Birkaç aydır Arap ülkelerinde önemli olaylar yaşanıyor. "Arap ilkbaharı" yerini "Arap sonbaharı"na bırakmış durumda. Bin Ali'den sonra Mübarek de görevi bırakmak zorunda kaldı. Mübarek sonrasında ise sıra Kaddafi'ye geldi. Kaddafi'nin peşinden ise muhtemelen Esad da görevi bırakmak zorunda kalacak. İran da bölgede güç kaybı yaşıyor. Buna paralel olarak İsrail'in de etkisi azalıyor. Laik Arap otokrasileri peş peşe yok oluyor. İslami güçler Ortadoğu'nun tamamında gücüne güç katıyor. Körfez monarşilerini ise ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkeler artık daha açık bir şekilde kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Bununla da kendilerinin de NATO'nun devamı olduğunu saklamaya gerek duymuyorlar. Amerika ve Avrupalılar eski Arap müttefiklerinden vaz geçiyore, bunun yerine yeni göreve gelen askeri hükümetlere ve el Kaide emeklilerine demokrasi seminerleri veriyor, İran aleyhinde sert açıklamalarda bulunuyor, "barış sürecinin" devam etmesi konusunda İsrail'e faydalı tavsiyeler veriyorlar. İsrail'in bu gibi tavsiyeleri yerine getirmesi durumunda çok daha önceden kendi kendisini imha edeceği kesin. Çin ise her zaman olduğu gibi kendi çıkarlarının peşinde... Her ne kadar ilginç olsa da Rusya Ortadoğu'nun mayın tarlalarından uzak duruyor, diğer ülkelerin bölgeye müdahil olmasına olanak sağlıyor. Bununla da Kremlin sarayı yetkilileri dış politikaya sınırsız harcama yapmanın gereksiz olduğunu göstermeye çalışıyor. Benzer konumdaki ABD'nin bu gibi harcamalar sonucunda iflasın eşiğine gelme endişesinin olduğu da unutulmamalı. Bu bölgede takip edilmesi en ilginç ülke ise hiç kuşkusuz Türkiye...
Türkiye son on yıllar içerisinde askeri yetkililerin kontrolü altında tutuluyor ve buna paralel olarak da son döneme kadar ABD ve İsrail gibi ülkelerle ittifak halindeydi. Ayrıca sürekli AB üyeliği bir türlü sonuca ulaşmayan ama gerçekten laik kimliği taşıyan İslam ülkelerinden birisi idi. Atatürk Türkiye'sinin yerine Erdoğan'ın Türkiye'si geldi. Bu ülkede hala ordunun önceliği devam etmesine rağmen generaller darbe düşünemez duruma getirildi. Parlamenter demokrasi kazandı. Burada İslam demokrasisi hakim konumda. Ortadoğu'da başka türlü olması düşünülebilir miydi? Komşu İran'dan farklı olarak Türkiye'de siyasi İslam kana gerek kalmadan referandum yolu ile Anayasa değişikliğine giderek başarı elde etti. Bunun sonucunda Ankara yetkilileri NATO üyeliğine ve ABD ile ittifakına rağmen eskiden olduğu gibi Avrupa toplumuna üyeliği konusunda arzulu değiller. Avrupa'nın kendisinin de ekonomik kriz içerisinde olduğu unutulmamalı. Bunun yanı sıra İsrail ile de diplomatik ilişkiler kopma noktasına geldi. ABD Başkanı Obama'nın da Netanyahu iktidarı ile sıcak ilişkiler içerisinde olmadığı unutulmamalı. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi çok önemli ve istikrarlı dış politika yürütüyor. İsrail ile ilişkilerin kopma noktasına gelmesi Ortadoğu Müslümanlarının kalbine ulaşmanın en kısa yolu olsa gerek. Türkiye, bölgede Osmanlı imparatorluğunu tekrar inşa ediyor.
Bizim gözlerimizin önünde Sünni askeri siyasi ittifakı oluşuyor. Bu durum gözardı edilemez konuma geldi. Türkiye askeri ve ekonomik bir merkez... Ona karşı başlatılabilecek bir savaş NATOYa açılmış bir savaş anlamına geliyor. Suudi Arabistan ve Katar vahhabi kimliği ile "Arap baharlarında" kilit rol üstlenmiş durumda. Bu ülkelerin mali kaynağı, enformasyon gücü ve diaspora faaliyetleri Ankara yetkilileri tarafından başarılı bir şekilde kullanılıyor. Basra Körfezi Arap Ülkeleri İş Birliği Teşkilatı'na destek sağlanıyor. Bunun yanı sıra başka Afrika ve Arap ülkelerinin kahir ekseriyeti ile işbirliği anlamına geliyor. Gerek duyulursa Pakistan nükleer programına da yol bulunabilir. Pakistan nükleer programı uzun bir süre Suudi projesi olarak da tanımlanmaktaydı. Yeni Ortadoğu sistemi öncesi ile kıyaslandığı zaman çok daha sağlam temeller üzerine inşa ediliyor. İran devleti aleyhinde kurulan limanlar bir yenilik anlamına gelmez, sadece tarihin tekerrür etmesi ile analiz edilebilir. Doğal olarak durum Ankara ile Tahran arasında Lübnan, Suriye ve Irak'ta çıkar savaşına dönüşüyor. Ancak muhtemel bir savaşın yaşanması dahi benzer güce sahip iki ülkenin çatışması anlamına gelebilirdi. Fakat bu iki ülke arasındaki çatışma olasılığı çok düşük.
Burada önemli bir hususun gözardı edilmemesi gerekiyor. Türkiye'nin çıkarları 180 derece yön değiştiriyor. Bu duruma siyasi rekabet yön veriyor. Yeni ittifaklar kuruluyor, eski ittifaklar tek taraflı ortadan kaldırılıyor. Anlaşmalar tekrar gözden geçiriliyor. Her ne kadar bu anlaşmalardan bazıları daha yeni imzalanmış olsa da yürürlükten kaldırılabiliyor. Bu durum sadece İsrail ile ilişkiler bakımından değerlendirilmemeli. Nitekim İsrail eski müttefikinin HAMAS'ın yanında yer almasına tepki göstermesine rağmen durum değişmiyor. Dün Türkiye Libya ve Suriye iktidarları ile vize rejimini kaldırmasına rağmen bugün Libya aleyhinde operasyonlara katılan taraf gibi Kaddafi mirasını paylaşıyor. Yarın ise Suriye'de sivil halkı koruma harekatına katılabileceğini gösterdi. Burada en önemli soru şu: "Türkiye'nin tarihi yeniden yazma çabası içerisinde hangi ülke yer alacak?"