AB güvenilirliğini korumak için Türkiye'ye bütün üye adaylarıyla aynı şekilde davranıp her müzakere başlığında ilerlemeli. Süreç öyle uzun zaman alacak ki, belki de en ateşli Türkiye karşıtları ileride görevde olmayacak.

Foreign Policy: Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun 7 Eylül'de yayımladığı 'Kısırdöngüyü Kırmak' başlıklı raporunu ele alırken Avrupalı liderlere verdiğiniz ana mesaj nedir?

Martti Ahtisaari: Biz hiçbir özel kayırma istemiyoruz, bizim istediğimiz Türkiye'ye de sözgelimi benim ülkem [Finlandiya] üyelik başvurusu yaptığında nasıl muamele gördüyse öyle muamele edilmesi. Türkiye'nin faydalı bir AB üyesi olacağına inanıyoruz. AB'nin bütün diğer kurumlarının ve transatlantik kuruluşların üyesi olarak Türkiye'nin AB bağlamında da önemli bir rol oynayacağını düşünüyoruz. Müzakereleri başlatmazsak, Türkiye'ye farklı muamele ediyoruz demektir. Bu da güvenilirliğimizi tehlikeye atar.

Temelde iki şey söylüyoruz: Üyelik müzakerelerindeki bütün başlıkları ilerletelim, hiçbirini bloke etmeyelim. İkincisi, lütfen şu an tam üyelik dışında hiçbir seçenekten söz etmeyelim. Neticede parlamentoların onay vermek zorunda olduğu ulusal bir karar alım süreci söz konusu, öyleyse ilerleyelim. Ve süreç öyle uzun zaman alacak ki, en ateşli eleştirileri yöneltenlerin bazıları belki de artık görevde olmayacak.

Bu meseleyle ilgili AB üyelerine yönelttiğiniz başlıca eleştiri nedir?
Türkiye'ye diğer aday ülkeler gibi muamele etmiyoruz. Ve bu bizim dürüst bir biçimde işaret etmek istediğimiz bir durum; biz, bunun AB için iyi olmadığını çünkü güvenilir bir ortak olarak AB'ye zarar verdiğini söylüyoruz. Derdimiz müzakerelerin sonucunu öngörmek değil, Türkiye'ye adil davranılması.

Türkiye kendi payına müzakerelerin hangi noktasında eksik kalıyor?
Türkiye 2005'e dek reformlar konusunda son derece aktifti; tahmin ettiğimiz bir yığın siyasi mesele vardı. Reform sürecini tekrar başlatmalılar. Anayasa umduğumuz düzeyde reformdan geçirilmiş değil henüz, bazı ihlaller sürüyor ve geniş çaplı reform hâlâ bekliyor.

Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkışta Müslüman ve göçmen karşıtı önyargıların da payı olduğu hissiyatı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Avrupa'da ülkelerimize gelen göçmenleri entegre etmek konusunda çok başarılı olmadığımız bir gerçek ve bazı durumlarda bunun acısını da çekiyoruz. Bakın, ben Türklerin Avrupa'ya akın edeceğini hiç sanmıyorum, çünkü Türkiye (geçen yıl dışında) yıllık yüzde 7 büyüme oranına sahip bir ülke. Dış yatırım Türkiye'ye olumlu bakıyor ve Türk firmaları bölgenin bütününde Avrupa ülkelerine yardımcı olabilir. Kendi ülkelerinde fırsatlara sahip olursa insanların ülkelerinden ayrılacağını sanmıyorum.

Bir toplumdaki başka hastalıklar için Türkiye'yi bir bahane olarak ortaya atmanın hiç lüzumu yok. Eğer Avrupa'daki göçmen topluluklarıyla sorunlar yaşanıyorsa, bu Türkiye aleyhinde kullanılmamalı.

Kıbrıs'taki donmuş ihtilaf Türkiye-AB müzakerelerinde nasıl bir rol oynuyor?
Bu mesele Türkiye'nin üye olmasını engellemez. Küresel bir aktör olarak AB'nin güvenilirliğini zedelemesi beni daha fazla kaygılandırıyor, kendi kıtamızdaki sorunları bile çözemiyorsak kim bize güvenecek? Sırf Kıbrıs Türk tarafında gelecek yıl seçimler yapılacak olması olgusu bile, bu fırsatı kullanmamız gerektiği anlamına geliyor.

Zira söz konusu seçimlerde farklı isimler ortaya çıkabilir ve bu da işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir.

Türkiye'nin AB üyeliği sürecinin ilerlemesine yardım etmek açısından ABD yönetimi ne yapmalı veya yapabilir?

Çok fazla konuşmayarak yardımcı olabilirler. Hangi yönetim başa geçerse geçsin ABD'nin bu konudaki tutumu daima açık oldu: ABD Türkiye'nin AB üyeliğini memnuniyetle karşılayacaktır. Belki de en etkili yol kendini orta yere atmak değil, sessiz destek vermek. Çünkü çok ortada olursanız Avrupa'da tepki almaya başlayabilirsiniz, insanlar ABD hakkında 'bize komşusunun evini satıyor' diyebilirler.

Türkiye'nin Suriye ve İran gibi hasım ülkelerle ilişkileri sizce endişe verici mi?
Ben bunu faydalı görüyorum, çünkü diyalog kurmamız gerektiğine canı gönülden inanıyorum. Belli hareketler veya ülkeler uluslararası diyalogtan ne zaman dışlanır, ben o zaman endişe ederim, çünkü o zaman bunlar üzerinde etkili olabilmenin hiçbir yolu kalmaz. Hiçbir ülkenin politikaları ebedi değildir; politikalar değişir. İnsanlar yaşlanıyor ve yeni bir nesil iktidara geliyor. Bir hükümet bir yıl içinde farklı bir çehre kazanabilir. Onlarla konuşmazsanız onları etkileyemez-siniz de. (Eski Finlandiya devlet başkanı, Nobel Barış Ödülü sahibi, Türkiye'nin AB üyeliği sürecini her yönüyle araştırmak için 2004'te kurulan Bağımsız Türkiye Komisyonu'nun Başkanı, 23 Eylül 2009)

Kaynak: Radikal