Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Kuzey Irak'a gerçekleştirdiği ziyaret kutlanırken, dünya medyası İran'ın Kürt unsurların sızmasını engellemek için Irak Kürdistanı'yla sınırına duvar inşa etme projesinin görüntülerini yayımlıyordu. Medya bu dönemde ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın İsrail'in yerleşimler konusundaki görüşünü açıkça benimsemesi bağlamında İsrail-Filistin tartışmalarını da körüklüyordu.
Yeni Ortadoğu'da İran, ABD ve Türkiye rol kapma yarışı içinde. İsrail ve İran nüfuz bölgeleri yaratmanın yanı sıra ablukalar, işgaller ve duvarlarla yarıştaki yerlerini alıyor. Türkiye'yse dış politika, İslam ve ekonomik kalkınma konusundaki yeni girişimlerin yanı sıra, karşılıklı güven, sınırların açılması ve tarihi çekişmelerin kaldırılmasıyla aynı şeyi yapıyor.
Peres'in de aklına gelmişti...
Kürt sorununun, 1. Dünya Savaşı'ndan bu yana Türkiye için büyük yük olması anlamlı. Irak'ın güvenliğinin 1990'larda sarsılmasının ardından, Türk ordusu iki ülke sınırları arasındaki Kürt isyancılara saldırıyordu. Fakat düşmanlık ve saldırıyla geçen uzun yıllar, AKP döneminde yeni politikalar izlenmesini engellemedi. Türkiye içinde Kürtlerin kültürel haklarından ve bölgelerinin kalkınmasından bahsediliyor. Bu durum birçok PKK savaşçısını teslim olmaya sevk etti.
Türkiye'nin yeni politikaları sadece Kürt meselesiyle de sınırlı değil. Türkiye aynı yöntemi Ermeni sorunu ve Suriye'yle dondurulmuş ilişkilerin yanı sıra, Orta Asya ve Kafkaslar'daki sınır sorunlarına karşı da izledi. Ortadoğu'da böyle bir Türk açılımı iki sebepten ötürü beklenmiyordu. Öncelikle, Kürt ve Ermeni sorunları çözümsüz görülüyordu; ikincisi, Türkiye Ortadoğu'dan ziyade Avrupa'ya yöneliyor, ABD ve NATO'daki Avrupalı müttefiklerinin desteğine dayanıyordu.
Türk açılımı esasında İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in 'Yeni Ortadoğu' adlı kitabında İsrail için belirlediği bakış açısıyla benzeşiyor. Bu bakış açısı, İsrail'in ekonomik kalkınmayı öncelik olarak gören barışçıl politikalara kayması esasına dayanıyor. Şöyle ki, Filistinlilerin ve diğer Arapların öfkesi ve zulüm gördüklerine dair hissiyatı bu politikalar sayesinde yavaş yavaş kaybolacaktı. 1993'te Oslo Anlaşması'yla sonuçlanan süreçte dönemin İsrail başbakanı İzak Rabin bu bakış açısını tamamlamıştı. Fakat bu çözüm sonrasında hem İsrail, hem de Filistinliler ve Araplarca engellendi. İsrail kanadında sağ ve yerleşimciler 1967 sınırlarına dönüşü kabul etmedi. Rabin bu nedenle suikasta uğradı.
İran Kürtleri koz olarak kullandı
Bu yılın başından beri İsrail'in başbakanı olan Binyamin Netanyahu'nun bakış açısıysa Filistinliler arasındaki bölünmüşlüğü ve Filistinlilerin Araplarla dünyanın nezdindeki inanılırlığını zayıflattı. İsrail'in güç politikası doğal olarak bazı sonuçlara yol açtı, ancak bu sonuçlar Türk politikalarının umut vaat eden sonuçlarıyla karşılaştırılamaz. Irak'taki özerk Kürt bölgesindeki varlığına dair söylenenler dışında, İsrail'in icraatları açılıma değil, savunmaya daha yakın. 1000 kilometrelik bir alana uzanan 'kalkan sur', askeri birlikler, sınırlarına konuşlandırılmış elektronik savaş araçları bu icraatlardan bazıları... Bazı Arap ve Afrika ülkeleri Bush döneminde ABD gözetiminde İsrail'le gizli veya açıkça ilişki kuruyordu.
Bugün ise İsrail'le ilişki bir meziyet değil, yük.
İran da 'yeni Ortadoğu'da rol sahibi olmak için gücü ve güç politikalarını kullanıyor. Sözgelimi Kürt sorunu Şah döneminde İran'ın 'avantajıydı', ancak İslam devriminden sonra yük haline geldi. Kürtleri Irak'a karşı kullanan Şah sonrasında Irak'la anlaşmak için onları yalnız bıraktı. İranlı devrimcilerse 1980'lerin ortalarında İranlı Kürt azınlıkla çatıştı. İran bir yıl önce de korunması kolay olmayan sınır bölgelerine duvar inşa etme kararı aldı.
İsrail surla çevrili bir kaleye dönüştü
Ne var ki bu savunma önlemi İran'ın diğer davranışlarıyla çelişiyor. İran birçok Arap ülkesinde, Orta Asya, Kafkaslar ve Afganistan'da saldırgan tezler sunuyor. Birçok yerde Şii azınlıkları, siyasal İslamcı akımları veya muhalifleri destekliyor. Irak, Suriye, Lübnan ve bazı Körfez ülkelerinde İran nüfuz bölgeleri ortaya çıktı, ancak bu durum güce, tehdide ve iç bilinmeyenlere dayanıyor. Bu yöntem de yeni Türk politikalarına hiç benzemiyor.
O halde, Türklerin, İranlıların ve İsraillilerin etkin olduğu 'yeni Ortadoğu' oluşma yolunda. İsraillilerin nüfuzlarını artırma umudu zayıfladı, ancak kontrollerini ve işgallerini yerleştirmek için hâlâ güce dayanıyorlar. İranlılar da varlıklarını güç yoluyla kökleştirmek isterken, Türkler tarihi görüntünün aksine güvenliğin, istikrarın ve kalkınmanın gerektiğini kanıtlamak istiyor. İsrail bir model değil. Bu nedenle duvarlar arkasında silahlı bir kaleye dönüşerek bekasını sağlamaya dayanıyor. Türkiye ve ortaya koyduğu model en yeni ve ayartıcı model. İran'sa İsrail ve ABD'den canı yananlar açısından daha cazip. (Lübnan gazetesi Liva, 10 Kasım 2009)
Kaynak: Radikal