"Seni Allah'a, Allah'ı da sana emanet ediyorum" dedi ayrılırken, şekavetimden muzdarip, cami avlusunda kurduğu darağaçlarına şeytanını asan, beş vaktin felahını ukba hesabına online EFT eden finans kapital mümini, mühendis ağabeyim.

            Mühendis dediysem öyle boru değil. Eşkenar üçgeni "müselles mütesaviyül adla", ikizkenar üçgeni "müselles-i mütesâviyü'ssâkeyn" olarak bilen ve telaffuz etmeyi beceren bir hendese ve riyaziye mütehassısı. İsmail Türüt'ün son şarkısını aynı makamda ve tonda İtalyanca ve İngilizce simültane okuyabilecek nadide bir yetenek.

            Ağabeyim dediysem, öyle şakirt makirt ağzı değil... Ağabeyliği; onu taammüden, beni ise timing hatası olarak sehven doğuran aynı annenin ve tevellüdümden duyduğu azabı, adam olmam umuduyla salamuraya bastıran; ilenci, "Tekbiiiirrr!.." diyen bir provokatöre karşı ağızda müheyya bekleyen "Allahu Ekber" gibi diline yapışık duran aynı babanın çocukları olmamız hesabiyledir…  

            "Seni Allah'a, Allah'ı da sana emanet ediyorum" dedi, nihayet bulan bir başka görüşmemizin her türlü görüşü engelleyen sisleri arasında.

            "Eyvallah" dedim.

            "O benim gücümün sınırlarını biliyor. Ama ben; onun benim için neler sakladığını bilmiyorum" dediğimde,  "Seni Allah'a havale ediyorum" dedi.

             Benim, bir şükranı arz etmek için sarf ettiğim ifadeyi küfran olarak algılamış olmalı ki emanet, bir banka işlemi olarak masrafsız bir havaleye dönüştü.

            Gider Kemalist bir kaymakama çarparım korkusuyla bana bisikletini bile emanet etmeyen ve çekimserliğine gerekçe bulamayan ağabeyimin tercih ettiği yol, bu ülke Müslümanlarının standart bileşkesini oluşturan şekil ve esastı.

            Emanetin ve havalenin ücrete tabi olduğu koca bir tecimevidir dünya. Ama ikisinin beleş olduğu bir yer var ki, o da dindir.

            Dua edenden vergi almıyorlar bu dinde. Beddua edeninse Allah ile olan münasebetindeki samimiyeti kadar kıymet-i harbiyesi var.

            Ve bu ülkede Ateisti yoktur dilencinin. "Allah rızası" için ve onun adıyla dilenir. Vermek istemeyen Ateist bile "Allah versin" diyerek dilenciyi Allah'a havale eder.

            Köşe-kenar dua, kıyı-civar merhamet ve orta yeri mezbahadır bu ülkenin.

            Bir tas un istediğiniz Müslüman kapılardan dua ile çevrilirsiniz.

            İş istediğiniz kapılardan övgü ile uğurlanırsınız, hele bir de sakalınız varsa.

            Masum ve iyi dilekli birer giyotindir ama ömrünüze duacıdır bu ülkenin Müslüman zenginleri.

            İşte bu salhane merhametidir, sahtekârlığın en acımasız olanı.

            Bileylenmiş ağzında besmele yazılıdır bıçakların.

            Din, fukara mintanlı gençlere emanet edilmiştir sahibiyle (ALLAH) beraber.

            Dünya ise Hegel'in büyük ideasından Feuerbach'ın tin-madde çatışmasına ve oradan uzanarak diyalektik materyalizmin döl yoluna yerleşmiştir. Kapitali kutsayan bu tapınmacı materyalist diyalektik yeni tanımlar kazandırmıştır, argoda en çok "puşta yakışır" diye aşağılanan paraya.

            "Paranın dini yoktur."

            "Paranın Milliyeti yoktur."

            Yani hem dinsiz hem de soysuzdur. Bu söz, Yahudi sermayesini meşrulaştırmak için iktisat bilgisini kullanan başbakana aittir.

            Paranın dini yoktur, çünkü para başlı başına bir dindir artık zengin Müslümanların ticaret mevzuatında. Ve aslında para kimde ise din de onun tanımındadır.

            Nerede?

            Bu ülkede…

            İnanç adına yaptığınız her iyi şey, beleş bir duaya tekabül eder bu ülkenin zengin Müslümanları indinde.

            Muhalifken ya da yoksulken sakal bırakırlar.

            Parayı bulunca ya da iktidar olunca önce namazı bırakırlar, sonra eşlerini. En iyi ihtimalle sakala şekil verirler ya da stepnelik bir hatunları olur gözlerden masun yerlerde.

            Sizinle aynı safta dursalar bile namazda, aynı dünyayı paylaşmaktan imtina ederler.

            Camiden çıkınca sizi Allah'a, Allah'ı da size emanet ederler.

            Örneğin iktidar olurlar ama güçleri oranında kendilerini ifade edecek medyaları yoktur. Hep onun bunun ağzından çıkacak haberlere göre yaşarlar.

            Örneğin dünyabülteni çok dindardır diye reklâm vermezler. Ama dindarların paralarıyla semizlenirler. Müslüman kümesinin yemini gagalar, Yahudi samanlığına yumurtalarını bırakırlar.

            "Reklâm verecektik ama Ali Bulaç ve Sait Yakut AKP'yi çok eleştiriyorlar." deyip kendileriyle ortak hassasiyetleri taşıyan dünyabülteni'nin sakallısı Turan'ı dualarla uğurlarlar.

            Büyük emek ve samimiyetle inançları ve namuslarının gerektirdiği doğrultuda çaba sarf eden dünyabülteni, salhane merhametinin en acımasız ve yalancı sahtekârlarına karşı direniyor.

            Utanmaz haysiyetsize bak. "Magazin yok sizin sitede" diyor. Bunu diyen de İslamcı bir eğitim kurumunun ya da şirket sahibi. Dindar kesimin kesesinden yağlanıyor. Bu sitenin yayın yaptığı her dilden küfredilse revadır.

            %10'luk AKP düşmanlarının medyadaki gücü % 95… %47'lik bir iktidarın medya gücü; Yeni Şafak, Vakit, Zaman… İktidar meddahları. 17 milyon oy. Toplam 500 bin tiraj.

            Reklâm verdikleri yerler de belli.

            Allah'ı ve dini Turan gibi adamlara emanet edip, dünyalık malları kendilerine yakıştırıyorlar. Evet, para en çok onlara yakışıyor.

            Yani özü ve tözüyle bir benzetme yapılacak olursa şu hakikat tezahür ediyor;

            "Mahallenin kevaşesi mahallede iş tutmuyor"

            Allah'a emanet!...