Artık belli ki, yeni Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar, Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye'nin ana gündemi olacak.
Bunun için iki ihtimal var ve şu an iki ihtimal de gündemden düşmüş değil.
1. Yeni Meclis'in seçmesi...
2. Halkın seçmesi...
İktidar da muhalefet de, ilk planda cumhurbaşkanını yeni Meclis'in seçmesi konusunda mutabık haldeler.
Öyleyse gelin bugün, yeni Cumhurbaşkanını Meclis'in seçmesi ihtimali üzerinde yoğunlaşalım.
Meclis'in seçmesinde de, ortaya çıkacak seçim sonuçlarına göre farklı ihtimaller söz konusu.
İki partili bir Meclis'te muhtemelen Ak Parti 367'nin üzerinde sandalye alır ve Cumhurbaşkanını tek başına seçer. Burada, Ak Parti'nin Cumhurbaşkanı adayını diğer partilerin benimsemesi ya da benimsememesi oylamanın sonucu itibariyle çok önem arz etmez. Ancak, mesele Cumhurbaşkanının daha ortada durması gereken kişiliği açısından önemlidir. Bu sebeple, ülkedeki bütün hassasiyetleri dikkate almak, Ak Parti'nin iş tutma üslubu açısından önem kazanır. Dolayısıyla Ak Parti, tek başına seçtiği zamanda bile, toplumsal uzlaşmayı dikkate almalıdır.
Diğer ihtimal, seçimlerden Meclis'e üç partinin gelmesidir. Bugünden bakıldığında üç parti gelmesi halinde de Ak Parti'nin açık ara birinci ve muhtemelen tek başına iktidar olacağı görülüyor. Dört partili bir Meclis'te ise tek parti iktidarı imkansız gibi bir şey.
Üç partili bir Meclis'te iktidar olsa bile Ak Parti'nin oyları Cumhurbaşkanı seçmeye yetmiyor.
Bu durumda partiler arası uzlaşma artık, istenirse yapılan bir şey değil, mecburiyet haline geliyor.
Değilse Cumhurbaşkanını bir kere daha seçememek, ve ardından Meclis'in yeniden seçime gitmesi söz konusu...
Böyle bir ihtimal pek sevimli değil. Toplum açısından da, ülke açısından da, bizzat, bir seçimin yorucu ve tüketici ikliminden yeni çıkıp gelmiş milletvekilleri açısından da...
Peki uzlaşma nasıl olabilir?
Uzlaşmada en çok sandalyeye sahip partinin inisiyatif alması normaldir. Yani aday gösterir, partiler arasında görüşmeler yapar, sonuca ulaşmaya çalışır. Aynı şeyi daha az sandalyeye sahip partiler de yapabilir tabii ki. Aday gösterir, temaslar kurar, sonuç almaya çalışır. Buna engel yok. Ama daha tabii olan birincisidir. İnisiyatifi en çok sandalyeye sahip partinin kullanmasıdır.
Buna göre, Ak Parti inisiyatif kullanacak demektir.
Ak Parti bunu yaparken muhtemelen partilerin hassasiyetlerini dikkate alacaktır. Bu, özellikle taban hassasiyeti demektir. Bir partiye sunduğunuz aday, o partinin tabında nasıl karşılanır? O parti, tabanına, bu adaya vereceği desteği anlatabilir mi?
Ak Partinin temas kuracağı partiler, CHP ve MHP gibi gözüküyor. Bir de epeyce bir yekun tutacağı anlaşılan bağımsızlar olacak.
Şu an, Ak Parti ile CHP arasında yoğun bir gerilim var.
Bu gerilim, hizmet anlayışlarındaki farktan doğmuş gözükmüyor.
Gerilimin odağında, başından beri cumhurbaşkanlığı seçimi bulunuyor.
CHP, Cumhurbaşkanını, ağırlıklı biçimde Ak Parti'nin seçecek olmasıyla savaşarak geliyor.
CHP, bu noktada, bir kesimin siyasi koç başı - vurucu gücü gibi davranıyor.
Ak Parti'nin gösterdiği - göstereceği adaylar, bugüne kadar CHP lideri tarafından AKP militanı, Erdoğan'ın kapıkulu, Anayasayı içine sindirmemiş gibi kara sıfatlarla yaftalandı. CHP liderinin uzlaşma konusunda en son geldiği nokta, Meclis dışından birinin aday gösterilmesi oldu. Bunun adı halk dilinde yorgunu yokuşa sürmek veya suyu tersine akıtmaktır. CHP lideri, Ak Parti çoğunluğuna CHP zihniyetinde birini seçtirmek gibi bir işe soyunmuş gözüküyor. Bunun Ak Parti için intihar olacağını ise, aptal olmayan herkes anlar.
O zaman, uzlaşma arayışında, Ak Parti, CHP'nin kapısını çalsa bile, destek ümidi oldukça zayıf olacaktır.
Üç partili ve bağımsızlardan oluşan bir Meclis'te uzlaşma, ağırlıklı olarak Ak Parti, MHP ve bağımsızlar arasında gerçekleşecek demektir.
Peki o zaman rakamların durumu yeterli olabiliyor mu?
Mesela Ak Yatırım tarafından yapılan bir kamuoyu araştırması bugün yayınlandı. Bu araştırma, Ak Parti'nin yüzde 39.4 oy alacağını, buna karşılık Meclis'te 302 sandalye kazanacağını, CHP'nin yüzde 21.8 oyla 137, MHP'nin yüzde 12.4 oyla 74 sandalye kazanacağını, bağımsızların da 32 sandalye ile Meclis'e gireceğini ortaya koyuyor.
CHP dışındaki sandalye sayısı 413... Burada, bağımsızlardan önemli sayıda fire verilse bile Cumhurbaşkanı rahatlıkla seçilebilir.
Tabii iş, Ak Parti ile MHP'nin bir isimde uzlaşmasına bağlı.
Bu olabilir mi?
Seçim ortamına bakıldığında iki parti birbirine vuruyor. Üstelik ağır biçimde... Terörle mücadele konusu temel ayrım konusu...
Ayrıca Ak Parti, MHP'nin CHP ile koalisyon kurma ihtimalini seçim malzemesi olarak kullanıyor.
Buna karşılık CHP ile MHP arasında çöpçatanlık misyonuna soyunan çevreler var.
Seçim ortamından bakıldığında Ak Parti ile MHP arasında uzlaşma zor görünüyor.
Ama hem Meclis ortamı değişik olabilir, hem de, meseleye bir de tepeden değil tabandan bakılabilir.
Ak Parti ile MHP'nin tabanında, tepedeki kadar gerilim yok. Hatta her iki tabana, akraba tabanlar olarak bakılabilir.
Ak Parti'nin göstereceği uygun bir aday, MHP tabanında da sıcak karşılanabilir. O zaman, tepede olumsuz tavır zorlaşacaktır.
Mesela böyle bir sıkıntıyı, DYP ANAP yaşadı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Meclis'e girmemek, onları CHP ile birlikte hareket etmek gibi bir duruma düşürdü ve ciddi zarar verdi.
Şu anda MHP camiası, CHP ile koalisyon ihtimalinin gündeme getirilmesine tepki gösteriyor. Sebebi, tabanda CHP'ye sıcak bakılmaması ve oy kaybı endişesi...
Bütün bu sebeplerle, tabanlar açısından uzlaşma zor değil.
Eğer tepedeki üsluplar da, taban yakınlığına adapte olabilir, yüz yüze bakmayı zorlaştıracak ağır suçlamalara gidilmezse, seçim sonrasında, Cumhurbaşkanlığı seçimi kolaylaşır.
Ama yaşadığımız seçim ortamı..Diller kolay tutulmuyor. Ayrıca reyting de ne yazık ki ağır dalaşmalardan geçiyor. Dilinizi tutun, demek zor.
Ama ben, gene de, birbirine en uzak duranlara bile dilinizi tutun diyeceğim. Sonuçta Türkiye hepimizin vatanı... Gerilimlerin bedelini hep birlikte ödüyoruz.