At yarışı mı, Deve güreşi mi?
İt dalaşı mı, horoz dövüşü mü?
Siyasetteki iktidar kavgası, baraj kaygısıyla sancılanan partileri daha da saldırgan hale getiriyor. Karikatürlerle soytarılaştıran siyasal iletişim propagandaları insan aklına kıç attırıyor. Din, Millet, Demokrasi, Ulusalcılık, Atatürkçülük gibi tecimsel söylemler, daha savaş başlamadan ganimet çatışmalarına yol açıyor.
Birinin, milliyetçiliği gasbetmek için aynı hassasiyetleri (pratikte değilse bile teorik olarak) taşıyan diğerini çember dışına itmeye çalışması,
Birinin, din hüviyetini kesbetmek ve tek/elde idare etmek için diğerini alabildiğine heterodoks olmakla ve kıyasıya gâvurlukla suçlaması,
Birinin, demokrasinin erdem ve faziletlerini iç etmek için diğerlerini bu değerleri araçsallaştırarak iğfal etmekle itham etmesi, siyaseti de diğer bütün değerler gibi şirazeden çıkardı.
Siyaset şapkasına din sarığı dolayan yaşlı başlar,
Kemiklerden medet uman nekrofilik ayyaşlar,
Dini şapkasının altında saklayan mümin yoldaşlar,
Tüm milleti ölü sayan Cumhuriyetçi Nebbaşlar,
Koca başlarına kasket geçiren Haydar Baş’lar,
Doğan’larla Bakan’lar arasında cereyan eden talihsiz savaşlar, Er işine yaraşmayan yöntemlerle bel altı mecrada öldüresiye devam ediyor.
Kısa mesafede iki raket arasında gidip gelen topları izlemekten gözleri fırıldaklaşan Ping-pong maçı seyircisi gibi sersemleşiyor millet. Suçlamalar, aşağılamalar, teşbih ve telmihler, direkt ve endirekt vuruşlar, kaleden çok kale arkası seyircilerinin kafasına isabet ediyor. Bu kavgada beyefendilerin sadece ağızları değil, kendilerine üstünlük veren meziyetleri ve hüviyetleri de bozuluyor.
Her türlü dayatmaya karşı zamanında “GIK” diyemeyen liderler, dövdükleri dibeğe “HIK” diyen neferlerini kin ve nefretle tahrik ediyorlar.
Dostunun şerrinden emin olmak için düşmanının koluna girmeyi mubah kılan bu savrulma, bu dağılma, inanan insanlar için tifüs ve kanserden daha nevmit bir virüsü taşıyor.
Siyaset Sumo çemberine döndü. Aynı değerlerle çevrilmiş ve çerçevelenmiş siyasi kimlikler birbirlerini çember dışına itmeye çalışıyor.
Üstelik o rakiplerden biri, ısrarla o çembere dâhil olmak istemediğini, kendisine daha geniş ve daha özgürlükçü bir alan seçtiğini defaten ifade etmesine rağmen.
Kumpas siyaseti.
Çembere al ve “gong” verilmeden diskalifiye et.
Oysa sıklet ve branş değişmiştir.
Biri Sumo güreşine çağırıyor, yüksek atlamacı birini, ısrarla ve tahrikle…
Ama bu, adil müsabaka düzenine aykırı.
Kendileri ile aynı sporu yapmayanları bu sefer başka bir alanda yarıştırma yöntemine başvuruyorlar. Ya deveye benzetip güreştiriyorlar, ya horoza benzetip güreştiriyorlar. Komedi siyaseti.
Aynı siyasal doktrine inanmış insanlar topluluğu olarak tanımlanır siyasi partiler. Kimi ilişkiler sermayesi ile büyür, kimi sermaye ilişkileriyle. Kimi iktidar olunca her şeyini kaybeder, kimi iktidardan düşünce kendisini bulur.
Bu dönence bakışlı, fırıldak beyinli siyaset olimpiyatından yüksek atlamacıların dereceyle çıkacağı mutlaktır.
Ve fakat tercih noktasında şahsım olarak çok ortada kaldığımı itiraf edebilirim.
Örneğin;
Hakkında, müritleri için istemeye gittiği kızları kendisine nikâhladığı şeklinde bir sürü gayr-i ahlaki iddia (Belki iftira!) olmasaydı Haydar Baş olabilirdi. 2000 YTL asgari ücret, 500 YTL vatandaşlık ücreti. Bir müsteşar maaşı. Boru değil yani. En makul ve bir oy karşılığında kabulü en kolay bir vaat.
Ya da;
Hoca’ya desteksiz ve lümpen içgüdülerle saldıran, onun parti liderini “Tarafsız Bölge”sine ve “Liderler zirvesi”ne çağırmayan, uluorta paçavradan dolar üreten bir “adamın kardeşinin ajansının”, Saadet’in seçim kampanyasını yürüttüğü yönünde bir iddia olmasaydı Recai Kutan Bey’e tereddütsüz oy verebilirdim. Ahmet Hakan Coşkun’un biraderine ait ajansın Saadet’in seçim kampanyasını yaptığı söyleniyor. Bu adam Saadet’in düşman ilan ettiği AKP’lilerin İstanbul Büyük Şehir Belediyesindeki iktidarlarında İGDAŞ davasından içeri girip çıkmış. Yani mevcut iktidarın eski suç ortağı. Eğer o ajans bu işi yürütüyorsa ilk hırsızlıklarını da yapmışlar nitekim. “Çay’ın tadı kaçtı” afişindeki teyzenin pozunu çalarak.
Tabii bu sadece ileri sürülen iddialar. Birileri bu yönde kamuoyunu ikna ederse sorun yok.
Yine ve her şeye rağmen biz sevdiğimiz sporları izlemeye devam edeceğiz. İçinde kan ve şiddet olan sporlardan kan tutuyor bu millet.
İyisi mi? Körling. Buzda disk kaydırma.
Sumo’daki gibi çembere adam çekerek dışarı atma sporu değil.
Daha adil bir spor…