İsrail’in son zamanlarda attığı bazı adımlarla Filistin Otoritesini cezalandırmasının ve Batı Şeria’yı elinde daha sıkı tutmasının muhtemel neticeleri karşısında sıkıntı duyan bir dizi isim, İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu’nun gidişatı değiştirmesi amacıyla üzerinde gerçek baskı kurması için Başkan Obama’yı zorluyorlar.
Netanyahu hükümetinin Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da 3.000 yeni inşaat yapılacağını, E1 olarak bilinen, Batı Şeria’nın kuzey ve güney alanlarını birbirine bağlayan gelişmemiş bölgenin kalkınma planının hızlandırılacağını duyurması, Filistinlileri ve Amerikan yönetimini zarar verici şekilde kışkırtmak olarak değerlendiriliyor. APN adlı Yahudi barış grubunun başkanı Debra DeLee “E1’deki inşaatın, müstakbel Filistin devletinin yaşayabilmesi için gereken bütünlüğü imkânsızlaştırdığını, Doğu Kudüs’le bağlantısını kestiğini” açıkladı. “Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde yaşayabilir bir Filistin devleti olmadığı takdirde İsrail iki uluslu bir devlet olmaya mahkûmdur; Siyonist İsrail vizyonunun yani Yahudi ve demokratik bir İsrail devleti vizyonunun sonudur bu” diye ekleyerek Obama’ya “Netanyahu’ya müdahale etmeye ve İsrail hükümetinin bu karardan vazgeçmesini talep etmeye” çağırdı. DeLee, başkanı bu İsrail liderine karşı daha güçlü bir duruş sergilemeye zorlayan seslerden biri; Netanyahu ise BM Genel Kurulu’ndaki başarılı oylamaya misilleme olarak Filistin Otoritesine çok ihtiyaç duyduğu 100 milyon dolarlık vergi gelirini göndermedi.
İngiltere, Fransa, İspanya, Danimarka ve İsveç gibi Avrupa ülkelerinin aksine ABD, Filistin Otoritesi’nin diplomatik terfisine karşı oy kullandı (188 ülkeden Amerika dâhil sadece dokuzu karşı oy kullandı) ve İsrail’in hareketlerini resmen protesto etmedi.
Amerikan yönetiminin İsrail’in ilanlarına başlarda verdiği tepkinin sesi nispeten kısıldı. Beyaz Saray barış müzakerelerine başlama amacına aykırı hareketler diyerek İsrail liderlerini tektaraflı kararları gözden geçirmeye davet etti sadece. Aradan üç gün sonra, Dışişleri Bakanlığı bir demeç yayınlayarak E1 bölgesindeki inşaatları “iki devletli çözüme ulaşma çabalarını baltalayıcı” diye nitelendirdi. Obama ise bu meselede suskun.
Amerikan tepkisindeki nispi yumuşaklılık, başkanın İsrail liderini yeni bir çabayla barış görüşmelerine götürme niyetinin olmadığını telkin etti. Obama bu yılın muallaktaki seçim sonuçlarına teslim olmadan evvel, başkanlığının ilk 18 ayı boyunca bu amaç doğrultusunda bahse değer ciddiyetle çaba sarfetmişti.
İsrail lobisinin Kongre’nin her iki kanadındaki gücüne bakınca, Obama, başkanlığının ikinci döneminde Netanyahu’yla - gelecek ay yapılacak meclis seçimlerinde kazanması bekleniyor – ve onun Amerika’daki destekçileriyle daha yaralayıcı bir kavgadan sakınmak istiyor olabilir. Bunun yerine, ülke içi önceliklere odaklanabilir, Amerika’nın Büyük Ortadoğu’daki ayak izlerini azaltıp Asya-Pasifik bölgesine eksen değiştirmeyi hızlandırabilir.
Ama gene de Obama ve İsrail lideri arasında pek sevgi yok; Netanyahu, Obama’nın Cumhuriyetçi rakibi Mitt Romney’i seçim kampanyaları sırasında alenen desteklemişti. Geçen hafta önde gelen İsraillilerin ve buradaki destekçilerinin Brookings Saban Center’de yaptıkları kapalı bir toplantıda bu husumet yüzeye vurdu; Obama’yla yakınlığı süren eski Beyaz Saray sözcüsü Rahm Emanuel’in Netanyahu’yu başkana defalarca ihanet etmekle suçladığı söyleniyor.
Şu an Şikago belediye başkanı olan Emanuel, Gazze’de Hamas’a karşı yapılan kısa savaşta Washington’ın desteği ve BM’deki gözlemci statü verilen oylamadaki muhalefeti karşısında, İsrail’in Filistin Otoritesine karşı son hareketlerini incitici olarak nitelendirdi.
Bazıları başkanın bu ay sonunda daha acil bir işi, mâli uçurumu hallettikten sonra gelecek yılki bütçe açığı üzerinde durup yeni bir dış politika takımını kurana dek harekete geçmeyi beklemeye aldığına inanıyor. George W.Bush’un Ortadoğu yaveri ve Netanyahu’nun sağlam savunucusu Elliot Abrams gibi diğerleri ise Obama’nın ikili oynadığına, Amerika’nın İsrail’den duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirmediğine ama öte yanda Avrupalı müttefikleri geçen hafta BM’de olduğu gibi İsrail’le araya mesafe koymaya yüreklendirdiğine inanıyorlar.
Yahudi devletinin hareketlerini dünya forumlarında uzun zamandır savunmuş olan Almanya’nın oylamada çekimser kalması haberlere göre şok edici oldu. BM’deki oylamada yalnızları oynayan “hayır” sütununda Amerika’yla yer alan tek Avrupa devleti, Çek Cumhuriyeti olmuştu. Abrams, National Review Online’da çıkan yazısında “Netanyahu koalisyonunun Avrupa veya ABD’yle iyi geçinemediği hissi, Netanyahu’nun seçmenlerini yaralayabilir – ki tüm bir çabanın gerçek amacı belki de budur” dedi.
Böyle bir strateji meyvesini verebilirse de Amerika’nın İsrail liderliğine karşı daha iddialı taktikler izlemesinde riskin fazla olduğunda ısrar edenler de var özellikle de İsrail liderliği gitgide sağa kaydığından dolayı. Arap Uyanışı ve siyasi İslam’ın yükselişi ışığında hassaten doğrudur bu. Emekli büyükelçi Chas Freeman geçenlerdeki bir toplantıda “açık temayül, daha fazla dindarlık ve Filistin davasıyla daha fazla özdeşleşme yönündedir” diye kaydetti ve İsrail’in Kasım ayı ortasında Gazze’ye düzenlediği saldırının “İsrail’in birlikte yaşanması imkânsız bir düşman olduğu yönündeki bölgesel görüşü desteklediğini” ve İsrail’in toprak gaspının iki devletli çözümü gitgide imkânsızlaştırdığını savundu.
Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski ise Obama’nın Kongre’deki lobinin elinden inisiyatifi alması gerektiğini savunarak “Obama ulusal çıkarlar adına metin duracaksa” Kongre’deki muhalefetin üstesinden gelebilir dedi. Geçen hafta BM’de yapılan oylamanın “ Amerika’nın bugün ahlâken sorun yaratan, uzun vadede ise yanıcı bir meseleyle başa çıkma kabiliyetine duyulan küresel saygıda çarpıcı bir düşüşün en alt noktasını göstermektedir” diye kaydetti. Harekete geçme fırsatı, ikinci başkanlığının ilk yılında olacaktır diye de ekledi.
2000-2005 arasında Ulusal İstihbarat’ta Ortadoğu yetkilisi olarak da çalışmış olan CIA analisti Paul Pillar nationalinterest.org’taki blogunda Obama’yı Netanyahu’ya tıpkı bütçe konusunda Kongre’deki Cumhuriyetçilere yaptığı gibi “mesajını seçim kampanyası tarzında tüm ülkeye yöneltme” çağrısı yaptı: “Kongre üyelerine karşı ülkeye gitmesi, muhalefet partisinin ancak siyasi güç dilinden anladığını takdir etmektir. Obama’nın Netanyahu’yla İsrail hakkında da benzer hükümlere varmasını haklı kılan acılı ve hayal kırıklığı yaratmış tecrübeleri de var. İsrail politikası tıpkı bütçe gibi bir iç mesele olmuştur hassaten de İsrail başbakanının Amerikan seçimlerine müdahalesi ışığında” diye kaydetti. Saban Center’dan Shibley Tekhami’nin yürüttüğü bir araştırmanın sonuçlarına da yer veriyor Pillar: İsrailli Yahudi seçmenlerin yüzde 62’si Obama hakkında olumlu kanaate sahip. Dolayısıyla da Obama’nın orada cazibesini kullanmasının getirileri olabilecektir.
Kaynak: Atimes
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı