Sevgili okuyucular, onbeş gün önceki Pazar Sohbeti'nde 'Başörtüsü Senaryoları' nı anlatmıştım. Tahmin ettiğim gibi, 'Gri Senaryo' gerçekleşiyor. CHP iyice gemi azıya aldı. Rektörler, Üniversiteler Arası Kurul Toplantısı'nda pankart açıp militanca gösteriler yaptılar. CHP'nin desteklediği ve paramiliter ulusalcı örgütlerin düzenlediği mitingler başladı. Şimdi sıra Anayasa Mahkemesi'nin müdahalesine geldi.

İşin aslı
Efendim, işin aslı şu: 12 Eylül Darbe Dönemi'nde YÖK kurulmuş ve başörtülü kız öğrencilerin üniversiteye gitmesi yasaklanmış. Yasağın hiçbir kanunî mesnedi yok. Bilâkis, Yüksek Öğretim Kanunu'nun Ek 17. Maddesi ile yüksek öğretimde kılık kıyafet serbesttir hükmü getirilmiş. Ancak YÖK ve üniversiteler, Anayasa Mahkemesi'nin iptal etmediği bu hükümle ilgili kararının gerekçesinde, başörtüsünü lâikliğe aykırı bulmuş. Ortada bir yargı kararı yok. Zaten yargı kararlarının kanunların üzerinde hüküm icra etmesi de mümkün değil. Bütün bu gerçeklere rağmen TBMM çoğunluğu, işi kökten çözmek için Anayasa ve kanun teklifleri hazırlamış. Anayasa tâdil teklifi TBMM tarafından kabul edilmiş. Bu değişiklikler uygulamaya konulunca, başörtülü kız öğrenciler üniversiteye devam edebilecekler ve temel hak ve hürriyetlerle ilgili öğrenim hakkı yasağı ortadan kalkmış olacak.

CHP'nin başını çektiği jakoben oligarşi, başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı çıkıyor ve demokratik rejimi zorlarcasına her türlü yola başvurarak bir temel hak ve hürriyeti engellemeye çalışıyor. Bu despot oligarşi, başörtüsü yasağının kaldırılmasıyla lâikliğin elden gideceğini ve üniversitede huzurun(!) bozulacağını iddia ediyor.

Aslında, jakoben oligarşinin güç gösterisi yaptığı, millet iradesine ve egemenliğine karşı kendi egemenliği için dayatmada bulunduğu görülüyor. 22 Temmuz Genel Seçimlerine ve TBMM'deki temsile bakıldığında, bu zihniyetin yüzde 20'lik, yani beşte birlik bir tabana sahip olduğu anlaşılıyor. Buna mukabil, CHP ve DSP, ülke yönetiminde kendi yasakçı zihniyetlerinin egemen olmaya devam etmesini istiyorlar.

Kısaca, aslında mesele lâiklikle değil 'millî egemenlik' ve 'demokrasi' ile ilgili...

Baykal'dan inciler
Efendim, Türkiye'deki oligarşinin en önemli sözcüsü Baykal, şu sıralarda çok keyifli... Bir yandan, CHP'nin artık klâsikleşmiş şedit ve ajitasyon kokan muhalefetini yapıyor; diğer yandan da 'türban paranoyası' içindeki medyayı, bir kısım yargı organı ve üniversite mensuplarını yanına alarak yüzde 20'lik ezelÎ muhalefetini ve liderliğini güçlendirdiğini hesaplıyor. Rejim krizi, huzurun bozulması, temel hak ve hürriyetlerin zedelenmesi umurunda bile değil...
Baykal ve adamlarının şu sözlerine bir bakar mısınız? Özellikle ifadelerin arkasındaki zihniyeti değerlendirmenizi rica ediyorum.

Baykal, önce 'Atatürk devrimleri demokrasiyle yapılmadı; lâiklik demokrasiyle getirilmedi' dedi. Jakoben despotizmin bu kadar açıkça ikrarı görülmemiştir.

Bir de Baykal'ın Yeni Anayasa görüşüne bakalım. Aynen şöyle diyor: 'Ya kurtuluş savaşı yaparsın, yeni bir devlet kurarsın; ya da ihtilali yaparsın, idamı göze alırsın, o zaman yeni anayasa yaparsın'. Allah aşkına sevgili okuyucular, siz bugüne kadar militarizmin, demokrasi ve halk düşmanlığının bu derece net itiraf edildiğini işittiniz mi? Böylesi bir tek parti dikta zihniyeti karşısında, Vural Savaş ile Sabih Kanadoğlu bile parmak ısırmışlardır.

Baykal, incilerine devam ediyor: 'Lâiklikten şikâyetçiyseniz, söyleyin kaldıralım. Kenarından köşesinden kemirmeyin' ; '...Türkiye'nin, kadınlarını anayasal zorlamayla tesettüre sokan erkek egemen toplum haline geldiğini gösterir. Türban erkek dayatmasıdır' ; 'Türban nasıl dinin temel şartı hâline gelmiştir. Yeni bir peygamber mi gelmiştir?' ; 'Yakında El Ezher Üniversitesi'nden diplomamı getireceğim...'

Bu arada, CHP'nin diğer sözcüleri de liderlerinin gerisinde kalmamak için atışa devam ediyorlar. Tabiî, imam-cemaat meselesi... CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Anayasa Komisyonu'nda, değişiklik teklifine oy verecek üyeleri 'namussuz, şerefsiz' olmakla itham ediyor ve 'Kadın onların gözünde ahırdaki öküz' diyor. Nur Serter ise, Başbakana 'Ulemadan yeni bir fetva aldı' diye sataşıyor. Gene Arıtman, 'Sümerlerde fahişeler örtünmüş' diyerek hakaretler yağdırıyor...

Başörtüsü/türban ve gerçekler
Efendim, bugüne kadar yasakçı oligarşinin söyledikleri, yazıp çizdikleri hiçbir şekilde gerçekleri aksettirmiyor. Şöyle ki;
1. Başörtüsü ile lâikliğin hiçbir ilgisi yoktur. Kıyafet Kanunu diye bilinen 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun (İnkılâp Kanunu), kadınların kılık kıyafetiyle ilgili değildir. Bu yasak, bilâkis Anayasa'nın 2. maddesinin gerekçesine, kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesine, din ve vicdan hürriyetini düzenleyen 24. maddesine, ruhu ve lâfzı itibariyle aykırıdır. Bir kısım genç kızın başörtüsüyle üniversiteye girmesi, hiçbir şekilde lâikliği zedelemez.

2. Bir genç kızın başını örtüp örtmeyeceği, kişinin tamamen kendi takdirine bağlı bir temel hak ve hürriyettir. Ancak totaliter rejimlerde bu hakka müdahale edilebilir. Başörtüsü yasağı, kadın hak ve hürriyetlerinin de kısıtlanması demektir. Başörtüsü yasağı yüzünden üniversiteye devam edemeyenlerin sayısını az gösterip teferruat olarak telâkki etmek, temel hak ve hürriyet kavramına sahip olunmadığının bir göstergesidir.

3. Türkiye'nin bütün ileri gelen tarafsız sosyologları, başörtülü kızların yüksek öğrenim taleplerini, geriye gitmenin değil modernleşmenin ve yenileşmenin bir göstergesi olarak değerlendirmektedir. Nitekim, estetikten, davranış biçimlerine, kültür seviyesine kadar çeşitli kriterlere göre yapılan değerlendirmeler, bu gerçeği ortaya koymaktadır.

4. Başörtüsü yasağının kalkmasıyla huzurun bozulacağı iddiası da yanlıştır. Hâlen, üniversitelerde huzursuzluk ve yasağa dayanan tek taraflı bir baskı uygulaması vardır. Bu uygulama kalktığında, jakoben oligarşinin kışkırtmaları ve provokasyonları dışında mesele çıkmaz; bilâkis huzur ancak bu şekilde sağlanır.

5. Üniversiteler, özgürlüklere en açık olması gereken yerlerdir. Burada öğrenim hakkından faydalananlar için bir kamusal alan yasaklaması getirilemez. Bu uygulamanın diğer öğretim kademelerine ve kamu görevlilerine sirayet edeceği iddiası doğru değildir. Esasen, yapılan hukukÎ düzenlemelerde ve yetkililerin bağlayıcı beyanlarında, bu uygulamanın yüksek öğretimle sınırlı kalacağı anlaşılmaktadır.

6. Başörtüsü dışında çarşaf, burka, peçe, şalvar, sarık, cübbe gibi kıyafetlerin de kullanılacağı iddiası gerçek dışıdır. Buna karşı, kanunlarda sınırlamalar vardır ve yenileri de getirilebilir. Ayrıca, YÖK yönetmeliği düzenlenebilir.
***
Sevgili okuyucular, bütün mesele, art niyetli olmadan, vehimlerden kurtularak topluma sevgiyle bakabilmektir. Millete, halka güvenen, demokrasiyi, insan hak ve hürriyetlerini içine sindirmiş aydınların, bir gün bütün bu gerçekleri görmesini diliyorum.