Obama yönetiminin Afganistan'a 30 bin ek asker göndermeye hazırlandığı şu günlerde Afganistan tekrar dünyanın gündeminde ve bu yaz Taliban'ın ülkesinde savaş yeniden kızışacağa benziyor. Ancak 7 yıllık çabaya rağmen istikrarı sağlama ve ülkeyi yeniden inşa etme anlamında bir arpa boyu bile yol alınabilmiş değil.
 
30 yıl önceki Rus işgali sırasında sadece başkent Kabil ve belli başlı büyük kentler komünist yönetimin kontrolündeydi, ülkenin büyük bir bölümünü oluşturan kırsal bölgeler ise mücahitlerin elindeydi. 70 bini aşkın NATO ve Amerikan askerinin bulunduğu Afganistan'da bugün benzer bir durum var. Karzai yönetiminin yetkileri sadece başkent Kabil ve birkaç büyük kent merkezi ile sınırlı. Kırsal bölgeler yine Taliban veya savaş ağalarının elinde.

Güney Afganistan'da Taliban, uluslararası yardım kuruluşlarının katkılarıyla yapılan okulları, hastaneleri, yolları ve köprüleri yakıp yıkarken, ülkenin kuzey ve batı kesimlerinde savaş ağaları ve aşiret reisleri yol kesiyor, adam kaçırıyor ve insanların mallarını yağmalıyor.

Bu güçler zaman zaman da kendi otoritelerine tehdit olarak gördükleri ISAF güçlerinin kamplarına roket saldırıları düzenliyor veya yollara mayın döşeyerek ISAF konvoylarını havaya uçuruyor. Her seferinde de bahaneleri hazır, "biz yapmadık, Taliban yaptı" diyerek suçu artık adı kötüye çıkmış Taliban'ın üstüne yıkıyor. Oysa Taliban, Kuzey İttifakı'nın hâkim olduğu kuzey bölgelerinde eylem yapabilecek kadar güçlü değil. Ayrıca, bu bölgede çoğunlukla Tacik ve Türk kökenli etnik gruplar yaşadığı için burada Taliban'ın tabanı da yok.

Rus işgali sırasında ve ondan sonraki üç yıllık Necibullah iktidarı döneminde başkent Kabil çok modern bir kent görünümündeydi, başörtülü ve başı açık kadınlar Kabil'in sokaklarında rahatça dolaşabiliyordu, kızlar okula gidiyordu. Mücahitlerin ara sıra fırlattıkları roketler de Kabil'e pek zarar vermiyordu. Bu durum, gün aşırı intihar saldırılarının gerçekleştiği, hemen her gün bir patlama sesiyle sarsılan bugünkü Kabil'le büyük bir tezat oluşturuyor.

Afgan başkentinde büyük kum torbaları ve yüksek duvarların arkasına saklanan Batılı kuruluşların büroları ve her köşe başında nöbet tutan Kalaşnikof'lu askerler, Karzai yönetiminin ilk yıllarında yaratılan "savaştan arındırılmış istikrarlı ve olabildiğince müreffeh bir Afganistan" yaratma beklentisi ile çelişiyor.

Obama yönetimi, Batı'ya tehdit oluşturmayan, istikrarlı ve Taliban'ın ortaçağ değerlerinden arındırılmış yeni bir Afganistan yaratma projesini şimdilik rafa kaldırmış gibi görünüyor.

Washington, Afganistan'la ilgili hedeflerini yeniden belirliyor. Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates, artık yeni bir Afganistan yaratma fikrinde olmadıklarını söylüyor. Bu da şu anlama geliyor: Amerikan yönetimi, Afganistan sadece Batı'yı tehdit eden bir ülke olmaktan çıkarıldığı takdirde bu ülkede yürüttüğü savaşı kazanmış sayıyor.

Bu yüzden yeni Amerikan yönetimi, Karzai hükümetinin Taliban'la görüşmesini teşvik ediyor ki Bush yönetimi, Karzai iktidarının ilk yıllarında buna karşı çıkıyordu. Hatta Obama'nın yeni Afganistan özel temsilcisi büyükelçi Holbrooke, eğer barışı sağlayacaksa Karzai yönetiminin de Taliban'la Pakistan'ın Swat bölgesinde İslamcılarla Zerdari yönetimi arasında gelinen uzlaşmaya benzer bir anlaşma yapmasından yana olduğunu söyledi.

Elbette Taliban, NATO ve Amerikan güçlerini ülkeden sürecek güçte değil. Afganların ülkelerine gelen tüm yabancı güçleri yendiği konusunda tekrarlana gelen düşünce de aslında pek gerçeği yansıtmıyor. Afganistan tarih boyunca işgal altında kaldı ve başka güçler tarafından yönetildi. Afganistan'ı en uzun yöneten yabancı güç de Türkler ve Moğollar oldu.

En son Rus işgali sırasında bile mücahitler tek bir büyük kenti ele geçiremediler, hatta Rus işgalinin sona erdiği 1989-1992 yılları arasındaki üç yıllık Necibullah iktidarı döneminde bile mücahitlerin etkisi sadece kırsal bölgelerle sınırlıydı.

Afganistan'da son 7 yılda gelinen noktayı şu şekilde özetlemek mümkün: Gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış, çürümüş bir yönetim, güpegündüz fidye için insanların kaçırıldığı, kadınların tecavüze uğradığı, eski komutanların yol kesip insanları haraca bağladığı bir korku ve güvensizlik ortamı ve sıradan bir Afgan'ın günlük bir dolara bile iş bulamadığı bir sefalet durumu.

Bütün bunlar ülkede 70 bini aşkın Amerikan ve NATO askerinin ve 3 binden fazla uluslararası yardım kuruluşunun bulunduğu ve son 7 yılda 21 milyar doları bulan dış yardımın geldiği bir durumda oluyor.

Üstelik güvenliği sağlamakla görevli NATO ve Amerikan güçleri, sıradan bir Afgan için güvenceden çok tehdit oluşturuyor. BM'nin yakında yayınlanan bir raporuna göre, 2008 yılında Afganistan'da 2.118 sivil öldürülmüş, bunun 829'u Amerikan ve NATO güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetmiş.

Başkan Obama ve Afganistan'daki Amerikan ve ISAF güçlerinin komutanı General McKiernan sadece güç kullanarak Afganistan'da istikrarın sağlanamayacağının farkında. Bu yüzden Amerikan yönetimi Afganistan'la ilgili olarak yeni bir strateji ilan etti. Ancak yeni strateji, önemli bir değişiklik içermiyor, tek yenilik, Amerikan yönetiminin Taliban'la görüşme masasına oturmaya artık razı olması. Amerikalılar bunu da Taliban'la doğrudan doğruya görüşmek yerine Afgan makamları üzerinden gerçekleştirmek istiyor. Oysa Afgan makamları ile Taliban liderleri arasında bir süreden beri gizli görüşmeler yürütülüyor ve bu görüşmelerden şu ana kadar hiçbir sonuç alınabilmiş değil. Görünen o ki, Obama'nın yeni Afganistan stratejisi veya strateji değişikliği Afgan halkı ve dünya için pek bir umut vaat etmiyor.
ESEDULLAH OĞUZ - YAZAR, AFGANİSTAN UZMANI

Kaynak: Zaman