Irak başbakanı Nuri el-Maliki’nin Salı günü Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyareti sırasında beklentiler şu şekildeydi; Türkiye sabrının tükendiğini ifade edecek olan “son uyarı”sını yapacak ve Kuzey Irak bölgesinde odaklanan sınır ötesi Kürt militanlara tahammül etmeyeceğini söyleyecekti.

Ancak olaylar tamamen bu şekilde gelişmedi. Bunun yerine Ankara pratik bir yaklaşımla, Maliki’nin delegasyonu tarafından yapıcı bir yaklaşım halinde bulunmayı tercih etti. Eğer söylendiği gibiyse Türk “uyarısı” ortada yoktu. Üslup çok açık bir şekilde pratik işbirliği ile ilgiliydi.

ABD, yakın gelecekte gerçekleşebilecek olan Türk ordusunun kuzey Irak’a doğrudan bir müdahalesini engellemekle harcanacak çok değerli zaman elde tutulduğu için rahat bir nefes aldı. Eğer Türk ordusu Irak’a girmeye karar verseydi, Mayhem (1984’te Norveç’in Oslo kentinde kurulan ve ilk yıllarında cinayetler, intiharlar ve diğer şiddet türlerinden dolayı ciddi münakaşalara sebep olan aşırı bir metal müziği grubuna atfen) takip etmeye kararlıydı, Irak’taki ABD güçlerinin komutanı General David Petraeus Eylül ortasında ABD kongresine Irak’ın durum ve görünümünü “kabarma” olarak rapor ediyordu.


İyimser olmanın bir nedeni; Ankara’nın Bağdat’taki merkezi hükümet üzerinden olmadığı sürece Kuzey Irak “kabile” liderleri ile görüşmeyeceği şeklindeki tavizsiz tutumunu muhtemelen yeniden düşünmeye meyilli olmasıdır. Ayaklanmayı bastırmada ustalık isteyen nokta, daima hangi noktada politik kanalın açılabileceğine karar verme ile ilgiliydi.

Ankara’da başbakan R. Tayip Erdoğan’ın yönetiminde yeni seçilmiş hükümet politik kanalın keşfine meyilli görünüyor. Son parlamento seçimlerinde Erdoğan Kürt çoğunluklu güneydoğu Anadolu’da halk desteğini büyük oranda arttırdı. Basitçe düşünürsek o kendisine bağlanan ümitlere karşı daha hassas olacaktır. Aynı zamanda AKP yeni seçilmiş parlamentoda DTP’nin şahsında bir müttefike de sahip. Parlamentonun bağımsız adayları olarak güneydoğudan seçilen 20 Kürt milletvekilinin Erdoğan’ın reform programına destekçi olmaları beklenebilir.

Bundan dolayı Maliki’nin ziyareti Erdoğan hükümeti için faydalı bir görüntüyü kurtarma stratejisiydi. Fakat Irak’taki ABD askeri “operasyon”unun kanlı başarısızlığı ülkeyi yeni bir tehlike ve kaoslar girdabına doğru itmektedir. Ankara bir taraftan Bağdat’ta ortaya çıkan güç denklemlerine keskin gözlerle bakmak zorundadır. ABD’nin teşvikiyle batı yanlısı Arap rejimler sağlam bir şekilde İran’ın Saddam sonrası üstünlüğüne meydan okuyarak Irak’taki politik çekişmenin içine atlamak için pozisyon almış durumdalar. Ankara, temelde kendisine yakın bulduğu selefilere güç vaat eden herhangi bir Irak hükümetiyle ilgili fikir sahibi olmak durumundadır. Fakat Bağdat’ta yeni herhangi bir hesapta Kürtler hakimler olarak güçlerini arttıracaklardır. Bu bir taraftan ABD’nin Kürtlere bağımlılığının artacağı anlamına gelecektir.

 

Bağdat ile güvenlik anlaşması

Aynı zamanda ağır silahlarla teçhizatlanmış, 140,000 civarında olduğu tahmin edilen sınırdaki Türk askerlerinin süresiz bir biçimde bekletilemez. Sadece birkaç ay sonra Kandil Dağları’nın geçişleri kar yağışı ile kapanacak ve terörist unsurların sınırdan girişleri zorlaşacak. Bundan böyle Irak Kürtleri tarafından PKK militanlarının aktivitelerini durdurma eğilimi yokgibi görünüyor. Ankara için en azından Iraklıların petrol zengini Kerkük bölgesinin geleceği için karar verme günü yaklaşıyor.

Nisan’da Ankara, Bağdat’a; diğer şeylerin yanı sıra Irak yetkililerinin PKK’ya yapılan finansal ve lojistik desteği kesmeye çalışan, şiddet ideolojisini ve politik ayrımcılık programını yaymak üzere medya yolunu kullanmasını engellemeyi, terörist aktivitelere karışmış PKK liderlerini Türkiye’ye iade etmeyi ve militanların faaliyetleri ile ilgili bilgi değişimini öneren bir anlaşma taslağı önerdi. Erdoğan hükümeti için Iraklı yetkililerin böylesi bir anlaşmayı uygulama kapasitelerinin nerdeyse sıfır olduğunu düşünmek hiç zor değil fakat her şeye rağmen Ankara Maliki’nin ziyareti sırasında Bağdat’ta sonra oluşacak olan hükümetlerin sorumlu olacağı bir anlaşma imzalamayı umuyordu.

Fakat durum sadece Maliki’nin herhangi bir anlaşma imzalamamasıyla kalmadı, bu anlaşmanın Mesut Barzani’nin Irak Kürt liderliğinden gelen baskılardan dolayı gerçekleşmediği de anlaşıldı. Erdoğan hükümeti, uyum sözleşmesinin iki ay veya daha kısa sürede bir anlaşmaya doğru giden sürece öncülük ederek terörizmle mücadelede işbirliği üzerine ilerde yapılacak tartışmaları öngördüğü iddiasının memnuniyetiyle bırakıldı.

İki ay, şu anki ırak için sonsuzluk gibi görünüyor. Fakat liderlerin kış başlayana kadar görüşmelere devam edeceği kesin gibi görünüyor. Gerçekçi olursak Maliki’nin ziyareti, sınır ötesi terörizm ile ilgili Türk endişelerini sağlam bir şekilde gidermede başarılı olamadı. Liberal Milliyet gazetesinin politik yorumcusu Sami Kohen’e gönderme yaparsak “Planlanan anlaşma imzalanmış bile olsa, onu uygulamak kolay olmayacaktı çünkü bölgesel Kürt yönetimi (Kuzey Irak’ta) Irak’ın merkezi hükümetinden çok daha güçlü. Bu yüzden, koltuktaki günleri sayılı olan Maliki’nin, Türkiye’nin PKK ile ilgili beklentilerini gerçekleştirebilme şansı çok düşük.”

Bu durumda Maliki’nin ziyareti hangi amaca hizmet etti sorusu yükseliyor. Türk dış politika bürokrasisi ile çok iyi bağlantılı olan Kohen bir cevap sunuyor: “(Maliki ile) görüşmelere katılanlardan birine göre Türkiye bütün diplomatik yolları denemek istiyor. Eğer başarısız olursa denemedi diye suçlanmayacak.”

Fakat ziyaretten dikkate değer kazanımlarda elde edildi. İlk olarak Maliki’nin ziyareti sırasında imzalanan uyum sözleşmesi; Ankara’nın, Kuzey Irak’ta geniş çaplı bir askeri müdahalesi için meşru zeminler sunmak gerektiğinde müracaat etmede fayda bulduğu iyi komşuluk ilişkileri ile ilgili olan 1926, 1946 ve 1989 tarihli üç Türkiye-Irak anlaşmasını yeniden teyit etti. İkincisi; uyum sözleşmesi, Kuzey Irak’taki Musul kentinde ve güneydeki Basra şehrinde Türk gelen konsolosluklarının açılmasını sağladı. Irak bölündüğünde Türkiye bütün taraflarla bağını sürdürecektir. Üçüncüsü; uyum sözleşmesi Türk şirketlerinin Irak’ta petrol araştırmalarına dahlini, Irak gaz ve petrolünün Kuzey Irak’tan Türkiye yoluyla taşınmasını ve Türk boru hatları üzerinden Avrupalı müşterilere Irak gazının satışını sağlayan enerji işbirliği üzerine imzalandı.

 

Irak Kürtleri ile müzakere

Kuzey Irak ile Türkiye’nin enerji işbirliği; Kürt bölgesel hükümetine kendi petrol zenginliğini yönetme hakkı veren yeni bir Irak anayasasının sonlandırılmasıyla birlikte Ankara politikalarında önemli bir faktöre dönüşüyor. İlginç bir şekilde Kürt bölgesel hükümeti de aynı zamanda bölgenin petrol ve gaz alanlarında yabacı yatırıma izin veren bölgesel bir petrol yasasını ayrı olarak onayladı.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde Erdoğan hükümetine Kuzey Irak’taki Kürt bölgesel hükümeti ile doğrudan müzakereler için çağrıda bulunan, büyüyen Kuzey Irak ekonomisindeki güçlü ticari çıkarlarla ittifak eden baskı grupları hızlı bir şekilde arttı. Türkiye’nin Kuzey Irak ile yükselen ticaretinin 5 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Sınır ticareti, Türkiye’nin geri kalmış, ayaklanma mağduru güneydoğu illerinde ekonomik faaliyetleri cesaretlendirmektedir. Türk iş dünyası, Irak Kürt yönetiminin önümüzdeki dönemde kabaca 15 milyar dolar değerindeki sözleşmelere karar vermesini iple çekmektedir.

The New Anatolian gazetesinin genel yayın yönetmeni İlnur Çevik "Kürtler Irak’ın gerçekliğine dönüştüler. Eğer biz Kuzey Irak’taki PKK varlığına bir son verme arayışında isek ister hoşumuza gitsin ister gitmesin Kürtlerle müzakere etmeliyiz. (Irak devlet başkanı) Celal Talabani ve Mesut Barzani sadece basit kabile liderleri değiller. Türkiye’nin dostluğunun değerini bilen ve Türkiye’nin dostluğuna ve işbirliğine ihtiyaç duydukları gerçeğinin farkında olan devlet adamlarıdır. Bütün istedikleri biraz saygı ve Ankara’dan bir tür tanınma” şeklinde bir yazı yazdı.

Irak Kürtleri ile ilgili olarak Ankara’nın yeniden düşünmesini gerektiren bu perspektiften bakıldığında Ankara’ya gelen maliki delegasyonunda Irak dışişleri bakanının (Mesut Barzani’nin dayısıdır) ve iki önemli yetkilinin varlığı çok önemlidir.

ABD bıkıp usanmadan Ankara ile Irak Kürtleri arasında doğrudan görüşmelerin savunuculuğunu yapıyor. Fakat Türk bürokrasisi özellikle de ordu Barzani ve Talabani yıllardır bu Türk güvenlik kurumu ile derinden ilişkilere sahip olmasına karşın Irak Kürtlerinin niyetleri hakkında ciddi şüphelere sahiptir. Bu yüzden Irak Kürt liderliğine yönelik herhangi bir yumuşama süreci kendisini hissettirmeyecek derecede yavaş olacaktır.

Özü sıkı bir önlem olan mesele şudur,  PKK üyelerinin Kuzey Irak’taki hareketlerine sınırlamalar getirerek veya PKK’nın lojistik desteğe ulaşmasını zorlaştırarak veya Kandil Dağları’na giden yolları 10,000 kişilik peşmerge gücü ile etkili kontrol noktaları oluşturup ulaşımı zorlaştırarak Irak Kürt liderliği PKK’yı sıkı kontrol altına alabilirdi. PKK çok fazla zorluk çekilmeden Kandil Dağları’nda tutulabilirdi. Destek hatları tamamen yok edilebilirdi. Fakat bunların hiç biri olmadı.

Aynı şekilde Türkler ABD’nin Iraklı Kürt liderlere doğru davranmaları için baskı yapmamasından dolayı çok kızdılar. Her şeyin ötesinde Amerikalılar 30 Mayıs’ta resmi olarak Kürt bölgesel yetkililerinin Kuzey Irak’ta güvenliğin sürdürülmesi için tek yetkililer olarak ilan ettiler. Erbil’deki devir teslim törenine katılan Çevik sonrasında “Bu Ankara’nın dikkate alması gereken ve gelecek politikalarını buna göre düzenlemesi gereken önemli bir harekettir… ABD, Türkiye’ye basitçe eğer Kandil Dağları’ndaki PKK varlığı problemine dikkat çekmek istiyorsan Irak’taki Kürt realitesiyle müzakere etmelisin demek istiyor” dedi.

 

ABD’nin Kürtlere bağımlılığı

Ankara, Kuzey Irak’ta konuşlanmış PKK liderlerini ele geçirmek üzere çok gizli Türk komando operasyonunu Amerikalıların medyaya sızdırmasından dolayı çok kızgın. Türkiye’nin çok iyi politik gözlemcilerinden biri olan Oktay Ekşi kendini ABD’nin ikiyüzlülüğünü eleştirmek zorunda hissetti. Çarşamba günü Hürriyet gazetesinde “ABD’nin PKK’lı teröristlerden silahları almasını bir yana bırakın PKK şu an bize karşı ABD silahlarını kullanıyor” diye yazdı.

Ankara’nın önümüzdeki günlerde temel endişesi; Irak Kürt gruplarına ABD’nin bağımlılığının artıyor olmasıdır. Bütün göstergeler ABD’nin Tahran’da bir “rejim değişikliği” çabalarını yoğunlaştırdığına işaret etmektedir. ABD için İran ile askeri bir çatışma potansiyeli de göz ardı edilemez. Bu yüzden “operasyonel” bakış açısıyla bakılırsa ABD ordusu önümüzdeki aylarda Kuzey Irak’ta konuşlanmış İran karşıtı Kürt militanlar için ciddi bir rol tasarlamaktadır.

Ankara hâlihazırdaki ABD yönetiminin 2009’un başlarına kadar devam eden iktidar süresi içinde Irak’tan ciddi oranda asker çekme niyetlerinin olmadığını öğrenecektir. Dahası aynı zamanda Ankara, Washington’un, Bağdat’ta Sünniler, “ılımlı” Şiiler ve Kürt partilerin bir koalisyonu üzerinde inşa edilecek olan yeni bir hükümete öncülük etmeyi seçeceğini çok iyi anlayacaktır. Ankara, eğer Maliki hükümeti devrilirse kaçınılmaz olarak ABD ve Iraklı Şiiler arasında var olan dayanışma illüzyonu dağıldığında Irak Kürt partilerinin Bağdat’ta hâkimler ve ABD’nin Irak’ta güvenebileceği tek müttefikler olarak büyük güç elde edecekleri ihtimalini huzursuzlukla izliyor olacaktır.

Irak Kürt liderlerinin gönlü, Washington’da Barzani ve Talabani’nin konumunu güçlendiren öneri halindeki petrol kanunun geçmesini istiyor. Bu büyüyen Kürt gruplarının siyasal etkinliği açıkça ABD’nin Kürt bölgesi için (de facto bağımsızlık durumunda olan) daha büyük otonomiye yönelik politik bir kabul olarak tercüme edilebilir.

Türkiye, şehrin Kürt otonom bölgesine dâhil olması Türkiye’nin içinde de olmak üzere sınır boyunca Kürt milliyetçiliğini yükselteceğinden Kerkük’ün konumu ile ilgili Kasım ayı içinde yapılacak olan referandumu ertelemenin yollarını arıyor. Fakat Barzani eğer referandum ertelenirse iç savaş başlatma tehdidinde bulunuyor.

Barzani’nin Washington’da güçlü destekçileri var. Bu arada Maliki Ankara’ya doğru yola çıkarken bile Kerkük’teki petrol kuruluşlarının güvenliği için 8,000 Kürt milisin konuşlandırılmaları ile ilgili planlarla ilgili uğursuz haberler yapıldı.

Türk yorumcular birlik içinde, Bağdat’ın PKK’ya karşı herhangi bir hayati önlem almaması için baskı yaparak Maliki’nin Ankara ziyareti sırasında tekere çomak soktuğu için Barzani’yi suçladılar. Liberal Türk gazetesi Radikal, Maliki delegasyonunun üyelerinden, Irak Kürt liderliğinden gelen muhalefetten dolayı Ankara ile terörle mücadele ile ilgili herhangi bir anlaşma imzalanamaz şeklinde alıntılar yaptı. Maliki çevresinden misafir Iraklı bir yetkili açıkça “biz Kürtlerinde aralarında olduğu ilgili bütün tarafların isteklerini karşılayan bir anlaşma istiyoruz” dedi.

Böylece kapsamlı bir gözden geçirmeden sonra Türkler, Kürt oyununun nerde duracağı ile ilgili merak içinde bırakıldılar. Anlaşılabilir bir şekilde Turkish Daily News’in başyazarı Yusuf Kanlı Perşembe günü köşesinde “Türkiye, Irak’ın gerçek hâkimi Bush ile görüşmeli” başlığını kullandı. Fakat yine de ABD başkanı George W Bush ile görüşmenin bir sorunu var. Beyaz Saray, Türk-ABD anlaşma aciliyetinin en üst seviye olmasına karşın, Erdoğan’a (Camp David’de görkemli bir hafta sonuna ek olarak) bir ziyaret davetiyesi göndermedi.

Kanlı “Aksine Amerikalılar Türk hükümetine, böyle bir görüşmenin düşünülebilmesi için 22 Temmuz Türk seçimleri kampanyası sırasında bazı bakanlar tarafından kullanılan Amerikan karşıtı retoriğin Washington tarafından unutulabileceği bir “karar verme zamanı”na ihtiyaçları olduğu şeklinde tavsiyede bulunuyorlar. Öte yandan Erdoğan hükümeti gayri resmi bir şekilde Bush yönetiminin emekliye ayrılacağını ve gelecek olan Demokratlar’la yakın ilişkiler geliştirmenin daha iyi olacağını dile getiriyorlar” diyerek yorumuna devam ediyor.

Türk-ABD ilişkileri, ABD’nin kilit müttefiklerine yönelik politikalarının tutarlılığını esas alan herhangi biri için bir ahlak oyunu arz ediyor. Türkler, Amerikalılar gibi böyle yakın müttefiklere sahip olabildiklerinde düşmanlar için neyin ihtiyaç olduğunu sormada haklı olacaklardır (düşmana ne gerek var anlamında).

 

Fakat ABD-Türkiye ilişkileri üzerinde dolaşan kalın sisin içinde hayalet gibi gezinen bir tehlike var. Liderler birbirlerinin küçümsüyor olabilirler. Washington, böyle bir hareketin ABD ile doğrudan bir çatışmayı başlatacağının kesin olduğunu ifade ederek Türkiye’nin olayı Irak’ı işgal noktasına kadar getirmeyeceğini düşünüyor olabilir. Irak Kürtleri, Washington’daki dostlarının sınır geçişleri sorunu olmadığı yollu Ankara’yı durduracaklarına güveniyor olabilirler. En önemlisi Erdoğan hükümetinin Maliki’nin ziyareti sırasında herhangi bir açık “son uyarı” yapmaması fazla bir şeyin delili olmayabilir.

 

 

Bu makale Ali Karakuş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.