Haftanın son yazısını yazmak bazen yük haline gelir. Tam bir eziyet olur bilgisayarın başına oturmak. Omuzlarında hissettiğin ağırlık, parmaklarının klavye üstündeki hareketini bile engeller, çok yavaşlatır.

Günlük deyişle debelenirsin.
Hele bir de yazmak zorunda olduğun konudan hazzetmiyorsan...

Ekstradan bu da varsa...
O zaman yandın demektir.
Kıvranırsın bilgisayar başında.
Yazı gelmek bilmez.
Tıpkı bu seferki gibi.
Bir türlü gelmiyor yazı...
Uğur Mumcu'yu anımsadım.
1980'li yılların Cumhuriyet'i.

Ben kan ter içinde yazımı yetiştirmeye çalışırken, sevgili Uğur kapı aralığından başını uzatır, "Hasan Cemal, Hasan Cemal" diye seslenirdi, en muzip yüz ifadesiyle, "Bu kadar zaman içinde Paşa Deden İmparatorluğu çökertmişti; sen daha hâlâ bir yazıyı bitiremedin."

Bu sefer de farklı değil.
Kıvrantı gitgide koyulaşıyor.
Hem haftanın son yazısı.
Hem de konusu Baykal!
İkisi bir araya geldi.
Peki ama yazmak zorunda mısın?
Umum Neşriyat Müdürü'nden bir günlük izin kopar.
Anlayış gösterir ama...

Yine de bu konuyu yazmak lazım. Bu meslekte fikri takip esastır çünkü. Başladın mı sonuna kadar götürmen gerekir.

Telekulak skandalı dedik, oturup yazdık, 'büyük birader' kimse kulağından tutup ortaya çıkarın diye hükümete çağrı yaptık.

Şimdi devamını getirmek lazım, çünkü ortada bir faka basma durumu var.
Basının manşetlerine bakıyorum:

"Ortam değil, gaflet çıktı!
Telekom dökümleri, Vakit gazetesi muhabiri tarafından aranan CHP Genel Sekreteri Sav'ın, yanlışlıkla 'yes' tuşuna basıp açık bıraktığı cep telefonundan 44 dakika dinlendiğini ortaya koydu."

"Telekulak değil telekomik!
Dinleniyoruz diye kıyameti koparan CHP, Genel Sekreteri Önder Sav'ın cep telefonunu açık unuttuğu belgelenince şoka girdi."

"Önder Sav'ı Vakit dinlemiş.."
"CHP'nin Sav'ı fena çöktü!
CHP'nin 'Genel Sekreterimiz Önder Sav'ın telefonunu iktidar dinledi, dinci gazeteye sızdırdı' iddiası doğru çıkmadı."

"CHP'nin 'Sav'ı çöktü,
medya sınıfta kaldı!"
"CHP yuvarlanmış,
Vakit'ini bulmuş!

Parti merkezinin dinlendiğini öne süren CHP'nin iddiası asılsız çıktı. Baykal karamacılık yaptı. Vakit basın etiğini çiğnedi. Medya da fırsatçı davrandı."

"Önder Sav 'yes'e basmış!"
"CHP'yi zora düşüren belge:
44 dakika canlı yayın!"
Dünkü basınımızın havası böyleydi.

Uzatmak yersiz.
Bir yandan Vakit gazetesinin basın etiğini hiçe sayması, ciddi biçimde eleştirilmesi gereken bir olay...

Öte yandan, Baykal ve kurmaylarının da bu olayı hemencecik bir siyasal skandala dönüştürme ve iktidara mal etme çabalarını da elbette kınamak ve eleştirmek gerekiyor.

CHP yetkilileri de eğer inandırıcılık, güvenilirlik gibi hasletleri bir ölçüde olsun önemsiyorlarsa, kamuoyuna hesap vermek durumundadırlar.

Baykal'ın CHP'sine, zoraki de olsa, Erdoğan ve AKP'ye karşı bir iktidar alternatifi olarak ara sıra destek veren bir meslektaşım önceki akşam şöyle yakınıyordu:

"Ne yapacağız biz bu Baykal'la, bu CHP kurmaylarıyla?.. Bu kadar beceriksizlik olur mu? Her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar."
Siyaset sahnesinde Baykal'ın inandırıcılık sorunu yeni değil. Bu sorun, aynı zamanda demokratik rejim ve siyasal istikrar açısından önemli bir çıkmazı oluşturuyor.
Aklı başında herkes bunun farkında ama...
Ne güzel, yazı bitti.
İyi pazarlar!

Kaynak: Milliyet