Uçan kuştan medet ummak... Bazı Arapların Filistin ihtilafının başından itibaren yaptığı bu. Sovyetler Birliği’nin İsrail’i ilk tanıyan ülkelerden biri olmasına rağmen, geçmişte bu ülkeye ve Yahudileri denize atmak için Uzak Doğu’dan gelecek ‘Yecüc ve Mecüc’e bel bağlandı. Ancak bu durumdan hiçbir sonuç çıkmadı. Araplar tarihin deneyimlerinden istifade etmeli, her yeni şeye boşu boşuna bel bağlamaktan vazgeçmeli.
Haziran yenilgisinden sonra Sovyet lider Nikolay Podgorni bölgeye gelmişti. Özellikle de ‘devrimci rejim’lerin başkentlerindeki insanlar hayal kırıklığına uğradıkları için Şam havaalanına akın etmiş ve ‘kurtarıcı’ olduğunu düşündükleri bu adamı dev pankartlarla karşılamıştı. Fakat liderleri gibi kendileri de, Sovyet liderin kılıcını çekip Siyonist İsrail devletini yok etmelerine liderlik etmek için değil, onları kaderlerine teslim olmaya çağırmak için geldiğini çok geçmeden anladı.
Hamas da ‘hurdacı’ çıktı
Devrimci rejimlerin maskesini kaldıran haziran yenilgisinin öncesinde de ‘galip gelenler ve kahredenlerin’ hikâyesi vardı... Bu kişiler İsrail’i ‘düzleştirecekleri’, tehdidinde bulunmuştu. Kader anı geldiğindeyse bu tehditlerin büyük yalanlardan ibaret olduğu görüldü. Irak’ın eski devlet başkanı Saddam Hüseyin’le de yaşanan buydu. Kendisi İsrail’in yarısını yakacağını belirtmişti; hayranları onu o kadar çok alkışladı ki, avuçları kızardı. Benzeri görülmemiş bir ‘ilahi yardımın temsilcisi’ olduğuna dair sloganlar atmışlardı.
2006 Lübnan savaşının öncesinde de, Hizbullah’ın, yani İran’ın füzelerinin İsrail’i parçalayacağı ve ‘rahatlama’ zamanının yaklaştığı iddiasını patlattılar. Buradaki trajedi şu: Bu kişiler hâlâ Yecüc ve Mecüc’ün geleceğine, velayet-i fakihin sarığının yakında Filistin’e kol kanat gereceğine, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın acımasız Siyonist devleti haritadan silme vaadini gerçekleştireceğine, onurlu Kubbetüs Sahra’yı kurtarmak ve Mescid-i Aksa’da namaz kılmak için doğudan bir fatih olarak geleceğine bel bağlıyor.
Hatta Hamas lideri Halid Meşal Şam’daki güvenli yerinden örgütünün İsrail’le stratejik denge sağladığını açıkladığında bile bu kişiler onu onayladı, Kassam füzeleriyle övündü. Fakat yıkıcı Gazze savaşı geldiğinde bu füzelerin büyük bir yalan olduğu, füzelerin arkasında duranların ‘hurdacı’ ve tünel tüccarı haline gelen ‘mücahitler’ oldukları anlaşıldı. Bu mücahitler tünellerin işler halde kalması için ablukaya tutunmayı sürdürüyor.
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla İsrail Sanayi ve Çalışma Bakanı Benyamin Ben-Eliezer arasındaki son görüşmeden önce ‘gayb âlemi’nden gelecek kurtarıcıya bel bağlayanlarsa, işi Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinin Osmanlı Türkiye’sini yineleyeceğini ve İsrail’in II. Abdulhamit’in torunları tarafından yıkılacağını müjdeleme noktasına kadar götürdü. Oysa Erdoğan, İsrail’in Mavi Marmara gemisine barbarca saldırmasından sonra, bir ülke bir diğerine yanlış yaptığında diplomatik ilişkileri vuran tereddütü ve çöküşü düzeltmek için özür gibi normal sayılabilecek bir şartın ötesine gitmedi.
İsrail’in işlediği suçun askeri çatışma noktasına varacağını sananlar, Türkiye’nin İsrail, AB ve ABD’ye gözetmesi gereken önemli çıkarlarla bağlı olduğunu, Erdoğan’ın bazı iç dengeleri koruduğunu anlamadı. Burada işaret edilmesi gereken bir nokta da şu: Mavi Marmara saldırısının ardından daha etkili ve tehlikeli hale gelen PKK’nın eylemlerinin artması, kendilerini Atatürk laikliğinin kalesi olarak gören generallerin çıkarına. Bu tırmanışın arkasında İsrail olsun veya olmasın, generaller ülkeyi sıkıyönetim zamanına götürecek, Erdoğan’ın ve AKP’nin kendilerinden çaldıklarını geri alacaklar.
Meseleyi örtbas etme eğilimi hâkim
Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Davutoğlu, ulusalcı partilerin -bazı muvazzaf ve emekli generallerin de desteğiyle- İsrail’in Mavi Marmara saldırısının ardından PKK eylemlerinin artmasını sıkı yönetime dönmek için kullanmak istediğini bildikleri için, durumu sakinleştirme girişiminde bulundular. Onlar, Netanyahu’nun resmi özür dilemeyi reddetmesiyle birlikte gerginliğin görünürde artmasına rağmen, halkın öfkesini dindirme amacıyla biraz tepkili görünmeyi sürdürseler de meseleyi örtbas etme eğiliminde.
Bunun kanıtıysa, İsraillilerin önceki şartlardan sadece birini seçmesini istemeleri. Ya özür dilenecek, ya da İsrail oluşturulacak soruşturma komisyonundan çıkacak kararı kabul edecek. Türkiye’nin, bölge konularına farklı bir açıdan bakan Araplarınkinden daha farklı yerel, bölgesel ve uluslararası hesapları var. (Londra’da Arapça yayımlanan Şark ül Evsat gazetesi, 8 Temmuz 2010)
Kaynak: Radikal