Başçarşı, yüzyıllar öncesinde kalmış, gerçek olmayan bir masal şehri gibi... İnsan, yaşadığı çağı bildiği için burasının film çekmek amacıyla kurgulanmış bir plato olduğunu düşünüyor. "Avrupa'nın göbeğinde camilerin, mescitlerin, çeşmelerin, şadırvanların bulunduğu, beş vakit ezanın okunduğu böyle bir şehir gerçek olamaz." diyorsunuz kendi kendinize.

Eski zamandan kalmış bakırcılar, sobacılar, zenaatkârlar size 'burada misafir olmadığınızı' söylüyor adeta.

Sizi rüyanızdan acı bir çığlıkla uyandıran, ruhunuza çivi gibi saplanan şey ise sokak başlarındaki levhalar oluyor. 1992-1995 yılları arasında katliama uğramış bir milleti yeniden hatırlamanızı sağlıyor, hatta 'nasıl unutursun' diye size sitem ediyor o levhalar. Emina Karamustafgic, Nedzad Abdija, İsmet Asceric, Mediha Ömerovic ve daha binlercesi... Arka mahallelere gidince yaşları da yazıyor bu isimlerin. Safiya Muran daha 21 yaşındayken şehit olmuş, Adnan Balicevac da 21 yaşındaymış. Cemal Meta 20, Samir Sipahiç 19, Nermin Poturak 25 yaşında Sırp kurşunlarına hedef olurken küçük levhada isimleri kalmış. Vicdanlarda ince küçük bir yara açabilsinler diye... Kurşun yarası gibi küçük ama ruhu paramparça eden bir delik açılsın diye canlarını feda etmişler sanki...

Bu, Boşnakların tarihte maruz kaldığı ilk katliam değil tabiî ki! Hz. İsa'yı (as) Allah'ın kulu olarak kabul eden, Hz. Muhammed'i (sas) Müslüman olmadan da tanıyan Boşnakların ataları Begomiller, tarihin pek çok döneminde büyük katliamlara maruz kalmış. Katolik Kilisesi'nin ve bu mezhebe mensup kralların büyük zulmüne uğrayan Boşnaklar, kendilerini Hıristiyanlıktan çok Müslümanlığa daha yakın görmüş. Boşnakları bir Slav halkı gibi göstermek istemelerine rağmen onlar, tarih boyunca diğer Slav topluluklarından kendilerini ısrarla ayrı tutmuş. Slav halkları Ortodokslaşma ya da Katolikleşme eğilimi gösterirken Boşnaklar, Begomil inancını sürdürmeye devam etmişler. Ta ki Fatih Sultan Mehmet komutasındaki Osmanlı orduları buraya gelene kadar.

Fatih Sultan Mehmet'in Bosna'yı almasından sonra bu bölgede oluşturduğu müsamaha iklimi ve halkın inançlarının İslamiyet'le büyük benzerlikler göstermesi Boşnakların kitleler halinde Müslüman olmasına neden oldu. Boşnaklar Müslüman olduktan sonra Osmanlı'nın devlet yönetiminde çok büyük hizmetlerde bulundu. Hatta devletin bu bölgedeki sınır korumasını da Boşnaklar yaptı. Osmanlı'ya da hiçbir zaman isyan etmediler.

1878 yılında zor günler geçiren Osmanlı, bu toprakları terk etmek zorunda kaldı. Ancak onlar ahitlerinden hiç dönmediler. Müslümanlığı bir kimlik olarak ısrarla ve kararlılıkla sürdürmeye devam ettiler. Hatta Osmanlı'nın burayı terk etmesinden sonra gelen Avusturyalılar Boşnaklara üç seçenek sunmuş. "Ya İslamiyet'i terk edip Hıristiyanlığa geçersiniz, ya buraları terk edip gidersiniz, ya da hepinizi katledeceğiz." demişler. Bu olayı bana anlatan Saraybosnalı Boşnak, yıllar sonra Avusturyalılara şu cevabı veriyor: "Hâlâ Müslüman'ız, hâlâ yurdumuzu terk etmedik ve hâlâ burada yaşıyoruz."

Tekrar rüya âlemine dönüyorum. Camiden gelen ezan sesini dinleyerek, Moroçi Han'da Boşnak ya da Türk kahvesi (ikisi de aynı) içiyorum. Birazdan teravih başlayacak. Böyle bir tablonun var olmasını canı pahasına sağlayan (Emir, Nedzad, Safiya, Eminalardan oluşan) Boşnakları, bu kahraman milleti saygıyla selamlıyorum.


Kaynak: Zaman