Birçok Avrupalı, Afganistan'a daha fazla asker göndermenin hem tehlikeli hem de emperyalca bir yaklaşım olduğunu düşünüyor, oysa Afganistan'da durum, Irak'takinden çok farklı.
İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya ve Türkiye'nin Afganistan'a asker gönderme nedeni, ABD'nin Irak'ı işgal etme gerekçesinden tamamen farklı.
Amerika ve NATO'nun Afganistan'da Taliban'a karşı yürüttüğü savaş, haklı gerekçelere dayanıyor. Zira 11 Eylül saldırılarının altyapısı ve hazırlığı bu ülkede yapılmıştı ve saldırı emrini veren El Kaide lideri Bin Ladin de Afganistan'da bulunuyordu.
Bu yüzden olsa gerek, Afganistan'da Amerikan ve ISAF güçleri "işgal gücü " olarak görülmüyor, sıradan Afganlar, yabancı güçler ülkeyi terk ettiği takdirde Taliban'ın geri geleceğinin farkında. Bir Afgan Bakanın sözüyle, ISAF ve Amerikan birlikleri Afganistan'dan ayrıldığı takdirde, Karzai hükümeti bir saat bile iktidarda kalamaz.
Üstelik ilk defa, Afgan halkının çıkarları ile Batı'nın çıkarları birbirleriyle örtüşüyor: Batı, Afganistan'ın terör ve uyuşturucudan arındırılmasını, Avrupa ile ABD'yi tehdit eden bir ülke konumundan çıkarılmasını istiyor. Afgan halkı da 30 yıldır süren savaşın sona ermesini, ülkede barış ve istikrarın sağlanmasını ve uluslararası toplumun katkılarıyla savaş yaralarının sarılmasını istiyor. Zaten tüm eksikliklerine karşın son 7 yıldır Afganistan'da yapılmaya çalışılan da bu.
Peki, Batı'da Afganistan'da başarılı olamazsa ne olur?
Afganistan yeniden terör ve uyuşturucu bataklığı olur. Üstelik Batı'nın başarısızlığından cesaret alan El Kaide ve Taliban benzeri gruplar 11 Eylülü bile gölgede bırakacak yeni ve kapsamlı eylemler planlamaya başlarlar ve tehditlerini daha ileri boyutlara götürürler. Hatırlayın, sadece 11 Eylül değil, ondaki önce Afrika'daki Amerikan elçiliklerinin bombalanması olayı da Afganistan'dan sevk ve idare edilmişti.
Afganistan hep Batı'nın uluslararası satranç tahtasında yeri geldikçe oynadığı, gerekmedikçe de kaderine terk ettiği bir piyon oldu. Mesela Ronald Reagan ve Margaret Thatcher'in iktidarda olduğu 1980'li yıllarda Batı kamuoyu, Afgan halkının Sovyet boyunduruğu altında çektiği acılarla yakından ilgilendi. O yıllarda Afgan mücahitlerinin Kızıl Ordu'ya karşı yürüttüğü "kahramanca" mücadelenin görüntüleri ve öyküleri, Batı medyasının sayfalarını ve ekranlarını süslüyordu.
Ancak 1989 başında Sovyetler Afganistan'ı terk edince, başta Amerikalılar ve İngilizler olmak üzere Batı'da hemen herkes birden bire Afganistan'a ilgisini kaybetti. Zira Afganistan artık, kimse için bir önemi olmayan fakir bir ülke oluvermişti. Ayrıca, Batı'nın ilgisini hak edecek yeraltı kaynaklarından da yoksundu.
Tüm dünyanın ilgisini kaybeden Afganistan 1990'lı yılların başında amansız bir iç savaşa sürüklendi. Ve savaş, birbirleriyle iktidar mücadelesine tutuşan ve kısa sürede başkent Kâbil'i harabeye çeviren mücahit gruplarından daha korkunç ve daha ilkel bir gücün ortaya çıkmasını sağladı. Bu güç, 1996-2001 yılları arasında Afganistan'ı Ortaçağ karanlığına sürükleyecek olan Taliban'dı.
Afgan halkı 2001 Kasımında Taliban'ın devrilişini, Kâbil'e giren Kuzey İttifakı askerlerinin boyunlarına sarılarak ve kentin sokaklarında dans ederek kutladılar. Zira 5 yıl süren karanlık dönemden sonra nihayet şafak sökmüş ve ortalık aydınlanmıştı. Hiç geçmeyecek gibi görünen kış ne kadar uzun sürse da geçmiş, bahar gelmişti.
Irak'taki şiddetin ve işgal karşıtı eylemlerin tırmandığı 2006 ve 2007 yıllarında Batı'nın Afganistan üzerindeki ilgisi azalır gibi oldu. Tükendiği sanılan Taliban bu dönemde yeniden toparlanıyordu, üstelik Irak'taki direniş, Molla Ömer'in öğrencilerine yeni ilham kaynağı olmuştu. Nitekim Taliban çok geçmeden Irak'taki direnişçilerin taktiklerini Afganistan'da uygulamaya başladı. Bu taktiklerin en etkilisi kuskusuz intihar saldırılarıydı.
Afganistan'ı tanıyan herkes, sıradan Afganların en büyük özleminin barış ve istikrar olduğunu bilir
Son 7 yılda Afganistan'da çok hatalar yapıldı. Buna rağmen Afgan halkı, ülkedeki ISAF ve Amerikan güçleriyle ilgili umutlarını kaybetmiş değil. Afganistan konusundaki çalışmalarıyla tanınan Pakistanlı gazeteci Ahmet Raşit, Afgan halkının hâlâ terörle mücadeleyi ve ülkeyi yeniden yapılandırma çalışmalarını devam ettirdiği sürece, Batılı güçlere olumlu yaklaştığını söylüyor.
Afganistan'da teröre karşı savaşın en ön saflarında yer alan Amerikan güçleri savaşı kazanmak istiyorlarsa, Pakistan-Afganistan sınırındaki Peştun kabilelerle işbirliği yapmalı, yerli halkın geleneklerine ve değerlerine saygı göstermelidir. Bu da, evlere zorla girilmesi, aile reislerinin tüm aile önünde tartaklanması ve kadınların üstlerinin aranması gibi Afganlar için onur kırıcı uygulamaların son bulması anlamına geliyor. Bir Afgan için, kadınlarının yabancılar tarafından tartaklanmasından daha onur kırıcı bir şey yoktur.
ABD'deki yönetim değişikliği, Afganistan'da yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu yeni dönemde, Afganistan'da son 7 yılda yapılan hatalardan dönülebilir ve bu ülkede kalıcı barışı sağlamaya yönelik adımlar atılabilir. Nitekim Başkan Obama, Taliban'ın ılımlı kesimleriyle görüşmeye hazır olduğunu açıklayarak, bunun ilk işaretlerini vermiş durumda. Zira zararın neresinden dönülse kârdır.
Esedullah Oğuz - Yazar, Afganistan uzmanı
Kaynak: Zaman