Batı'nın gözden düşmüş ekonomik modeline karşı aşağılama, bazı yerlerde siyasi modelimiz olan demokrasiye karşı küçük görmeyle kaynaşabilir. Küresel kriz sert olursa, ekonomisi kırılgan olan pek çok ülkede siyasi sistem tehlikeyle karşılaşacak ve muhtemelen demokratlar kârlı çıkmayacak.
Halihazırdaki mali kriz Bush yönetiminin sona ermesiyle birlikte, Soğuk Savaş'ın bitimiyle başlayan bir dönemin altına bir çizgi çekiyor. 11 Eylül terör saldırıları ve sonuçlarına rağmen, bu, benzeri görülmemiş bir barış ve refah dönemiydi, bu dönemde Soğuk Savaş'ın muzafferleri, ABD liderliğindeki Batı ülkeleri için iyi gelişmeler mümkün olmalıydı.
Şimdi çok daha mütevazı ufukların söz konusu olduğu bir döneme hazırlanmak zorunda kalmamız muhtemel.
Ancak 1989'dan sonraki umutlarımızla kıyaslandığında geçen 19 yılın gerçekten muhteşem bir dönem olduğu söylenemez. Soğuk Savaş'ın bedellerinden, düşmanlığından ve saplantısından azat olduğumuzda ne düşündüğümüzü bir hatırlayın, Batılı ülkeler büyük sorunlarla mücadele etmek ve büyük projeler başlatmak için birleşmeyecek miydi?
Modele öfkelenmekte haklılar
Şimdi Afrika'nın ıstırabını dindirmeye, Pakistan'ı ve diğer Müslüman ülkeleri istikrara kavuşturmaya ya da Mars'a insan göndermeye yetecek trilyon dolarlar, seçkinlerinin açgözlülüğü ve pervasızlığının ceremesini çeken Batılı ekonomileri kurtarmak için harcanıyor. Aslında Batı'nın maddi tatminlerin peşinden insafsızca gitmesinden geriye her ne kaldıysa Bush yönetiminin vergi indirimleri ve yanlış kavranmış, korkunç bir biçimde gerçekleştirilmiş Amerikan savaşlarıyla yandı bitti kül oldu.
Bununla birlikte AB bu dönemde itibarı açısından iki sağlam başarı elde etti. Birincisi, her ne kadar çok yavaş ve yetersiz olsa da, AB insanın yol açtığı iklim değişikliği meselesini dürüstçe uluslararası gündemine koydu.
İkincisi, doğu ve orta Avrupa'nın demokratikleştirilmesi ve ekonomik kalkınması. Tanrı'ya şükür ki, mevcut krizin bir sonucu olarak bu tehlikeye düşmedi. Eğer şanslıysak ve Batılı hükümetlerin son eylemleri işe yararsa, karşı karşıya bulunduğumuz kaçınılmaz ekonomik bunalım kısa ve yüzeysel olacaktır.
Ancak buna bel bağlayamayız. Avrupa'nın ABD'nin 1929'daki mali iflasının etkilerini ve siyasi sonuçlarını filtrelemesinin iki yıldan fazla zaman aldığını hatırlamakta fayda var. Başkan Roosevelt'in politikaları ABD'de daha fazla düşüşü önlese de Amerikan ekonomisi sonraki altı yıl boyunca ciddi biçimde darboğazda olmaya devam etti, ta ki 2. Dünya Savaşı'nın patlak vermesi endüstriyel büyümeyi yenileyene dek.
Son kriz, (1990'larda hemen hemen dini coşku ve dogmatizmle telkin edilen 'Washington Konsensüsü'nde toplanan) Anglo-Amerikan ekonomi modeline öldürücü darbeyi vurdu. Bu ideolojinin eski Sovyetler Birliği'ne, Latin Amerika'ya ve Asya'nın çeşitli kesimlerine uygulandığında verdiği zarar göz önüne alındığında, modelin ceremesini çok çekmiş olan bu bölgelerdeki halkların öfkesine sempati duymak güç değil.
Tehlike, gözden düşmüş ekonomik modelimize yönelik aşağılamanın, dünyanın çeşitli bölümlerinde siyasi modelimiz olan demokrasiye yönelik bir aşağılamayla kaynaşacak olmasıdır. Aslında küresel ekonomik darboğaz çoğu uzmanın öngördüğü üzere sert olursa, ekonomik anlamda kırılgan olan çok sayıda ülkede siyasi sistemler, huzursuzluk kaynaklı tehlikeyle karşı karşıya kalacak ve bu huzursuzluktan kârlı çıkacaklar muhtemelen demokratlar olmayacaktır.
AB'nin gelecek yıllarda Avrupa dışındaki ülkelerin istikrarına yardım etmek için -demokratikleştirme şöyle dursun- yapabileceği çok fazla şey olmayabilir. Benzer biçimde eğer Avrupa şiddetli bir ekonomik bunalıma girerse, o zaman AB'nin daha fazla genişlemesi uzun yıllar boyunca rafa kaldırılacaktır. Ancak AB'nin birliğe kabul edilen eski komünist ülkelerin şovenist otoriterliğe kaymadığından emin olmak için elinden geldiğince kapsamlı biçimde havuç ve sopa taktiğini kullanması kritik önem taşıyor.
Avrupa da risk altında
Çözümlenmemiş etnik gerilim içindeki AB üyelerine özel güçler temin edilmesi de yerinde olur. Polonya, Slovakya, Litvanya ve başka yerlerde nüfusun geniş kesimlerinin çoğulcu demokrasiye katiyen tümüyle dönmüş olmadığının endişe verici işaretlerini son yıllarda gördük. Son Avusturya seçimlerinin gösterdiği üzere, demokrasinin selameti, eğer büyüyen ekonomik yoksulluk daha fazla göçmeni Avrupa'ya getirmeye devam ederse ve bu, süregiden terörizm korkularıyla ikiye katlanırsa, eski demokrasiler de garanti sayılamaz.
Böyle bir durum meydana gelirse tüm Avrupalı demokratik model baltalanır. Bunu önlemekse, önümüzdeki zor yıllarda demokrasiyi sürdürmemiz ve yaymamız yoluyla gerçekleşebilir. Bu amaçla, biz kendi bahçemizi işlemek zorundayız. (Londra'daki King's College'da profesör ve Washington'daki New America Vakfı'nin üst düzey üyesi, 10 Aralık 2008)
Kaynak: Radikal