ABD Başkanı Barack Obama BM Genel Kurulu'nda dünyanın onyıllardır duymayı beklediği bir konuşma yaptı. O kürsüye çıkan diğer başkanlar da birçok benzer siyasi değerlendirmelerde bulunmuştu. Bazıları uluslararası toplum içinde daha iyi ortaklar olma arzusundan dem vurmuştu. Kimisi Obama'nın vurguladığı sorunları ortaya koymuştu. Benzer bir şevkle ve güçle konuşanlar da eksik olmamıştı.

Fakat bir bütün olarak ele alındığında Obama'nınki, coşkusu ve öncelikleri bakımından yakın tarihte bir ABD başkanının uluslararası toplumun görüşleriyle en yakın düştüğü konuşmaydı. Obama'nın BM'nin merkezi rolüne ve güçlendirilmesine hakikaten inandığı açık. Çok taraflılığa canı gönülden inanıyor. Uluslararası hukukun sınırları ve temel hedefleri dahilinde samimiyetle ortaklık ve çözüm aradığı anlaşılıyor. Kürsüde güçlü bir görüntü verdi ve çeşitli görüşler doğrultusunda bir açıklık hissiyatı yarattı. Belirli Amerikan çıkarlarını saydı ve bunların kendisinin en önemli öncelikleri olduğunu tekrarladı, fakat uluslararası kaygılara hassasiyet gösteren tarzda kendi güç yolunu açacak bir mesaj da gönderdi.

Seçmen kitlesi ayran gönüllü
Roosevelt'in 'insan toplumu' fikrini Obama'dan daha güçlü kucaklayan bir başka başkan hatırlamıyorum. Önüne koyduğu hedeflerin (Ortadoğu'ya barış getirmek, iklim değişikliğiyle mücadele için etkin adımlar atmak, dünya ekonomisini herkes için yeni fırsatlar doğuracak biçimde sağlığına kavuşturmak, dünyanın nükleer cephaneliğini azaltmak vs.) birçoğunun şu an için birer arzudan ibaret olduğunu düşünmek kolay. Fakat Obama ve yönetiminin göreve geldikten sadece dokuz ay sonra bu hedeflerin her birinin peşine aktif biçimde düştüğünü söylemek de hakkaniyetin gereği. Tarih bir göstergeyse, dünya vatandaşlarının muhtemelen görüp görebileceği en iyi ABD başkanıyla karşı karşıyayız.

Bugün belki Obama'nın temel mesajına kulak vermenin de tam zamanı. Başkan şöyle diyordu: "Beni yanlış anlamayın: Bu tek başına Amerika'nın uğraşı olamaz. Amerika'yı sürekli dünyada tek başına davranmakla suçlayanlar, şimdi öylece kenarda durup Amerika'nın dünyanın sorunlarını tek başına çözmesini bekleyemez."

Tercümesi: "Benden duyduklarınız hoşunuza gidiyor olabilir, fakat ben sadece ABD Başkanı'yım. Bu kötü bir meslek değil ve dünyanın en güçlü ülkesinin lideri olduğum için dünyanın en güçlü adamı olduğum neredeyse muhakkak ama siz benim kapasitelerimin yanında sınırlarımı de görmedikçe bir yere varamayacağız." Bir yanıyla bunlar şu anlama geliyor: Obama sadece tek bir ülkenin lideri ve dünya Amerika'nın 'hegemon' değil ortak olmasını istiyorsa, gerçek ağırlığının ne olduğunu ölçmeye başlamak zorunda.

Bununla birlikte bugün BM sıralarında oturanların veya dünyada konuşmayı dinleyenlerin birçoğu, Obama'nın verdiği bir başka üstü kapalı mesajı kaçırıyor olabilir. Obama BM kürsüsünde bir devlet adamı gibi görünse de ve söylemi üst düzeyde olsa da, yine de Amerikan halkının görevlendirdiği bir yetkiliden ibaret ve son derece sıkı bir kuvvetler ayrılığı sistemi içinde çalışıyor. (Bu, asıl meseleyi ifade etmenin kibar şekli. Şöyle de denebilir: Obama'nın ensesinde Kongre diye bir boza pişiyor, arapsaçından farksız bir siyasi iklimde ve birçok hayati konuda doğru düzgün bilgilendirilmeyen ayran gönüllü bir seçmen kitlesinin karşısında iş görüyor.)

Obama'nın bugün ele aldığı çok çeşitli bir dizi konuda (küresel ekonomi politikasından iklime, silahsızlanmadan bizzat BM'nin rolüne) kendi ülkesinin desteğini alması, dünyanın kalanını peşine takılmaya ikna edebilmesinden daha zor olabilir. Tam tersine, kilit önem taşıyan meselelerdeki görüşleri dünyanın kalanıyla uyuşurken, birçok Amerikalı tarafından lanetlenebilir.

Bunun bir sonucu olarak Obama kendi ülkesine bazı meseleleri kabul ettirebilmek için uluslarararası toplumun yardımına ihtiyaç duyacak. Kısacası: Bazı erken uluslararası başarılar kazanılmazsa, dünya bu yeni dönemin dış politikada verdiği sözlerin hızla buharlaştığına tanık olabilir. Bu yabancı liderlerin idrak etmekte zorlanacağı bir ders. Söz konusu liderlerin ABD'den, Kongre'yi o veya bu şeyi 'yapmaya' sevk etmesini istediği çok sayıda toplantıya katılmışlığım var. Bazıları bizim sistemimizin nasıl işlediğini hiç anlayamıyor veya anlayamayacak.

Kendisi de şaşırıyor
Bu Obama'nın idrak etmekte daha da zorlandığı bir ders. Obama'nın sadık yandaşı olan üst düzey bir Beyaz Saray yetkilisine, seçimi kazanmalarından bu yana öğrendikleri en acı dersin ne olduğunu sordum. Bir an düşünüp şöyle cevap verdi: "Obama seçim kampanyası yürütürken Washington'dan iki sene uzak kaldı. Bu kentin kültürüyle kapışmanın ve bu kültürü değiştirmenin ne kadar zor olduğunu görmek sanırım Obama için en büyük sürpriz oldu."

Obama kadar zeki bir adam için bu kültürü idrak etmek böylesine zorsa, dünya için ne kadar zor olduğunu varın düşünün. Fakat Obama'nın sarf ettiği sözlerden heyecan duyanlar, o sözleri gerçekten idrak etmeli. O ortak vizyon alanlarından bazılarında başarı elde etmesi için Obama'ya yardım etmeye çalışmazlarsa, Beyaz Saray'da muhtemelen uzun bir süre daha iyi bir ortak bulamayacaklarını anlamak zorundalar. (23 Eylül 2009)

Kaynak: Radikal