Salih el-Kallab

Ankara'nın on beş  yıl boyunca her sene İsrail'le yapmakta olduğu tatbikatı bu sene iptal etmesinin ardından İsrailliler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'yi İslam İmparatorluğu'na geri götürdüğü sessiz bir darbeden öfkeyle bahsediyorlar. Türkler, bu iddiaya, kendilerinin daima bu coğrafyanın ve bölgenin bir parçası olduğunu ve Arap ve Müslüman halklarla tarihi bağlara sahip olduklarını, bu ilişkilerin bütün dünyada bölgesel kutuplaşma ya da bölgesel birlikteliklerin kurulduğu içinden geçilmekte olan şu dönemde hayati öneme sahip olduğunu söyleyerek cevap veriyorlar. 

Gerçekten de Cumhurbaşkanı  Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı  Ahmet Davudoğlu üçlüsünün başı çektiği bu dönemde Türkiye'nin, 1920'li yıllardan beri devam eden büyük kopuştan sonra Araplarla yakınlaşması, bunun yanında İsrail'den uzaklaşması somut ve açık bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bu sadece bir kez değil, defalarca karşımıza çıkan bir olgudur. İsrailli Bakan Benyamin Benelayzer'in ülkesinin Türkiye ile ilişkilerini bütünüyle kaybettiği yönündeki açıklaması, bunun en önemli göstergesidir.

Burada kesinlikle vurgulanması  gereken husus, Arapların yaklaşık yarım asırdan fazla bir süredir beklediği Türkiye'nin bu jestine açıkça karşılık vermesi ve İsraillilerin tuzağa düşürmek amacıyla Türkiye'nin bir İslam İmparatorluğu olarak bölgeye dönmek istediği gibi laflarına ve Osmanlı döneminin yeniden hortlatılmaya çalışıldığı şeklindeki iddialarına kulak asmaması gerekir. Kardeş ülke olan Türkiye'ye liderlik yapan bu üçlü, kimsenin içişlerine karışmama, karşılıklı saygı ve ortak menfaatler çerçevesinde Arap ve İslam ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek istiyorlar.

Bu yüzden, Arapların insanlar içerisinde kendilerine en yakın olan bu insanlara kalplerini açmalı, hatta bizden olan ve tekrar bize dönen kardeşlerine yardım etmek için her türlü imkanı onlara takdim etmelidirler. İsrail'in Türkiye'nin, Batılı ülkeler nezdindeki imajını yerle bir etmek ve onun özellikle de Ermenistan'la uzlaştıktan sonra AB'ye katılma ihtimalinin güçlenmesiyle birlikte bu ihtimalin önüne geçmek için elinden geleni yapacağı kesindir. Bunun kanıtı, medya, İsrailli yetkililerden onların şu sözlerini aktarmasıdır: "Erdoğan aynı anda iki şeyi birden gerçekleştiremez. Bir başka ifadeyle Türkiye, hem Batılılar nezdindeki itibarını korumak için çalışıp ayın zamanda İran ve diğer ülkeler gibi aşırılık yanlısı ülkelerle ilişkiler kuramaz.!"

Bizim, artık yönelimi iyice belirginleşen Türkiye'nin yanında durmamız, gelişmekte olan Türk-İran ilişkilerinden korkmamamız gerekir. Bu, bizim istediğimiz bir şey. Kesin olan şu ki, bu, İran'daki sertlik yanlılarının akıllanmasına neden olacağı gibi aynı zamanda onların devrimin komşu ülkeleri ihraç ve diğer ülkelerin iç işlerine karışma siyasetine devam etmelerinin doğru olmadığına anlamasına yardımcı olacaktır.   

Kuveyt el-Ceride gazetesinden çeviren: İslam Özkan