Bazen içimden kitaplara, onların dünyasına sığınarak yaşamak gelir.
Belki de her şeyden kopmak için...
Kopabilir misin?
Sanmıyorum.
Nereye sığınsan kopamıyorsun.
"Neden söz ediyoruz?
İnsanın kendi içine sığınmasından.
Gerçek dünyadaki yaşamın artık yürümediği noktada, insanın sığındığı yerden..."
Paul Auster'ın Brooklyn Çılgınlıkları isimli romanının bir yerinde böyle bir konuşma geçer.
Herkes gibi ben de bazen böyle yaparım.
Kendi içime kapanırım.
Sükûnet arayışı...
Faydası olur mu?
Bilemiyorum.
Bir 'çözüm'e varmak güç çünkü.
İç barış, huzur...
Havada yüzen şeyler.
Bazen olur gibi oluyor, yakalar gibi oluyorsun ama nafile, olmuyor.
Hayatın kendisi bırakmıyor.
Klasik deyişle:
İnsan, hayat çok karmaşık.
Yaşamı basite indirgemek ya da formüllere sığdırmak çok çok zor.
Ya da imkânsız.
Paul Auster'ın romanı şu yalın cümleyle başlar:
"Ölmek için sakin bir yer arıyordum."
Devam eder:
"Hüzünlü ve gülünç yaşamıma sessiz ve sakin bir son."
Altmışındaki adam ölmek için yer ararken, bu arada uzak geçmişten malzeme çekip çıkararak son bir kitap yazmaya çalışır.
Hayatta tutunamadığına ve başarısız kaldığına inanır.
Der ki:
"Kendi istediğimizi yapacak kadar taşaklı olmadığımız zaman bulduğumuz tüm mazeretler önümü tıkadı."
Mazeretler...
Hayatta hiç bitmez ki.
Boş ver. Ama söylediği şu dizeler içimi acıtıyor:

Yalancı rüyalar gibi
sönüverdi sevinçlerim,
geçti
el üstünde tutulduğum günler,
aşk aldattı,
ve tükendi hayallerim,
geriye kalan
yalnızca hüzünler.

Ben kimim sorusu bitmiyor.
Her an kapıyı çalıyor.
O yüzden kendi içime sığınmayı da sevmiyorum.
Ama kitapların dünyasına sığınınca da farklı olmuyor ki.
Yine Paul Auster:
"Herkes içinde birkaç kişi taşır ve çoğumuz gerçekten kim olduğumuzu bilemeden bir benlikten öbürüne sıçrar dururuz.
Bir gün keyifli.
Ertesi gün moralsiz.
Sabah suskun ve suratsız.
Akşam şen şakrak ve şakacı."
Günlük yaşantıdaki bu hiç bitmeyen iniş çıkışlar beni de öldürüyor.
Bağırıyor:
"Sen adam olmazsın Harry!
Denedim. Ama nafile.
İçimde minik bir şeytan var.
Arada bir onu dışarı çıkarıp biraz haylazlık etmesine fırsat vermezsem, dünya dayanılmayacak kadar yavanlaşıyor.
Kasvetten ve can sıkıntısından nefret ederim.
Ben heyecandan hoşlanırım."
Defne piyano çalıyor.
Yeni sınav parçasıymış.
Brahms'ın Macar Dansı...
Hoşuma gidiyor.
İçimde keyifli, güzel bir şeyler kıpırdıyor.
Kim bilir belki de müziğin hayata tahammülü güçlendiren yanı...
İyi pazarlar!