Bu sabah gazetelere bakınca aklıma Fransızların iki veciz sözü geldi. İlki, "her adam, her kahvaltıdan önce bir kara kurbağayı hazmetmeli." Benazir Butto'nun eşi ve hem Pakistanlılar hem de yabancılar tarafından "yüzde 10'ncu" olarak bilinen Asıf Ali Zerdari'nin bir sonraki Pakistan Devlet Başkanı olacağını okuduğum ilk sayfa gazete haberleri aklıma getirdi bu veciz sözü. Hakkında dillendirilen yolsuzluk suçlamaları, Müşerref ile Butto'nun Pakistan Halk Partisi arasında ittifak kurmak amacıyla ABD'nin aracılık ettiği akîm kalan anlaşmanın bir parçası olarak – Pakistan kanunları ve anayasasına karşı – sona ermişti. Fakat geçmişteki faaliyetleri hakkında İsviçre'nin yürüttüğü tahkikat devam ediyor.
Asık suratla kâsemdeki kara kurbağaya bakarken "hayat, düşünenler için komedi, hissedenler içinse trajedi'dir" diyen ikinci veciz sözü hatırlayarak rahatlamaya çalıştım. Artık şu andan itibaren durumu çözdüm, her ne olursa olsun, Pakistan'daki vaktimi gülerek geçireceğim; "Pakistan'ın kara kurbağası bu, benim değil" diyerek çözdüm durumu ve madem öyle, hazmetmek zorunda olan da ben değildim.
Bunun, biraz da benim meselem – ve tabii sevgili okuyucu, biraz da senin meselen - olduğu düşüncesi aklıma düşmeden evvel maalesef omlete henüz uzanmamıştım. İşin içinde Afganistan Savaşı ve Batı'ya karşı terörist savaş olduğu müddetçe, Pakistan'ın iç durumundan kaynaklanan tehlikelerin şakaya gelir tarafı yok. Dahası, şen gülücükler Pakistan siyaseti için en uygun tepkilerken, dün, Dera İsmail Han'daki bir hastanede 21 kişinin ölümüyle sonuçlanan terörist eylemler için hiç de uygun bir tepki değildir veya İslamcı militanların Pakistan'ın aşiret bölgelerindeki muhaliflerini hunharca öldürmeleri veya Pakistan ordusuyla Bajaur Aşiret Bölgesindeki militanlar arasında süren ve on binlerce kişinin yerlerinden göçmesine neden olan çarpışma yahut da yüzlerce kız okulunun militanlar tarafından yıkılmasına uygun tepki değildir.
Pakistan'daki durum, Batı medyasının histerik kesimlerinin yansıttığı kadar kötü değil. Ülke, bir çöküşten veya devrimden hayli uzak. Peşaver'e doğru yola düşmeden önce "şehrin, militanların işgali altında olduğuna" ve bir Batılının bölgeyi ziyaretinin tehlikeli olabileceğine dair uyarıldım. Bir kaç gece önce, Pakistanlı ev sahiplerimle birlikte Peşaver'in lezzetli yemekler pişiren Green's Hut adlı lokantasında sekiz parçalık tikkamı iştahla yerken düşündüm de sağlığa karşı bu şehirde uzun vadeli en büyük tehdit, Peştun misafirperverliği ve müthiş denilecek zenginlikteki yemek çeşitleriydi – inşaallah bu kadarıyla kalır. (Bu ülkede böyle hallerde hep –inşaallah- ifadesi kullanılır.). Buraya vardığımdan beri birkaç bombalama hadisesi yaşandı fakat geniş bir alana yayılmış bir şehir burası ve dört milyon nüfusu var. Belâlar Peşaver'den uzak değil ama şehir işgal altında da değil hani.
Fark etmez, burada durumlar kötü ve çeşitli kaynaklardan duyduğuma göre parası olanlar veya para biriktirebilecek durumda olanlar, çocuklarını öğrenim için Batı'ya göndererek ve türlü yollara başvurarak Batı'da ikamet izni satın almaya çalışmak suretiyle buradan kaçmanın yoluna bakıyormuş. Ekonominin bazı bölümleri ciddi zarar görmeye başlamış.
Genelde politikacılara, özelde Zerdari'ye karşı hissedilen hayal kırıklığından olsa gerek, nüfusun büyük çoğunluğu Müşerref'in gitmesinden dolayı memnuniyet duymasına rağmen kutlamaların sesi soluğu pek çıkmıyor. Peştunlar, sevindiklerinde havaya ateş ederler; arkadaşlarımın anlattığına göre Müşerref 1999 yılında çoğu kişinin nefret ettiği Başbakan Navaz Şerifi devirdiğinde "Peşaver'de sanki savaş çıktı sanırdınız." Pazartesi gününe doğru Müşerref istifa ettiğinde ise havaya sıkılan tek bir kurşun sesi duymadım.
Hepsinden öte, Zerdari'nin Pakistan Halk Partisi, Navaz Şerif'in Pakistan Müslüman Birliği ve diğer pek çok küçük partinin kuracağı hizipçi koalisyonun uzun süreli olacağına yahut da bu koalisyonun ülkenin en önemli üç meselesini çözüme kavuşturacağına dair ciddi kuşkular var halk arasında: İlki, enflasyonun hızla artması. Sadece fakiri daha fakir yapmıyor; alt orta sınıfı da yoksulluğun derinliklerine çekiyor. İkincisi, sivil savaşın federal yönetimdeki aşiret bölgelerine ve ötesine yayılması. Üçüncüsü, terörizmin ülke çapında yayılması.
Hükümetin ve ordunun giderek artan isyan karşısında ne yapması gerektiği hakkında nüfus içerisinde kafa karışıklığı ve bölünmüşlük hâkim ve bu durum, siyasi partilerin duruşuna yansıyor. Bir yandan, militanların sivillere karşı düzenlediği şiddet eylemlerine karşı tiksinti duyuluyor. Öte yandan, Peşaver'de konuştuğum herkes hemen hemen benzer sebepten dolayı Müşerref'in gittiğini görmek istiyorlardı ve bunu yaklaşık aynı cümlelerle ifade ediyorlardı: "Kendi halkını öldürmek için Amerika'dan para almıştı." Çatışmanın büyümesinden dolayı militanları değil orduyu sorumlu görüyorlar öyle ki militanları kınayanlar bile militanlara karşı aşırı şiddet kullanmasından dolayı aynı zamanda orduyu suçluyorlar. Çoklarına göre militanları yaratan bizzat ordu; bir diğerlerine göre militanları, Pakistan'ın harabı türap olduğunu görmek isteyen Amerika yarattı ki Pakistan'ın Afganistan'da Taliban'a karşı savaşında Amerika'ya yardım etmemesini gerektiren bir başka sebep de bu.
Halk arasında böylesi hissiyatla karşılaşınca, isyancılara karşı partilerin tutumlarındaki karmaşık duyguları yansıtan zıtlık, fırsatçılık veya her ikisi, şaşırtıcı durmuyor. Pakistan Halk Partisi ve Peşaver eyalet yönetimine hâkim olan Ulusal Avam Partisi, her ikisi de, üyelerinin militanların hedefi olması karşısında çözümlerini gecikmeyle de olsa sertleştiriyorlar. Belki de bu, sıkıntı ve şüphe içindeki askerlerini militanlara karşı daha sert olmaya ikna etmenin bedeli olarak, Ordunun talep ettiği daha sert kampanyaları bu partilerin sahiplenmesine ön ayak olacaktır.
Diğer yandan, genelde Pakistan Halk Partisi'nin özelde Zerdari'nin Amerika'yla yakınlığı Peşaver'deki tarafsız pek çok insanın ona güven duymamasına veya hatta nefret etmesine yol açıyor. "Müşerref ne kadar köleyse Zerdari de o kadar köle" şeklinde bir kanaat hâkim. Son aylarda Navaz Şerif'in popülerliğindeki muazzam artış hem bu nedenden hem de Müşerref'in yargılanması ve Müşerref'in görevden aldığı Yüksek Mahkeme hâkimlerinin görevlerine iadesi hususunda Şerif'in ısrarla, durup dinlenmeksizin bastırmasından dolayı gerçekleşmişe benziyor.
Dolayısıyla militan karşıtı kampanyadan hem kendisini hem de partisini uzak tutmak için Navaz Şerif'in bolca sebebi mevcut ve er ya da geç bu durumu ve ekonomik zorluklara yönelik kamu öfkesini kendisine sermaye kılarak koalisyondan çekilmek (partisi, bu koalisyondan yarı kopuk nitekim), yeni seçimler için bastırmak, iktidar denetimini eline almak ve ardından da Zerdari'nin yolsuzluklarının üzerine gitmek isteyecektir. Navaz Şerif'in Yüksek Mahkeme hâkimlerini görevlerine iade etme hususunda ısrarla bastırmasının, Zerdari'nin ise aksi yönde elinden geleni yapmasının bir sebebi de bu olabilir.
Ordu, Bajaur ve Swat gibi bölgelerde çatışmalara yoğun bir şekilde muhtemelen devam edecektir. Zira güvenilirliğini kaybet me tehlikesiyle yüz yüze. Militanların başlıca merkezlerde fırtınalar estirmesini engelleyecek kadar güçlü şüphesiz. Fakat güçlü ve birleşik bir siyasi destek olmaksızın daha ileri gidip gitmeyeceği de son derece kuşkulu.
Bundan başka, gerek Peşaver caddelerinde gerekse Ordu emeklileriyle yaptığım konuşmalarda "Pakistanlı Müslümanları öldürmekten" dolayı kınanan Pakistan Taliban'ı ile "Amerikan işgaline karşı meşru müdafaa" yaptığından dolayı övgüler düzülen Afgan Taliban'ı arasında açık bir fark gözetildiğini gördüm. Bir generalin bana anlattığına göre halkın bu algısını değiştirmek, hem siyasetçilerde hem de askerlerde dev bir yürek ve adanmış bir liderlik ister. Bu sabah, kâseme baktığımda bundan pek bir eser göremedim.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın