Afganistan'daki son gelişmeler, Barack Obama yönetiminin ne yaptığını bildiği konusunda güven telkin etmiyor. ABD yönetiminin mevcut Afgan stratejisini bir an önce gözden geçirmesi gerekiyor, ilk gözden geçirmenin üzerinden pek fazla zaman geçmemiş olması iyice rahatsız edici olsa da...
Afganistan'da 20 Ağustos'ta yapılan seçimin alenen hileli olması ABD stratejisine ciddi bir darbe vurdu ve yarı yolda bir politika tashihinin gündeme alınması ihtiyacı doğurdu. Bununla birlikte, hileli seçimden belki de daha da endişe verici olan şu: ABD yönetimi bu seçimin nispeten doğru düzgün bir işe yarayabileceğine inanmış görünüyor. Elbette seçim uzun süre önce planlan-mıştı ve ertelemek siyasi açıdan kolay değildi. Fakat seçim tarihinin belirlendiği günden bu yana Afganistan'daki hayat da kökten değişmişti ve bu ABD'nin yabana atmaması gereken bir şeydi.
Yüz milyonlarca dolar harcandı
Anlaşılan ABD yönetimi seçimin meşru, mantıklı işleyen, ulusal bir Afgan devleti yaratma çabasında belirleyici bir dönüm noktası olacağını ve kamuoyunu Afganistan'daki çabaların rayında gittiğine inandıracağını sanıyordu. ABD, müttefikleri ve BM, seçimin 'özgür ve adil' değilse bile hazmedilebilir olmasını sağlamak için kılı kırk yaran planlar yaptı ve yüz milyonlarca dolar harcadı.
Aşırı istikrarsız ve savaşla yıkılmış bölgelerde seçimler daima sonu belirsiz bir iştir. Sonuçlar siyasi meşruiyeti tesis etmek konusunda bir dönüm noktası olabilir - ya da kötü bir durumu dondurabilir veya kötü yöneticiler üretebilir. Şurası açık ki, Afganistan ulusal çapta meşru bir seçim düzenleyecek konumda değildi. 2004'teki seçim de kusurluydu, fakat en azından düzenlendiği koşullar daha iyiydi, çünkü Taliban büyük oranda ülkeden atılmıştı.
Beş yıl sonra askeri durum vahim biçimde bozulmuştu ve ABD Devlet Başkanı Hamid Karzai'nin hükümetini, böyle bir senaryoda nasıl davranacağını kestirebilecek kadar uzun zamandır tanıyordu. Amerika'nın seçim tutkusu ve Afganistan hükümetinin meşruiyetini kanıtlamak, yeni bir Ameri-kan dinamizmi sergilemek ve vakti çok- tan geçmiş yasal takvimleri hayata geçir-mek bakımından 'başarısını' kanıtlamak konusundaki aceleciliği, bir kez daha kötü sonuçlar doğurdu. ABD şimdi ya bu so-nuçlarla yaşamak ya da sonuçları tersine çevirmek, dahası bu noktada hangisinin Afganistan için daha iyi olacağını düşündüğüne bağlı olarak, elini çabuk tutmak zorunda. Şu sevimsiz soruyu sormak mümkün: Eğer yönetiminin Afgan sahnesini okuma yeteneği bu örnekte bile böylesine azsa, daha genel anlamda ulus inşa çabalarının daha iyi sonuçlar vereceğine niye güvenelim?
Buradan da temel bir stratejik soruya geliyoruz: 1980'lerdeki işgalci Rus birliklerinden sayıca olmasa bile askeri olarak çok daha kuvvetli konumdaki ABD güçleri 30 bin küsur dağınık militanla başa çıkmakta neden bu kadar zorlanıyor? Evet, Taliban'ın Pakistan'da sığınağı var - fakat Sovyetler'le savaşan bir önceki kuşağın da vardı. Ve Taliban, Amerikalıların ve Suudilerin vaktiyle mücahitlere Sovyetleri ülkeden kovmaları için gönderdiği milyarlarca dolara ve daha iyi silahlara da sahip değil. Afgan lider Necibullah, CIA'in Sovyetler gittikten sonra bir gün bile hayatta kalamayacağı tahminine karşın, ciddi miktardaki isyancı güçlerin kontrolü altındaki sayısız bölgeyi (Kabil dahil) ele geçirmesini, üstelik Sovyetler kendisini öylece bırakıp gitmişken, nasıl üç yıl boyu engelleyebildi? Bu arada ABD saflarında savaşan, önemli bir kısmı (bazıları Necibullah hesabına) ömürleri boyu savaşçılık yapan sayısız Afgan savaşçı, yıllar sürecek ABD eğitimine ihtiyaç duyuyor görünüyor - hem de sayıları Taliban'ın çok üzerinde. Şurası kesin ki, ABD bir devlet kurmaya ve ardında bir şeyler bırakmaya çalışıyor; bu da isyana yönelik bütün askeri çabaların doğasını çok daha içinden çıkılmaz hale getiriyor.
Bush'a kıyasla bile iç açıcı değil
Afganistan'da geçen yıl yaşanan gelişmeler, Bush yönetiminin Obama'ya bıraktığı vaziyetin inanılmaz derecede vahim olduğu göz önüne alınsa bile, hiç iç açıcı değil. Eğer çuvallayan seçim bir göstergeyse, ABD Afganistan'a naif bir 'en iyi ben bilirim' tavrıyla ve mekanik bir perspektifle yaklaşıyor demektir. Bu da genişletilen askeri ve siyasi çabalar açısından pek hayra âlamet bir durum değil. Obama'nın stratejik gözden geçirmesi, Afganistan'ın gerçeklerine daha iyi hitap eden uzun vadeli, sürdürülebilir bir politika ortaya koymak bakımından başka bir fırsat sunuyor. (Morton Abramowitz 1989-91 arasında ABD'nin Türkiye büyükelçiliğini yürüttü, 8 Ekim 2009)
Radikal