Malezya eski Başbakanı Mahathir Muhammed, kendisine ait blogda, ABD Başkanı Obama'nın İslam dünyasına verdiği "tek bir sözü dahi yerine getirmediğini", Obama'nın "müttefiki İsrail'in yardımıyla İran'a karşı bir saldırıya hazırlandığını" kaydetti. Mahathir Muhammed, uzak görüşlü olmaya meyilli hayli tecrübeli bir devlet adamıdır fakat bizim yapabileceğimiz tek şey, bu sözleriyle uzak görüşlülük şöhretinin çelişiyor olmasını ümit etmektir.

Genç ABD Başkanı'nın büyüsünün bozulduğu hissi artık nâdir bir fenomen değil. Obama'nın ülkesi ve müslüman dünya arasındaki gerilimli ilişkileri onarma vaadi, 2010 yılında yargılanacak. Müslümanların kanaatine göre, Obama'nın geçen yıl yaptığı iki konuşmada - Nisan'da Türkiye'de, Haziran'da Mısır'da - kendi ihtiyarıyla ortaya serdiği ayrıntılı plan ile Amerikan politikaları arasındaki uçurumu nasıl kapatacağı, hassasiyetle izlenecek bir mesele. Gelecek bir yıllık dönemde Amerikan politikasına yönelik en yakıcı meydan okuma, Akdeniz'den Doğu Türkistan'a kadar uzanan kuşaktaki ülkelerden, Amerikalıların Büyük Ortadoğu dediği yerden gelecek.

Hindistan dâhil Amerikan ortakları ve müttefikleri için ciddi bir politika ikilemi doğuyor. Kendilerini nereye kadar ABD politikalarıyla özdeşleştirmektedirler? Tabiî bir müttefik olmak demek, hem acıyı hem de mutluluğu paylaşmak demektir. Fakat kendini Amerikan politikalarıyla tanımlamak, ölümcül bir geri tepmeye de yol açabilir. Büyük soru şu: Amerika'nın stratejik ortağı olup da onun her hâlükarda üzerinde hiçbir kontrolünüzün olmadığı politikalarının "tâli hasarlarından" nasıl korunursunuz? Obama başkanlığının yol açtığı yüksek ümitlere bakınca, olayların bu safhaya gelmiş olması hakikaten sıradışı bir vakadır. ABD Ulaştırma Güvenliği İdaresi'nin yayınladığı son bir düzenlemeye göre, 14 ülkeden gelen yolcular, uçağa binmeden evvel tepeden tırnağa aranacak ve beraberindeki eşyalar didik didik aranacak. 14 ülkenin arasında Küba da var ama sağduyudan bir nebze olsun nasibini almış herkes, listede Küba'nın da yer almasının, Amerika'nın izleme listesindeki tüm ülkelerin şok edici bir şekilde müslüman olduğunu karartma amaçlı, zekice bir kozmetik olduğunu düşünecektir. Listedeki ülkeler: S. Arabistan, İran, Lübnan, Libya, Cezayir, Irak, Suriye, Nijerya, Somali, Yemen, Sudan ve elbette Afganistan ve Pakistan.

Amerikan yönetimi bu eylemin "küresel güvenlik sistemi tesis ettiğini" iddia ettiği; New York Times'ın diliyle söyleyecek olursak, "yolcuların vücutları, ileri tarama cihazlarının olduğu bazı ülkelerde giysilerin altını görebilen tarayıcıdan geçirilecek." Giysilerimizin altını görebilecek makineler yalan söylemez ve David Headleys'in dünyasının Amerika'yı kandırmamasını garantiye almada onlara güvenilebilir. Fakat çok sarsıcı bir tafsilattır, 13 müslüman ülkeden herhangi birinin bir vatandaşı onlarca yıl batıda yaşamış olsa bile, ilave güvenlik denetimlerine yine de tâbi tutulacak. Başka bir ifadeyle, hayat tarzı ve siyasi inancı her ne olursa olsun, o kişi dini'nin yüküyle daire içine alınacak. Şaşırtıcı değildir, Amerika'nın duyurmasından sonra saatler içinde, İngiltere Başbakanı Gordon Brown, İngiltere hava limanlarında bu tarayıcıların kullanılacağını açıkladı. Amsterdam havalimanı aynı şeyi yapıyor. Winston Çörçil olsaydı "demir perde" iniyor derdi.

Barack Obama, Amerika'nın müslüman dünyasıyla ilişkisinin terörizm ve güvenliğin ötesinde" karşılıklı saygı" ve "karşılıklı çıkar" temelinde şekilleneceği sözünü vermişti. Fakat tam tersi yaşanıyor gibi. Müslümanlarda gelişen kanaat o ki Obama, pohpohlamaya yakın hoş sözler sarfetti ama somut tek bir adım bile atmadı. Teşhisi de kasvetli. Afganistan, Amerikan askeri takviyesi tamamlanırken ve NATO liderliğindeki askeri harekâtlar tırmanışa geçerken, tarihinin en kanlı yıllarına şahit oluyor. İroniktir, Amerikan strateji câmiasına hâkim olan başlıca kanaat, Taliban'ı askeri yoldan mağlub etmenin imkansız olduğunu rahatça kabul etmektedir. Şimdi Afganistan'daki savaş komşu Pakistana sarkıyor. Amerikalı analistler ve uzmanlar, Amerikan özel kuvvetlerinin Pakistan topraklarında doğrudan askeri harekâtlar düzenlemesinin sadece bir an meselesi olduğunu açıkça tartışıyorlar. CIA'nin Afganistan ve Pakistan'daki faaliyetlerinde muazzam bir artış var ve şüphe yok ki aynı şey civarındaki bölge için de geçerli. İran, operasyonlarını Pakistan ve Afganistan'dan yürüten Cundullah adlı terörist örgüte Amerika'nın verdiği örtülü desteği kınıyor. Arkazemini gizem içerisinde ama inkar edilemeyen bir delil var ki o da militanların Orta Asya'da hareketlilik içerisinde olduğudur ve buna Sincan da dâhildir. Kısacası, George Bush'un "önleyici" savaşları zaten yoksulluk ve ulusluk problemleriyle güç bela başa çıkmaya çalışan bir bölgeyi ciddi şekilde istikrarsızlaştırdı. Bölgedeki hiçbir ülke kendisini derinleşen istikrarsızlıktan muaf göremez artık.

İran, önümüzdeki yıl Obama'nın bir numaralı testi olacak. Kahire'deki konuşmasında, İran'ın Muhammed Mussadık'ına karşı 1953'te düzenlenen CIA destekli askeri darbe için özür dilemişti. Bir devlet adamının nâdiren yapacağı olağanüstü bir tevâzu jesti ve sahih bir tövbe gibi görünmüştü. Obama, İran'a yakınlaşma teklif ederek işin peşini bırakmadı. Fakat Amerika'daki hırçın İsrail lobisinin baskısı altında kaldı ve cin fikirli bir politikacı olarak çok geçmeden geri geri gitmeye başladı. Amerikan politikası, Tahran'da "rejim değişikliği" aradığı günlere döndü. İran rejimine karşı çığ gibi bir medya propagandasının önü açıldı. Geçen Çarşamba günü yüzbinlerce İranlı'nın katıldığı, İran Devrimi'nin toplumsal tabanının el değmeden olduğu gibi durduğunu berraklaştıran gösteriler düzenlendi; ve eğer tarih rehberse, İran rejimi Amerikan hamlesini bir kez daha köreltecektir.

Amerikan politikasının çıkmaz sokakta olduğunu geçiştirmek zorlaştığında, parlama noktası oluşacaktır. Washington, İran'a saldırmak ve İsrail'in İran'a askeri saldırısını sorgusuzca kabul etmek gibi berbat bir seçimle karşı karşıya, ki her ikisi de Ortadoğu'da bir holokost'u tetikleme potansiyeline sahip. Bu esnada, odağın İran üzerinde olması, dikkatleri bölgedeki Amerikan askeri varlığı ve İsrail-Filistin çatışmasıyla bağlantılı Ortadoğu'daki krizden başka yana çekmede tam olarak başarılı değil. İsrail'in Filistinlileri boyun eğdirme politikası, müslümanların Amerika'ya duyduğu öfkesinin nedenidir. Obama, meselenin özüyle ilgili olarak şimdiye değin yan çizdi veya kaçamaklı sözler söyledi ve Arapların hiddetini yatıştırmak için somut hiçbir adım atmadı. Öte yanda ise İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Washington'ın yasadışı yerleşim faaliyetlerini dondurma talebini başarıyla gözardı etti.

Beklenen Amerika-Suriye yakınlaşması hız kesmiş görünüyor; Amerika'nın Hizbullah ve Hamas'a karşı sert tutumu ise devam ediyor. Amerika'nın eski S. Arabistan büyükelçisi (aynı zamanda Obama'nın Ulusal Güvenlik Konseyi başkanlığı için gözde adayıydı) Chas Freeman'dan alıntılayacak olursak: "Obama yönetiminin bölgedeki hiçbir meseleye saygı duymadığı şeklinde genel bir endişe var, özellikle Arap dünyasında. Bir kişi olarak Obama'nın nasıl algılandığı ile bir kurum olarak Amerikan yönetiminin nasıl algılandığı arasında tam bir fark var sanırım. Obama, bir zamanlar olduğu gibi Amerikan yönetiminin sınırlarını da aşan bir bakışla değerlendirilmek yerine, Amerikan yönetimi hakkında bölgede hâkim olan olumsuz görüşe göre değerlendiriliyor. Olan biten bu galiba."

Sonuçta Obama başkanlığının nasıl bir bilançosu var? ABD Afganistan'daki savaşı tırmandırıyor ve Pakistan'ın toprak bütünlüğünü tehdit ediyor. Amerika'nın yavaş yavaş Irak'tan çekilmesi rayında gitmiyor gibi zira etnik ve hizbi şiddetin yükseleceği korkusu artıyor. Amerika, faal halde İran'ı devirmeye çalışıyor. İsrail'in Filistinlileri kuşatması devam ediyor ve ABD, İsrail yandaşlığından kurtulmayacak.

Sanki bunlar yetmezmiş gibi Amerika, petrol zengini Basra Körfezi civarında, bu kez bir diğer müslüman ülkeye, Yemen'e, bir diğer saldırının arefesinde ve yine el Kaide'yle savaş bahanesiyle. İnsansız uçaklar Yemen'e ölüm ve yıkım yağdırmaya çoktan başladı; Yeşil Bereliler ve özel kuvvetlerin Yemen'de faaliyette olduğu belli. Amerikalı politikacılar kaygı verici bir şekilde, Yemen'den "başarısız devlet" diye bahsediyorlar ki bunun anlamı, Amerika'nın müdahaleyi meşrulaştırmaya ihtiyacının olmadığıdır. Ultra-şahin Senatör Joe Lieberman "Irak, dünün savaşıydı. Afganistan bugünün savaşı. Eğer önceden harekete geçmezsiniz, Yemen yarının savaşı olacak" dedi. Yemen'de yapılacak bir savaş, Obama'nın Amerikan gücünün İslam dünyasında fena halde yıpranmış imaj ve nüfuzunu onarma teklifiyle ilgili kalan son ümitleri de yok edecektir.

Kaynak: The Hindu

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı