Bugünlerde herkes Pakistan İslam Cumhuriyeti uzmanı kesildi. Elinizi sallasanız, Pakistan’ın istikbaline karalar bağlayan ve üniversitelerde öğrendikleri hayali Pakistanları hakkında ahkam kesip duran bir yorumcuya veya ağzı kalabalık meraklıya çarpıyor. Baronesler, Britanya Dışişleri Bakanı David Miliband, haberleri okuyanlar - hepsi ağır Pakistan mesaisiyle meşgul.
Eskiden böyle değildi; Pakistan’dan söz ettiğinizde sevecen bir gülümsemeyle, “Ah, evet, Hindistan’ın yanında” derlerdi. Evet evet, Hindistan’ın, İran’ın, Çin’in ve Afganistan’ın yanında. Şimdi Pakistan der demez, bilgiç bilgiç göz kırpıp, “Usame nerede saklanıyor o halde?” diyorlar. Bilmiyoruz, aylık haber bülteni gönder-miyor. Detroit’te saklanıyor diyerek ben de riskli bir iddia ortaya atayım bari.
Sufilerle Vahhabiler savaşıyor
Fakat bugünün, ‘Ben otoriteyim, çünkü bir belgesel seyretmiştim’ çağında kimse-nin İslam hakkında doğru düzgün bir şey bilmemesi gibi, benim Pakistan’ımdan daha fazla mitolojiyle kuşatılmış bir başka ülke yok. En sevdiğim üç mit şöyle:
Pakistan köktendinci Müslümanlar (sadece onlar, başkası değil) vatan dedikleri bir ülkeye sahip olsunlar diye kuruldu.
11 Ağustos 1947’de, yani bağımsızlığın kutlanmasından üç gün önce Pakistan kurucu meclisinde bir konuşma yapan Muhammed Ali Cinnah, yeni ülkede özgürlük olacağından dem vurdu: “Özgürsünüz. Tapınaklarınıza gitmekte özgürsünüz, camilerinize gitmekte özgürsünüz; Pakistan devletinde ibadet etmek için istediğiniz mabede gitmekte özgürsünüz. Herhangi bir dine, kasta veya mezhebe mensup olabilirsiniz - bu durum devleti kesinlikle ilgilendirmez.”
Kıssanın hissesi ne? Dinci aşırılıkçılar imal edilir, doğmaz. 1977-88 arasında devlet başkanlığı koltuğunda oturan İslamcı General Ziya ül-Hak’la, onun mali destekçileri olan Britanya başbakanı Margharet Thatcher ve ABD başkanı Ronald Reagan’a teşekkür edebilirsiniz. Şimdi gördüğünüz manzara her zaman böyle değildi.
Pakistan’ın Sindh eyaletinin yerli halkının Dravidian olduğu söyleniyor. Sonra Aryanlar geldi. Ardından Araplar. İslam ve Sufi İslam topraklarımıza onlarla birlikte geldi - binlerce yıllık tarihi bu kadar hızlı geçtiğim için kusuruma bakmayın.
Bugün Pakistan İslam’ının özüne dair mücadele, kavalli (bir tür Sufi müziği) söyleyen, hoşgörülü Sufilerle yıllar boyu ortodoks Sünni Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin parasıyla beslenen püriten Vahhabi Müslüman mezhebi arasında hüküm sürüyor. Kim kazanacak? İslami mistisizm dersi veren Ayida Nakvi’ye göre Sufiler kazanacak. “Dinin sevgi ve uyum mesajını yayanlar Sufilerdi. Kılıç falan yoktu... Ve bunu kültürümüzden ayıramazsınız; müziğimizde, folklorümüzde, mimarimizde o var.”
Şunu işaret etmekte fayda var ki, dini veya İslamcı partiler Pakistan’a ulusal düzeyde asla teveccüh bulmadı. 2002’deki Afganistan işgalinin ardından Ulusal Meclis’teki sandalyelerin yüzde 17’sini kazanarak
zirveye çıktılar, fakat 2008’de gerisin geri düşerek yüzde 1’de kaldılar.
Sufi mi? Hayır hayır hayır. Pakistan medrese tedrisatlı, sakallı, ateşli Taliban taraftarlarının ülkesi.
Aslında Taliban ve türevlerini öne çıkaran şey İslami okullar değil, ayyuka çıkmış yolsuzluk. Cinnah’ın andığım konuşmasında öngörüyle işaret ettiği üzere, yolsuzluk ve rüşvet Pakistan’ın ‘demir yumruk’la ezmesi gereken bir tehdit. Cinnah yolsuzluğu ve kayırmacılığı ‘büyük kötülüklerimiz’ diye niteliyordu. Fakat kimse kulak asmadı. Hepsi, ama hepsi Batılı güçler tarafından desteklenen kukla meclisler, askeri diktatörlükler ve her devrin adamı olan yoz sivil yöneticiler el ele verip genç ülkemizin zenginliğinin çarçur edilmesine yol açtı.
Son bütçeyi ele alın; toplam 2.5 trilyon rupilik bir bütçe bu. 32 milyarı eğitime, 22 milyarı yüksek öğrenime ayrılıyor. Çok ahım şahım değil, fakat çok berbat da değil, diye düşünüyorsunuz. Ta ki şunu okuyana dek: 166 milyarı baraj inşasına; 262 milyarı federal bakanlıklara gidiyor; ve devlet başkanımızın merhume eşinin [Benazir Butto’nun] adının verildiği gelir desteği projesi çerçevesinde sıraya giren yoksul insanlara para yardımı olarak 70 milyar ayrılıyor. Siyasetçilerimiz bu projeleri sağlık ve eğitime yapılan harcamaya tercih ediyor, çünkü paraları oralardan hortumlamak daha kolay. Öyleyse medrese ve sağlık kampları kuran İslamcıların popülerliğinin azalmaması şaşırtıcı mı? Hayır değil. Velhasıl mesele İslamcıların cazip siyasi felsefeleri veya sakal uzatma yetenekleri değil, yolsuzluk.
Pakistan Taliban ve Kaide gibi dinci teröristlere para akıtıyor.
Fakat ABD’de de yapıyor bunu. Irak’taki Sünni milislere kim maaş ödüyor? Vaktiyle Afganistan’daki Taliban’a bile para yardımı yapan kimdi? Elbette Amerikalılar. Önce bana parasını kirli banka hesaplarında saklamayan tek bir ülke bulun, sonra oturup konuşalım.
Ne hukuk var, ne de düzen
İslam’ın sorunları gibi Pakistan’ın sorunları da saymakla bitmez. Fakat CNN onları tarif etmiyor. Bunlar ülkemdeki insanların çoğunun her gün yüz yüze geldiği sorunlar - içme suyuna ulaşamamak, artan pirinç fiyatları, insanların büyük çoğunluğunun okuma yazma bilmediği bir ortamda iş bulmaya çalışmak, adaletin, hukukun ve düzenin yokluğu.
Fakat ABD’nin insansız savaş uçakları köylere bomba yağdırırken ve terörle savaş konuşması pek seksi bir konuyken, kimse bu meselelerde kendisine otorite süsü vermek istemiyor. Nükleer silah sahibi ülkemizde ishalin hâlâ Taliban’dan daha fazla çocuğu öldürdüğünü unutmayalım. 21. asır Pakistan’ının sorunlarının düğüm noktası bu. (Britanya’da yayımlanan haftalık dergi, Pakistan’ın eski devlet başkanı Zülfikar Ali Butto’nun torunu, eski başbakan Benazir Butto’nun yeğeni, 15 Şubat 2010)
Kaynak: Radikal