Bu maskaralıklar yetti artık. İki devletli çözüm Binyamin Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetinin umurunda değil. Müzakere etme niyetine dair onca laf etmesine rağmen Netanyahu yaşayabilir bir Filistin devletinin kurulmasını istemiyor. İsrail hükümeti öze değil, sürece bakıyor - anlaşma yapmak yerine konuşup durmak istiyor.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın İsrail ziyaretinda alenen aşağılanmasın-dan iyi bir şey çıkacaksa, o da Netanya- hu’nun hedeflerine dair artan kuşkuların ortadan kalkması olacak. İsrail başbakanı kendisine dair soru işaretlerini temizledi.
ABD şimdi yaklaşımını yeniden ayarlamak durumunda. Başkan Barack Obama omuzlarını silkip umudu terk edebilir; ya da Beyaz Saray’ın İsrail’le Filistinliler arasındaki bir pazarlığın esaslı maddelerine yönelik görüşünü ortaya koyan kendi barış planını hazırlayarak ABD liderliğini tekrar devreye sokabilir.
Netanyahu’nun pozizyonu açık
Netanyahu’nun Obama yönetiminden yarım ağızla dilediği özrün niteliği her şeyi anlatıyordu. İsrail başbakanı, Biden’ın işgal altındaki Doğu Kudüs’te yeni konutlar inşa edileceği açıklamasının zamanlamasıyla zor durumda kalmasından dolayı üzgündü. Fakat yerleşimlerin genişletilmesini durdurmak gibi bir niyeti de yoktu. Bu uyuşmazlık, Batı Şeria’daki inşaatların kısmen dondurulmasından daha fazlasının yapılması isteğinin geçen yıl reddedilmesinin aynadaki aksi. Yerleşim politikası böylece Netanyahu’nun pozisyonunu da açık eder hale geldi: Arap toprağının, gönülsüz de olsa kabul ettiğini söylediği Filistin devletini neredeyse imkânsız kılacak biçimde sömürgeleştirilmesine devam.
Geçen yıl konuştuğum üst düzey bir Amerikalı yetkili Obama’nın bunu, Netanyahu’yla ilk çatışmasından sonra anladığını söylemişti. ABD başkanı sonrasında, gerek İsrail’in inatçılığını gerekse Filistinliler arasındaki bölünmeyi hafife aldığını açıkça kabul etti. Fakat Washington’da, bazı İsrailli yetkililerce kendisinden daha da sağcı koalisyon ortaklarının gönülsüz esiri diye nitelenen Netanyahu’nun değişebileceğine dair umutlar tükenmemişti. Ta ki son yaşananlara dek.
Özel Ortadoğu temsilcisi George Mitchell’ın çabalarının maruz kaldığı son haraket karşısında Obama, iki taraftan çekiştirilecektir.
Bazıları oyunu sertleştirip İsrail’e yardımı kesmesi gerektiğini söyleyecek; bazılarıysa durumu en az hasarla kurtarmak için bir formül araması gerektiğini.
Tutulacak yollardan biri, yaklaşık 20 yıl önce George H.W. Bush yönetiminin taktiklerini örnek almak olmalı. Yerleşimler konusunda benzer bir inatçılıkla karşı karşıya kalan dönemin ABD dışişleri bakanı James Baker, İsrail’e ‘barış konusunda ciddi’ olana dek Washington’u aramaya zahmet etmemesini söylemişti.
Ancak karşı basınçlar da var. Obama sağlık reformunu Kongre’den geçirmeye çalışıyor. Ara seçimler yaklaşıyor ve Washington’daki İsrail yanlısı lobi Netanyahu’nun arkasında saf tutuyor.
Yönetimdeki sesler, Obama’nın kulağına ortalığı yatıştırmasının daha iyi olacağını fısıldayacaktır. Hillary Clinton’ın tepkisinde her iki yaklaşımın unsurlarını görebilirsiniz. Dışişleri bakanı başta Biden’ın küçük düşürülmesine sert tepki verdi.
Kısa süre sonra farklılıklara rağmen, iki ülke arasındaki sarsılmaz bağ olduğunu vurgulamaktaydı. İki tutumun birbirini dışlaması elbette ki gerekmiyor. Ancak Clinton’ın sözleri ABD’nin pozisyonundaki kalıcı gerilimi gösteriyor. İhtiyaç duyulan şey daha cesur bir Amerikan stratejisi, yani ilişkinin dost veya düşman arasındaki yanlış koşutluktan kaçınacak biçimde değerlendirilmesi.
Obama Netahyahu’dan ipucu almalı. İsrail başbakanı geçen hafta iki ülkenin önemli karşılıklı menfaatleri bulunduğunu, fakat ‘İsrail devletinin hayati çıkarları’ doğrultusunda hareket etmek zorunda olduğunu söyledi. Elbette öyle. Obama da aynısını söylemeli: Yönetimi İsrail devletinin güvenliğine bağlılığını sürdürse de, birincil sorumluluğu ABD’nin menfaatlerini gözetmek. İsrail’in uzlaşmazlığı ABD menfaatlerini tehdit ediyor. Netanyahu’nun politikalarının, ABD’nin güvenliği için hayati önem taşıyan bir bölgedeki nüfuzuna zarar verdiği uzun zamandır ortada. Üst rütbeli Amerikalı komutanlar, bir süredir kendi aralarında kabul ettiklerini artık alenen dile getiriyor. General David Petraeus geçen hafta Kongre’ye ABD’nin İsrail’i kayırmasının bölgede Amerikan karşıtlığını tahrik ettiği görüşünü iletti. ABD böyle yaparak askerlerini ve sivilleri tehlikeye atıyor. Bu ABD’nin İsrail’i cezalandırmaya çalışması gerektiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, Obama Netanyahu’yla farklılıkları ve bilhassa da yerleşimlerin genişlemesi nedeniyle Amerika’nın menfaatlerinin maruz kaldığı tehditler konusunda açık olmalı.
Diplomatik tecride sürükleniyor
İsrail’in güvenliğine sarsılmaz bağlılık, artık ABD’nin BM’de İsrail’e otomatik destek vermesi olarak algılanamaz. Yapıl-ması gereken, ABD çıkarlarına ve uzun vadede bölgede barışa daha iyi hizmet edecek şeyin adil bir yaklaşım olduğunun Washington’da açıkça kabul edilmesi.
Netanyahu İsrail’i diplomatik tecride sürüklüyor. Hem ABD hem Avrupa’daki dostane yetkililerin ve siyasetçilerin bir İsrail hükümeti hakkında bu kadar ağır konuştuğu bir dönem hatırlamıyorum. Geçenlerde konuştuğum ateşli bir İsrail destekçisi dışişleri bakanı, Netanyahu’nun İsrail’in kredisini tamamen tüketmekte olduğunu söyledi.
Obama açıksözlüğünün de ötesine geçmeli. ABD başkanı adil bir barış anlaşmasının temel parametrelerini ortaya koymalı. Bu şartlar hem İsrail’e hem Filistinlilere, devam edecek müzakerelerin başlangıç noktası mahiyetinde sunulmalı. Uluslararası toplumun desteğini almak için eş zamanlı olarak BM Güvenlik Konseyi’ne de iletilmeli.
Filistinliler sınanmalı
Parametreleri herkes biliyor: Müzakere edilen toprak takaslarına dayalı olarak 1967 sınırları dahilinde bir Filistin devleti kurulması, Kudüs’ün ortak başkent olması, İsrail’in güvenliğinin uluslararası olarak garanti edilmesi ve Filistinlilerin dönüş hakkı üzerinde uzlaşılmış kısıtlamalar. Fakat tam da bunların başkanın girişimiyle masaya konması, ABD’nin bölgedeki liderliğini yeniden tesis edecektir.
İsrail’in dostları bana, Netanyahu’nun inatçılığına odaklanmanın Filistinlilerin, hepsinden çok da Hamas’ın sorumluluktan kaçmasına imkân vereceğini söylüyor. Haklı oldukları bir nokta var. Bölünmüş bir Filistin tarafının barış iradesine sahip olup olmadığı belirsiz. Fakat mesele de bu: Filistin’in niyetinin sınanması gerekiyor.
Netanyahu hükümeti, zaten zayıf olan iki devletli çözüm şansını hızla tüketiyor. Yerleşimlerin genişlemesi zor olanı kısa süre içinde imkânsıza dönüştürecek.
Obama barış hedefi doğrultusunda ilerlemek için son bir şansa sahip olabilir.
Bu şansı kaçırmamak için kendi planını ortaya koymalı. (18 Mart 2010)
Kaynak: Radikal