Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos'taki tavrı, bazı İslam ülkelerinde medyaya pek yansımadı. Bütün dünyanın gündemine oturan bu harekete Batı'dan olumlu-olumsuz birçok tepki gelirken İslam dünyasındaki halk arasında da büyük bir coşkuyla karşılanmıştı. Bazı İslam ülkelerinin yönetimleri ve medyası ise bu konuya olmamış muamelesi yaptı. Bunun sebebi sadece Erdoğan'ın Hamas konusunda kendilerini çok zor durumda bırakan çıkışları değildi. İşin derinliklerinde çok daha farklı gerçekler yatıyor.
Ortadoğu'daki pek çok İslam ülkesinde denge, uyumsuzluk üzerine kuruludur. Yönetenlerle yönetilenler arasında çok büyük farklılıklar ve kavgalar vardır. Neredeyse bütün Ortadoğu ülkelerinde rejim krizleri yaşanır. Bu ülkelerde hep rejimi yıkmak istediği söylenen bir halk ve rejimin kimseciklere bırakılmaması gerektiğini savunan yöneticiler vardır. Bu ülkelerin en büyük gündemleri rejim meselesidir. Üretim, gelişme, refah, ilerleme gibi konular üzerine neredeyse hiç kafa yorulmaz. Sürekli toplumla kavga eden, onun tercih ettiği hayatı yaşamasına asla müsaade etmeyen ve kendi güvenlikleri için toplumu sürekli baskı altında tutan bu yöneticiler, belki bilerek belki bilmeyerek ülkedeki pozitif enerjinin berhava edilmesine sebep oluyor.
Ortadoğu'nun neredeyse bütün büyük ülke yöneticileri gücünü halktan almaz. Onların güçlerini yasladıkları çok daha farklı merkezler vardır. Bu konuda, sadece iki tane istisna mevcut. Birincisi Türkiye'deki AK Parti hükümeti ve onun başındaki Tayyip Erdoğan, ikincisi ise Filistin ve Hamas. Bu iki ülkeyi yönetenler gücünü sandıktan, dolayısıyla da toplumdan alıyor. Ortadoğu'nun genel yönetim stratejisi olan uyumsuzluğa, uymayan iki örnek öncelikle bölgedeki yönetimleri endişelendiriyor. Bu coğrafyada yöneticilerle toplumun uyum içinde bulunması, dünyadaki birçok akışın yönünü değiştirecek bir gelişme olacağı için doksan yıl önce Ortadoğu haritasını çizen ve uyumsuzluk stratejisine göre yöneticiler iktidara getirenlerin pek de hoşuna gitmeyecek bir durum. Ortadoğu, dünyanın en büyük yer altı zenginliklerine sahip olmakla birlikte, büyük yoksulluklarla mücadele ediyor. Petrol gelirleri küçük azınlıkların elinde ve bu küçük azınlıklar gelirlerinin büyük bölümünü Batı ülkelerinin ekonomilerine aktarıyor. Mesela Filistin'de bir çocuk beş dolara muhtaç iken, Manchester City gibi kulüpler için yüz milyonlarca dolar harcayabiliyorlar.
Türkiye, bölgenin en kritik ve en güçlü ülkesi. Yani uyumsuzluk stratejisinin en çok hayat bulması gereken ülkelerin başında yer alıyor. Ancak 2002 yılından beri AK Parti hükümeti işbaşında ve üstelik ikinci seçimlerde yüzde 47'lik bir oy ile yeniden iktidara geldi. Türkiye'deki toplum mühendisleri bu partiyi iktidardan uzaklaştırmak için 7 yıl içinde bir hayli oyun oynadı. Ülkeyi bir darbe sürecine hazırlamak için oynanan bütün oyunlarda Ergenekon Çetesi kullanıldı. Ortadoğu'daki bu genel fotoğrafa baktığınızda Türkiye'nin iliklerine kadar işleyen bu örgütün yerli bir organizasyon olduğunu düşünmek tam bir saflık olur. Yüzlerine istedikleri kadar ulusalcı maskesi takmış olsunlar, Ergenekon Çetesi yürürlükte olan Büyük Ortadoğu Projesi'nin uyumsuzluk yasası için faaliyetini sürdürüyor. Bu yasayı bir kere daha hatırlayalım; 'toplum ile yönetim sürekli uyumsuz olacak ve ülke bütün enerjisini rejim krizleri üzerine sarf edecek.' Bu bir komplo teorisi değildir. Sadece mevcut durumdan yola çıkarak yapılmış bir tespittir. Ortadoğu'daki yönetimlerin ve Batılı güç merkezlerinin Hamas'tan bu derece nefret etmelerinin altında, İsrail'e fırlatılan ve kimseye bir zararı dokunmayan roketler yatmıyor. Hamas'ın en büyük tehlikesi topluma dayalı bir yönetim olması. Hamas'ın şiddet yanlısı gibi bir görüntü vermesi onlar için çok önemli bir can simidi. Eğer Filistinliler asıl düşmanlarının 'şiddetle özdeşleşme' imajı olduğunu anlayıp ondan kararlılıkla uzaklaşırsa, Ortadoğu dengeleri yenilenebilir.
Ama asıl, demokratik bir Türkiye, Ortadoğu'daki bu kanlı çarkı ters yüz edebilir.
Zaman