Saadet Partisi’nde beklenen oldu ve Numan Kurtulmuş, yeni bir siyasi hareket için yollarını ayırdı. Bundan sonra ne olur sorusuna sağlıklı cevap bulabilmek için, olup biteni yeniden değerlendirmek doğru bir yöntem olacak.
Bu konuda ne zaman yazı yazsam, şöyle bir tepki yağmuruyla karşılaşıyorum. Neden Milli Görüş’e ve onun lideri Erbakan’a saygı göstermiyorsun? Onları dinlesen ve olup biteni farklı boyutlarıyla öğrensen, düşüncelerin değişebilir.
Adabıyla olmak kaydıyla, bu yöndeki her tepkiye ve eleştiriye saygı duyuyorum. Hiçbir siyasi hareketin mensubuna ya da liderine saygısızlık gibi bir tavrım da olamaz. Hele içinde yetişip büyüdüğüm bir siyasi hareket için böyle bir duruş sergilemem sözkonusu bile değil.
İki noktaya dikkat çekmeye çalışıyorum. Birincisi, siyasi hayatımızın en önemli ve velud hareketinin geldiği noktayı soğukkanlı biçimde resmetmek. İkincisi, bundan sonra nereye gideceği ve hangi aşamalardan geçeceği üzerinde öngörüde bulunmak.
Hepsi bu.
***
Uzun yıllardır gazeteci olarak Milli Görüş hareketini, peş peşe kurulan ve kapatılan siyasi partilerini, yaşanan yol ayrımlarını, çekişmeleri, çatışmaları yakından izliyorum. 1999 itibarıyla hareket içinde yaşanan gelenekçi-yenilikçi ayrışmasını kitaplaştırdım. O dönem AK Parti’yi kuran kadroyu, uluslararası ilişkilerin sonucu olarak değerlendirmem, özellikle Milli Görüş içindeki ak saçlı ekip tarafından büyük bir takdirle karşılandı.
Aradan geçen yıllar içinde, AK Parti’yle tezlerimi sıkça gözden geçirdim. Elbette Türkiye’de her siyasi hareket bir şekilde uluslararası dinamiklerden etkileniyor. Ancak bugün itibarıyla asıl dinamiklerin toplumsal olduğuna inanıyorum.
Elbette uluslararası dengeler, ilişkiler önemli ve belirleyici. Ama tek başına bunlardan söz etmek olup biteni açıklamaya yetmiyor. Nitekim yaklaşık 8 yıldır AK Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın girdiği her yarıştan galip çıkması bunun açık göstergesi.
***
Numan Kurtulmuş, çok zor şartlar altında genel başkan seçildi. Kendisini partinin asıl sahibi gören isimler, en başta ekonomik kaynaklar olmak üzere, pekçok alanda onu baskı altında tutmaya gayret etti. Bu bir bakıma ‘Sen gelip geçersin, asıl patron biziz’ mesajıydı.
Kurtulmuş bu dayatmalara aldırış etmedi ve partiye ciddi bir hareketlilik kazandırdı. En önemli avantajı, geçmişten bu yana nice badirede birlikte davranan, tecrübeli ve fedakar bir ekiple çalışmasıydı. Nitekim kimsenin Erbakan’a saygı ve sevgisini sorgulayamayacağı bu isimler, şimdi onunla birlikte hareket ediyor.
Şu anda Saadet Partisi’yle yola devam etmeye karar verenlerin bu tavrına kimsenin sözü olamaz. Ama şu soruyu sormak gerekmez mi? Neden bu siyasi hareket içinde olup biteni tekrar ele almak, acaba yanlış mı yapıyoruz diye kendisini gözden geçirmek ve yeni bir söylem inşa etmek bu kadar kolayca mahkum ediliyor? Neden böyle bir arayış içinde olanlar, eninde sonunda bu hareketle yollarını ayırmak zorunda kalıyor?
Daha önce ifade etmiştim. Tüm bunları Erbakan’ın şahsı üzerinden değerlendirmek ve onunla hesaplaşmaya çevirmek, yanlış ve haksız bir tutum. Türkiye’de pekçok çevrenin Erbakan’la ilgili bir hesabı ya da geçmişte yaşadığı bir çatışması olabilir. Ama bunlar üzerinden siyasi değerlendirme yapmak, hele Numan Kurtulmuş’un yeni bir hareket için yola çıkışını bunlara bağlamak kesinlikle doğru değil.
Numan Kurtulmuş’un önünde çok farklı bir hareket alanı var. Artık yollarını ayırdığına göre, bunu kendi bulunduğumuz pencereden tarif etmeye başlayabiliriz.
Bir sonraki yazıda.
Kaynak: Star