Türkiye kendi içindeki yakıcı bir gündemi, ne yazık ki muhalefet partilerinin provakatif tutumuyla tartışırken, geçtiğimiz haftaya damgasını vuran gelişme, Türkiye ile Rusya arasındaki anlaşmalar oldu.
Kuşkusuz iki ülke arasındaki 'tehdit' ilişkisinin yerini, karşılıklı bir 'bağımlılık' denkleminin alması son derece önemli.
ABD Başkanı Barack Obama'nın yakın tarihteki Rusya ziyareti, iki ülke arasında beklenenin ötesinde sıcak mesajların ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştı. Hatta o tarihe kadar İran'ın nükleer programı konusunda 'ılımlı' duruşuyla dikkat çeken, uluslararası zeminlerde İran'a destek veren Rusya'nın, ilk kez bu konuda ciddi bir eleştiriye eşlik ettiğine tanık olduk.
İran, Rusya'nın bu çıkışını kar şılıksız bırakmadı ve bir anlamda kendisinin de beklenmedik hamleler yapacağını gösterdi. 'Nabucco'da ben de varım' hamlesiydi bu.
***
Türkiye-Rusya ilişkilerinin, özellikle devam eden Ergenekon davasıyla nasıl bir seyir izleyeceği ciddi ölçüde tartışılıyordu. Kabaca dile getirilen şuydu: Türkiye'de stratejik olarak Rusya ile yakınlaşmaktan yana olanlar, Ergenekon parantezine alınıyor. Rus stratejisinin parlak ismi Aleksander Dugin'in Ergenekon sanıklarına sahip çıkan sözleri de buna delil olarak gösteriliyordu.
Elbette iki ülke arasındaki ilişkilerin bir dava kapsamında ele alınması çok yetersiz. Nitekim Rusya ile ilişkiler, çok hızlı bir gelişim gösteriyor ve sonuçta iki ülke arasında imzalanan anlaşmalara kadar gelindi.
Hatırlayanlar olacaktır. Bundan yaklaşık 3 yıl kadar önce Başbakan Erdoğan'ın iktidarının gücü tartışılıyor ve bu gücün giderek arttığı, hatta kendisinin 'Putinleşme' eğiliminde olduğu iddia ediliyordu. Buradaki 'Putin' vurgusu gücün yanı sıra, Rusya ile yakınlaşmaya da işaret ediyordu.
Sonrasında hayli ilginç bir Türkiye izledik. 27 Nisan e-muhtırası, gergin geçen cumhurbaşkanlığı seçimleri, akıllara ziyan 367 kararı, 22 Temmuz seçimleri, Anayasa Mahkemesi'nde görülen kapatma davası ve yine aynı mahkemenin verdiği türban kararı. Bu sürecin bütününde Tayyip Erdoğan'ın gücünü sınırlamaya dönük hamleler olduğunu söyleyebilir miyiz? Bana göre evet, ama bu tartışmayı kısa bir yazıya sığdırmak kolay değil.
***
Acaba son anlaşmalar Washington'da nasıl bir yankı buldu. 'Dikkatle izlemek'le 'kuşkular' arasında gelip giden bir bakıştan söz edilebilir mi? Daha açıkçası ABD yönetimi, bu anlaşmalardan ve Ankara-Moskova hattında oluşan yeni işbirliğinden rahatsız mı?
Bunu anlayabilmek için bazı gelişmeleri görmek gerekiyor.
Örneğin kendi içindeki Kürt sorunu tartışmasını yönetebilen ve Irak'ın kuzeyinde daha etkin bir pozisyon alan bir Türkiye olacak mı? İkincisi, Rusya'nın Obama ziyaretinde İran'a karşı verdiği olumsuz sinyaller artarak devam mı edecek; yoksa iki ülke uzun yıllardır devam eden yakınlıklarını koruyacak mı? Üçüncüsü, Ermenistan başta olmak üzere Ankara'nın Washington'un desteği ile ortaya çıkan hamleleri, Rusya'dan da destek bulacak mı?
Elbette Nabucco projesinin nasıl ve hangi katılımlarla devam edeceği de bir başka önemli faktör olacak.
Türkiye'nin geçtiğimiz Perşembe günü oturduğu masada, bölgemizin, hatta dünyanın kaderini ilgilendiren bir süreç başladı.
Kaynak: Star