10 Ekim 2004 tarihli yazımı şu cümleyle bitirmiştim: 'Ben Başbakan'ın yerinde olsaydım, hiç vakit kaybetmeden Alevî temsilcilerini dâvet eder, onların gönüllerini alırdım; taleplerini dinler ve değerlendirirdim.'
Değerli araştırmacı-yazar AK Parti Milletvekili Reha Çamuroğlu'nun da katkılarıyla, Başbakan'ın 'yeni Alevî yaklaşımı'nı heyecanla karşılıyorum. Belediye Başkanlığı esnasında kendisine atfedilen bir sözle, Erdoğan'ı Alevî aleyhtarı göstermeye çalışanlar ve bu iyiniyetli yaklaşıma sırtını çevirenler, can dostlarımız Alevîlere zarar veriyorlar. Alevîliğin başta gelen düsturlarının 'hoşgörü' ve 'insan sevgisi' olduğu unutulmamalıdır.
Her Türk, biraz olsun Alevî'dir. Hz. Ali denilince içi sımsıcak bir sevgiyle dolu olmayana rastladınız mı? Ehl-i sünnetten olmama rağmen, Hz. Ali'yi sevme açısından ben de bir Alevî'yim. Ehlibeyt sevgisi bir iman nişanesidir. Türk Milleti, her zaman ehlibeyte büyük bir muhabbetle bağlı olmuştur.
Alevîler, elbette Müslümandır. Anadolu Alevîliği, İslâmiyetin bir yorumudur. Alevîler, Alevîliğin 'İslâmın özü' olduğunu ifade ederler. Yani, bazılarının iddia ettiği ve AB çevrelerinin görmek istedikleri gibi, Alevîlik İslâmiyet'in dışında ayrı bir din değildir. Alevîliğin, Şiî mezhebi gibi katı kuralları olan kurumsallaşmış bir mezhep olduğu da söylenemez. Aslında Alevîlik, bir yol, bir tarîktir. Bu sebepledir ki Alevîlik, Bektaşi Tarikatı ile birlikte gelişmiştir.
* * *
Aslında, inançlı hiçbir Alevî, kendisini İslâm'ın dışında kabul etmiyor. Alevî sivil toplum kuruluşları arasındaki görüş ayrılıklarını anlayışla karşılamak gerekir. Asırlar boyunca devletin ve toplumun büyük kısmının ihmal ettiği, hattâ dışladığı bir inanç sistemini, kolay kolay tek bir potada birleştiremezsiniz. Bu yüzden Başbakan Erdoğan'ın da, Reha Çamuroğlu'nun da, tarihî bir adım atılırken, çıkarılan aykırı seslere aldırmamasını tavsiye ediyorum.
Bu adımın perde arkasında kısır siyasî menfaat hesapları olmamalıdır. Alevîler, şu ya da bu partiye oy verirmiş şeklindeki spekülasyonlar şahsen beni hiç ilgilendirmiyor. 500 senelik bir küskünlüğün nihayete ermesinin heyecanını yaşıyorum.
Bu konuda önemli olan hususlar şunlardır:
1. Türk Milleti'nin ve Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü. Çok büyük çoğunluğu özbeöz Türk/ Türkmen olan ve kalan kısmı da Kürt kardeşlerimizden meydana gelen Alevîler bizim canlarımızdır. Gelişen AB sürecinde, Alevîlerin İslâm dışında ve azınlık olarak gösterilmesi mümkün değildir. Bunun için de safları sıklaştırmamız gerekir.
2. Alevîlerin kendi yollarında gitmeleri için gerekli destek sağlanmalıdır. Bu, din ve inanç hürriyeti bakımından elzemdir.
3. Alevîlere, inanç ve ibadetlerini kendi anlayışlarına göre yapmaları konusunda yardımcı olmak, geçmiş dönemlerdeki ihmal ve dışlamaların menfî tesirlerinden onları korur.
* * *
Bu yeni yaklaşım çerçevesinde yapılabilecekler kısaca şu şekilde özetlenebilir:
1. Başbakan Erdoğan, Alevîlerle yakın ve samimî bir temas içinde olmalıdır. Eski Diyanet İşleri Başkanı ve Diyanet'ten Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Mustafa Sait Yazıcıoğlu, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın, bu proje bakımından Türkiye'nin şansı olan isimlerdir. Bakan Yazıcıoğlu'nun koordinatörlüğünde, Çamuroğlu'nun da iştirakiyle bu temaslar yoğunlaştırılmalıdır.
2. Alevî-İslâm anlayışı ders kitaplarına girmelidir. Din öğretimi zorunlu hâlden çıkarılmalıdır. Ayrıca, Alevî-İslâm inanç önderlerinin yetiştirilmesi desteklenmelidir.
3. Transfer Bütçesi'nden pay ayrılarak Alevî-İslâm din hizmetlilerinin görevlendirilmesi incelenmelidir (Bunun Diyanet İşleri Başkanlığı çerçevesinde olması düşünülebilir).
4. Devletin dinî mekânların ve ibadethanelerin yapımına katkısı olabilir. Ancak, aslolan, bu gibi hizmetlerin vakıf anlayışı çerçevesinde gönüllü yardımlarla yürütülmesidir.
5. Okullarda 'saz'ın bir müzik âleti olarak kabul görmesi, sadece Alevî inancı bakımından değil, millî kültürümüz bakımından da isabetli olacaktır.
* * *
Artık Alevî canlarımıza kucak açmanın zamanıdır.
Kaynak: Radikal