Türkiye'nin İsraille arasının açılması yerleşimcilere darbe indiriyor.
Türkiye ve İsrail ilişkilerinde yakın zamanlarda yaşanan ekşime, Filistinli ailelerin Doğu Kudüs'teki yahudi yerleşimcilere karşı verdiği hukuk savaşına ivme kazandırıyor.

İsrail ordusunun ocak ayında Gazze Şeridine düzenlediği saldırıdan sonra Filistinli ailelerin avukatlarına Ankara'daki Osmanlı arşivlerine ilk kez erişim imkanı verildi ki yerleşimlerin ellerindeki tapu senetlerinin sahte olduğunu gösteren delil sağladığını söylüyorlar. Avukatlar, pazartesi günü bir İsrail mahkemesine bu belgeleri sundular; mahkemenin bu belgeleri birkaç hafta içerisinde değerlendirmesi bekleniyor. Avukatlar, sayıları 500'ü bulan Şeyh Cerrah mahallesi sâkinlerinin tahliye sürecinin durdurulacağı ümidini taşıyorlar.

Filistinli ailelerin Osmanlı arşivlerine erişebilmeleri, yerleşimciler ve İsrail hükümetiyle toprak mülkiyeti üzerinde hukuki ihtilaf yaşayan Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki Filistinlilerin de temyizini kolaylaştıran önemli bir yol ayrımının işareti olabilir.

Şeyh Cerrah sâkinlerinin içinde bulunduğu kötü duruma gösterilen ilgi geçen Kasım ayında Fevziye ve Muhammed el Kurd çiftinin mahkeme kararıyla evlerinden çıkartılması sonrasında zirve yaptı. Kronik hastalığı olan Muhammed el Kurd olaydan birkaç gün sonra vefat etti.

63 yaşındaki Fevziye el-Kurd ise eski evine yakın bir yerde çadır kurarak protesto eylemi başlattı. İsrail polisi çadırı altı kez parçaladı; Kudüs belediyesi ise bir dizi ceza kesme aşamasında. Fevziye el-Kurd ve diğer mahalle sâkinlerinin karşı karşıya kaldığı problem, Şeyh Cerrah mahallesini 19. yy'da satın aldığını söyleyen Sephardi Jewry Association'un yasal hak iddiasından kaynaklanıyor. Yerleşimci gruplar tüm mahalle sâkinlerini tahliye etmeyi, evleri yıkıp yerlerine 200 apartman dikmeyi ümit ediyorlar.

Eski Şehir ve kutsal mekanlara yakınlığından dolayı bu mahal, yerleşimci gruplar tarafından stratejik addediliyor. Yabancı diplomatlar, buna Amerikalı diplomatlar da dâhil, Filistinli ailelerin tahliyesini protesto ederek bu durumun iki devletli çözümün temelini baltaladığını söylemişlerdi.

Türk hükümetinin yardımı can alıcı zira yerleşimcilerin toprak mülkiyetiyle ilgili kayıt ve işlemlerin yapıldığıni ileri sürdükleri tarihte Filistin halen Osmanlı İmparatorluğunun bir parçasıydı.

Türkiye ve İsrail birkaç on yıldır yakın siyasi ve askeri müttefikler ve Ankara, işgal edilmiş topraklardaki toprak ihtilaflarına bulaşarak bağları zorlamaktan imtina ede gelmiştir. Ancak İsrail'in Gazze saldırısından sonra iki ülkenin arası açıldığından beri Türk hükümetinin siyasetinde bir geriye dönüş söz konusu olmuş gibi duruyor.

Türkiye başbakanı Recep tayyip Erdoğan, İsrailli muadili Ehud Olmert'i "yalancılık" ve "arkadan vurmakla" suçladı ve söylendiğine göre İsrail'in kendisine haber vermeden askeri operasyona başlamasına öfkelendi. Türkiye, saldırının gerçekleştiği zamanda İsrail ve Suriye arasında barış görüşmelerine aracılık ediyordu.

Erdoğan, Gazze saldırısının sona ermesinden günler sonra Dünya Ekonomi Forum'u toplantısında hiddetlenerek İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'i "öldürmeyi çok iyi bilmekle" suçladı. Şeyh Cerrah mahallesindeki aileler adına hareket eden avukatlara göre ilişkilerde yaşanan bu kriz, yasal mücadelelerinde Ankara'nın yardımını alma imkanını sundu. Hatem Ebu Ahmed adlı avukat "Türk yetkililere yaklaşırken artık havada büyük bir değişim olduğunu fark ettik" diyor. "Evvelden İsrail'in keyfini kaçırmaya cesaret etmez ve özür dileyerek niçin yardım edemediklerine dair mazeret beyan ederlerdi." Hatem Ebu Ahmed'in dediğine göre Kudüs'teki Türkiye konsolosluğuna ve Türkiye'nin Tel Aviv büyükelçiliğine başvurduktan aylar sonra ailelerin avukatları nihayet ocak ayında Ankara'ya davet edildi.

Ankara'daki yetkililer avukatların istediği belgeleri bularak yerleşimcilerin mülkiyet iddialarını temellendirdikleri belgelerin sahte olduğunu gösteren yazılı beyan verdiler. Yahudi grupların ellerinde bulunan tapu senetlerinin Osmanlı Arşivlerinde yapılan araştırmada tespit edilemediğini söyleyen Ebu Ahmed "Türk yetkililer, gelecekte de her ne zaman ihtiyacımız olursa bize yardımcı olacaklarını ve diğer davalarla ilgili benzer belgeleri bulmak için hazır olduklarını da söylediler. Aradığımız başka belge olup olmadığını bile sordular" diye ilave ediyor.

Kudüs Belediyesi, yeni bir yıkım kampanyası gözettiğinden dolayı kaydadeğer bir gelişmedir bu. Geçen hafta, Mahmud Abbas'ın sözcüsü Nabil Ebu Rudeyna, Kudüs'teki düzinelerce evin yıkım kararını "etnik temizlik" olarak nitelendirmişti. Filistinli hukukçu gruplar, Filistinli sahiplerinden toprakları almak için yerleşimcilerin sahte belgeler düzenlediklerini ve fakat ispatlama noktasında büyük zorluklar yaşadıklarını savunuyorlar.

Associated Press haber ajansı geçen yıl yerleşimcilerin Ramallah yakınlarında, üzerinde Migron adlı ileri karakolu inşa ettikleri ve 40'tan fazla yahudi ailenin yaşadığı topraklarla ilgili bir dümeni ortaya çıkarmıştı. Yerleşimcilerin ellerindeki belge, Abdullatif Sumarin adlı Filistinli sahibi tarafından 2004 yılında California'da imzalanmıştı her ne kadar aynı şahıs 1961 yılında vefat etmişse de. Şeyh Cerrah'ta yaşayan aileler 1948 savaşından sonra İsrail'in kurulduğu topraklardan ayrılmaya mecbur kaldıktan sonra şimdiki evlerinde yaşamaya başladılar. 1967'de İsrail işgaline uğrayana kadar Doğu Kudüs'ü elinde bulunduran Ürdün ve Birleşmş Milletler, ev inşa etmeleri için mültecilere arazi vermişti.Fevziye el Kurd, adalet yerini bulana kadar çadırda yaşayacağını söyleyerek ekliyor: "Ailem Talbiyelidir. Hakkıyla benim olan mülke dönüşüme izin verilmiyor ama bana ait olan ev bu yerleşimcilere veriliyor."

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın