Kanadalı bir imam niçin Pakistan caddelerinde yürüyor ve İslamabad’da “barışçıl” bir Tahrir Meydanı oluşturmaktan bahsediyor.

Son haftalarda siyasi analistlerin ve bu Güney Asya ülkesindeki televizyon programcılarının kafasını karıştıran bir soru bu.  Geçen ay Pakistan’a gelen Kanada vatandaşı (çifte vatandaş) Dr.Tahir Kadri’nin destekçileri siyasi reformların gerçekleşmesi adına bu hafta sonu Lahor’dan İslamabad’a onbinlerce kişinin (milyonlarca olduğu sanılıyor) katıldığı bir yürüyüş düzenledi. Talepleri arasında Seçim Komisyonunun dağıtılması, seçimlere katılan adayların vergi ödemesi vardı. Meclislerin feshedilmesi ve emanetçi bir hükümetin kurulması çağrısını da yaptı.

Yıllardan beridir Kanada’da yaşayan bir din adamına böylesi radikal talepleri öne sürme hakkını veren nedir? Gösterilerin zamanlaması da rahatsız edicidir. Takvimi belirlenmiş seçimlerden sadece aylar öncesinde olmaktadır; ve zaten kırılgan olan bir demokrasiyi tasfiye etme riski taşımaktadır.

Kadri, Pakistan dışında “ılımlı” bir Sufi olarak sunuluyor; 2010’da teröre karşı 600 sayfalık bir fetva kaleme almış ve uluslararası alkış kazanmıştır. Aşırıları göğüsleme çabası onun payına düşen hayranlarını yaratmışsa da Kadri’nin ılımlılaştırıcı nüfuzu hakkındaki soru işareti yerinde durmaktadır. Örneğin bir videoda kutsala hakaret hakkında çelişkili konuşuyor gibidir. Kutsala hakaret konusu Pakistan’da çokça tartışılmaktadır. İngilizce konuşurken şöyle söylüyor: “Kutsala hakaret hakkındaki hüküm her ne olursa olsun, gayri Müslimlere teşmil edilemez. Yahudilere, Hıristiyanlara ve diğer gayri Müslim azınlıklara şamil değildir. Yalnızca Müslümanlara şamildir. Urduca konuştuğu başka bir videoda ise şöyle diyor: Benim duruşum şu, ki Allah’ın hükmü budur, her kim kutsala hakaret ederse, Müslim ya da gayri-müslim, erkek ya da kadın; ister Müslüman olsun isterse Yahudi, Hıristiyan, Hindu, her kim kutsala hakaret ederse cezası ölümdür.”

Kadri çelişkili bir adamdır. Kendisini demokrasi destekçisi olarak sunsa da 2002’de önceki diktatör General Pervez Müşerref zamanında meclis üyesiydi. Hakkında sorulacak daha büyük bir soru, kampanyasında harcadığı bunca parayı nereden bulduğudur. Lahor şehri geçen aydan beri gelişini reklam eden ve değişim çağrısı yapan afiş ve posteriyle dolu. Sık sık televizyon reklamları da yayınlanıyor. Çekçeklerin arkasındaki fotoğrafları en popüler reklamlarından; yoldaki her şoföre bakıyor. İslamabad’daki bir televizyon kanalı, gösterileri katılmayı hiç planlamamış bir kadınla yaptığı röportajı yayınladı. Elektrik ve kablolu yayın kesintileri onu da gösterilere katılmaya teşvik etmiş. Az sayıda bazı göstericiler, katılmak için Kanada ve ABD’den geldiklerini bile söylediler.

Mevcut siyasi sistemin acılı bir reforma ihtiyaç duyduğuna şüphe yok. Geçen ay çıkan bir araştırma haberine göre ülkedeki avukatların yüzden 70’i 2011’de vergi ödemedi. Vergi beyanında bulunmayanlar arasında Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari de yer alıyor.  Elektrik kesintileri, doğalgaz sıkıntısı, cep telefonu yasağı ve günlük terör saldırıları, hepsi de mevcut hükümetle ilişkilendirilir hale geldi. Reform için ise seçim sandığı gerekiyor. Bu hafta Yüksek Mahkeme, yolsuzluk iddiaları yüzünden Başbakan Rıza Pervez Eşref’in tutuklanmasını emretti ki devrimci taktiklere başvurmaksızın değişim imkânları olduğunu ispatlamıştır.

Orta Çağların Farsi şairi Sadi Şirazi, Gülistan adlı meşhur eserinde ortalamanın altında düşük zekâlı bir adama dair bir kıssa anlatır. Gözünde ağrı hisseden adam doktor yerine baytara/veterinere gider. Veteriner, hayvanlar için kullanılan bir ilaç sürer ve zavallı adam kör olur. Kadıya gider ama kadı, veterinerde suç bulmaz. Bir veterinere ancak bir eşeğin gideceğine işaret eder.

Dr.Kadri veteriner olup çıkabilir. İşler daha da kötüye giderse, suçlanacak kişi o değildir.

Kaynak: The Independent

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı