ikna etmek konusunda belirleyici olan iki faktör daha var. İlki ABD'nin, tünellerden silah ve diğer malzemelerin sokulmasını önlemediği takdirde Mısır'a yaptığı yüz milyonlarca dolarlık yardımı kesme tehdidi. İkincisiyse ABD'nin Mübarek'in oğlu Cemal'in devlet başkanlığı koltuğuna oturmasına rıza göstermesi gereği. Yani Kahire egemenliğini korumak şöyle dursun, o egemenliği dış yardım ve despotik hanedanlık iktidarı uğruna satmış ve süreç içinde tarihsel Arap liderliği rolüne dair bütün iddialarından feragat etmiş durumda.

Petrol açlığı Kaide'yi doğurdu
Daha geniş bir uluslararası perspektiften bakıldığında şunu görmek mümkün: Ortadoğu ve Müslüman dünyadaki krizin kalbinde, tam da Batı'nın Mısır gibi baskıcı ve temsile dayanmayan rejimleri bağrına basması, İsrail'in işgaline ve Filistin topraklarını sömürgeleştirmesine kayıtsız şartsız destek vermesi yatıyor.

Petrol açlığıyla, İran'dan Umman'a, Mısır'dan Suudi Arabistan'a dek despotların on yıllar boyu desteklenmesi ve Arap milliyetçiliğinin bölgeyi sömürgecilikten arındırma konusundaki başarısızlığı, ilk önce İslamcılığın yükselişini, ardından Kaide tarzı terörün yaklaşık 10 yıl önce patlak vermesini ateşledi. Fakat buna ABD öncülüğünde üretilen feci karşılık, ihtilafın merkezindeki bölgenin ve kaynaklarının kontrolüne karşı doğal husumeti anlamak değil, Batı'nın mevcudiyetini daha da genişletmek, Irak, Afganistan ve başka yerlerde yeni ve daha da yıkıcı işgaller ve müdahaleler gerçekleştirmek oldu. Ve Bush yönetiminin Mısır gibi maşa ülkelerdeki demokratikleşmeyle kısa flörtü, kimin seçileceği açıklık kazanır kazanmaz hızla terk edildi.

Bu emperyal bataklığın zehirli mantığı şimdi ABD Başkanı Barack Obama'nın yönetimi altında savaşın amansız biçimde yayılmasına yol açıyor. Noel günü Detroit seferi yapan bir yolcu uçağına yönelik başarısız bombalı saldırı girişiminin ardından bu hafta Obama terörle savaşta iki yeni cephe ilan etti ve Britanya Başbakanı Gordon Brown tarafından da sadakatle desteklendi: Başarısız bombacının eğitim gördüğü iddia edilen Yemen ve Kaide'nin kronik iç savaşla sosyal çözülmenin bataklığında kök saldığı Somali.

Yemen'de de yangın büyüyecek
Batı'nın bu ülkeye geniş çaplı askeri müdahalede bulunması sorunları kesinlikle daha da içinden çıkılmaz hale getirecek. Somali'de bunu yaptılar bile; 2006'daki ABD destekli Etiyopya istilası nispeten pragmatik İslam Birliği'ni devirdi ve şu an ülkenin geniş kesimlerini kontrolünde tutan daha aşırı, Kaide bağlantılı Şebab hareketini doğurdu. Sevilmeyen ve kuzeyde silahlı isyan, huzursuz güneydeyse bölünme tehdidiyle yüz yüze olan Yemen hükümetine yönelik giderek artan ABD desteğinin yangına körükle gideceği açık.

Brown bu hafta, Kaide'nin Yemen ve Somali'deki büyümesinin Batı stratejisinin 'işe yaradığını' gösterdiğini iddia etmeye çalıştı; zira başbakana göre Afganistan ve Irak'taki savaşın kızışması Kaide'yi başka yerlerde sığınak aramak zorunda bırakmıştı. Gerçekteyse terörle savaşın tepeden tırnağa gülünç bir başarısızlığa yazıldığının göstergesidir bu. Bu savaşın başlatıldığı Ekim 2001'den bu yana Kaide Afganistan dağlarından bölgenin dört bir köşesine, Irak'tan Pakistan'a, Afrika Boynuzu'ndan daha da ötelere yayıldı.

ABD ve müttefikleri, Kaide tarzı terörü güçlendiren diktatörlük ve işgal destekçiliğini bırakmak ve ona karşı koyabilecek kaynaklara odaklanmak yerine, bunun en büyük sebebi olan canavarlıkları tekrarlamak ve genişletmekle meşgul. Bu, terörle sonu gelmez bir savaşın garantisinden başka bir şey değil. (7 Ocak 2010)

Kaynak: Radikal