Ortadoğu politik arenası yeniden şekilleniyor. Bu sürecin devam etmesi durumunda büyük bir savaşın yaşanmasını hiçbir güç önleyemez.

Son zamanlarda yaşanan olaylar göz önünde tutulduğu zaman Mısır sadece Sina yarımadasının kontrolünü değil kendi başkentinin de kontrolünü kaybediyor.

Türkiye, İsrail ilişkilerini asgari düzeye indirmiş ve Mısır ile işbirliği yapmanın peşinde. Bunun yanı sıra Esad yönetimi aleyhinde sert açıklamalarda bulunuyor, Kaddafi'nin yok edilmesi operasyonlarına destek veriyor, Irak'ta PKK ile savaşıyor ve açık bir şekilde Gazze bölgesinde Hamas'ı destekliyor.

Suudi Arabistan ve Katar, İran ile savaşa hazırlanıyor. Buna paralel olarak laik Arap otokrasileri yok olmaya devam ediyor. Önceden Tunus ve Mısır gibi ülkelerde halk ayaklanmalarına gizli destek vermekteydi. Ancak sonrada Libya gibi ülkelerde isyancılara açık bir şekilde destek vermeğe başladı. Gündemi işgal eden diğer bir konu ise Suriye... Yaşanan gelişmeler BM kararı alınmasına gerek kalmadan Esad rejiminin kısa bir süre içerisinde devrileceğini gösteriyor.

İran, Suriye Alevilerinden aldığı desteği kaybetmenin yanı sıra Bahreyn'de de kaybetti. Bununla da İsrail aleyhindeki en önemli müttefiki ile sorunların ortaya çıkacağına kesin gözüyle bakılmalı. Hatırlanacağı üzere Bahreyn halk ayaklanması Basra körfezinin monarşilerinin de müdahil olması ile önlenmişti. Bunun yanı sıra Tahran yetkilileri Mısır ile yeni ilişkiler kurmayı ve Türkiye ile mevcut ilişkilerini korumayı hedefliyor.

Radikal görüşleri bilinen İslami güçler Kuzey Afrika'da serbest faaliyet gösterme şansını kazandı. Şu anda onların bölgedeki tek rakibi konumunda Cezayir ordusu bulunuyor. Daha önceden Irak'ta da yaptıkları gibi küresel cihad anlayışı başarılı bir şekilde yaygınlaştırılıyor.

İslam ülkelerinin tamamı tarafından desteklenen Filistinliler ise BM tarafından bağımsızlıklarının tanınması için girişimlerde bulunuyor. Ancak onların adalet talebinin Güvenlik Kurulu tarafından geri çevrilebileceğinin göz önünde tutulması gerekiyor. Bu durumda ise Filistin intihar etmiş olacak.

Nihai olarak İsrail'in hamlelerine göz atalım. Tel Aviv yönetimi altı günlük savaşı hatıırlatan durumu hazırlıyor. 1967 savaşında Birleşik Arap ülkeleri ile savaşan İsrail şu anda İran ve Türkiye ile savaşın eşiğine gelmiş durumda. Bugün İran, İsrail düşmanlığını açık bir şekilde belirtiyor. Eski stratejik müttefik Türkiye ise gizli düşman rolünü üstleniyor.

Bölgede yaşanabilecek savaş durumunda ABD ve AB ülkeleri her zaman olduğu gibi hakemlik yapmış olacak ve dışarıdan daha fazla kar elde etmeyi hedefleyecek. Kuzey Afrika laik rejimlerin devrilmesi Amerika ve Avrupa ülkeleri ile ittifak girişimlerinin faydasız olduğunu ortaya çıkarmış oldu.

Bu durumda Çin bekleme politikası takip edecek. Sovyetlerin acı tecrübesi – bölge savaşlarında taraf olarak yer almak gibi- Rusya'yı da benzer politika takip etmeye zorluyor. Moskova bu konuda her ne kadar başarılı olmasa da bir zamanlar SSCB'nin sosyalizm düşüncesini yaygınlaştırması gibi Londra, Paris ve Washington demokrasi düşüncelerini başarılı bir şekilde yaygınlaştırıyor. Bununla beraber eskiden Sovyetlerin kullandığı imparatorluk aleyhindeki söylemler- bu söylemler sonucunda Arap ve İran petrolüne ulaşılabilmişti- bugünün gerçekleri ile benzerlik arz etmiyor. Libya'da yaşanan olaylar sonrasında NATO'nun Ortadoğu içerisinde Katar ve Suudi Arabistan'ın kullanım aracı olarak değerlendirilebilir. Ancak her şeye rağmen yaşanan olaylar en fazla Osmanlı imparatorluğunu başarılı bir şekilde tekrar inşa etmeye çalışan Türkiye'nin işine geliyor.

Uzun bir süre bölge içerisindeki politika basit bir şekilde yapılıyordu. Bugün durum çok daha zorlaştı. Yeni bir ittifak girişimi başarılı bir şekilde tamamlanıyor. Zamanla ordusu ve askeri sanayisi ile beraber İslamlaşan Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar mali, enfarmasyon, diyaspora kaynakları tarafından desteklenmeye başladı. Bu süreç sadece İran ve müttefiklerinin güç kaybetmesi ile sonuçlanmayacak. Aynı zamanda bu ülkeler grubu içerisinde yer alması imkansız olan İsrail de önemli ölçüde güç kaybetmiş olacak. Müttefik ülkeler içerisinde Fas, Ürdün ve Kuzey Afrika'nın "ihtilal sonrası" Arap ülkeleri yer alabilir.

İran devlet başkanı Mahmud Ahmedinejad tarafından Tahran merkezli bölgesel güç merkezinin kısa vadede askeri siyasi ittifak ile karşı karşıya gelebilir. Yeni askeri siyasi ittifakın merkezi ülkesi konumunda ise Erdoğan Türkiye'si yer alabilir. Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen gibi ülkelerde şii ve sünni siyasi projelerin karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz bir bölge gerçeği. Burada temel soru bunun ne zaman ve hangi ülkede gerçekleşeceği konusu.

Bunun gerçekleşmesi İsrail - Mısır savaşına hazırlanan radikal İslami grupların başarısı ile de doğru orantılı. Bunun yanı sıra Afrika ülkelerinde Arap, Türk ve İran ilişkileri, İran nükleer programının gelişimi, Pakistan nükleer silahının kaderi gibi konular da belirleyici öneme sahip. Bu gelişmelerden hiçbirisinin süreklilik arz edeceği de düşünülemez. Daha önceleri yaşanan gelişmeler NATO ve BM gibi uluslararası kurumlar ve dünya kamuoyunun etkisinin fazla olamayacağını gösteriyor. Ortadoğu ülkelerinin dünya liderlerinin görüşlerine ve açıklamalarına göre hareket etmeyeceği kesin.

Yaşanan gelişmeler bu proje içerisinde yer alacak ülkelerin tamamı açısından bir yok olma ve felaketle sonuçlanabilir. Bu gelişmelerin olumlu bir şekilde son bulacağı düşünülemez.

Dünya Bülteni için İbrahim Ali tarafından tercüme edilmiştir.