ABD'nin, Mısır karşısında belirsiz bir tutum sergilediğini söyleyenler var. Acaba öyle mi?
Veya daha doğrusu ABD genel politikası itibariyle durum belirlilik ve açıklık kazanmadan belli bir tutum sergilemek ister miydi?
Böyle düşünmek, bir dünya gücü olarak ABD'nin politikasını anlamamaya denk gelir.
1979 yılında ABD'nin İran'da Humeyni hareketi karşısında da tavır sergilemediğini, daha doğrusu Şah'tan yana bir tutum takınmadığını görenler olayı yadırgamıştı.
Oysa ABD'nin bu durumda acelesi yoktu.
Tıpkı şimdi Mısır'daki durum açıklığa (berraklığa) kavuşmadan tutumunu sergilemekten sarfı nazar etmesi gibi...
ABD'nin dış politikada kendine mahsus bazı ilkeleri var. Bunlardan biri, devletlerin dâhili rejimlerine kayıtsız kalmasıdır. ABD, ilişki halinde bulunduğu ülkenin yönetim biçimine ilgi duyduğunu belli etmeyen bir tutumu benimsemiştir. Bu bakımdan onu Avrupa ülkelerinden ayırmak gerekiyor. Avrupa ülkeleri, ilişki kurdukları ülkenin yönetim biçimini dikkate alıyor. Mesela Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne alma hususunda öngördüğü şartlar arasında demokrasiyi, insan haklarına riayeti esas alan bir tutumu öne sürüyor. Oysa ABD için, ilişki halinde olduğu ülkenin dâhili rejimi önem taşımıyor. ABD, pragmatizmini öne çıkartan bu tutum muvacehesinde, ilişki kurduğu ülkenin kendisiyle ahenkli bulunmasını yeterli sayıyor. O ülke ABD ile ahenkli bir politik tutum izliyorsa, üst tarafı ABD için vız gelir tırıs gider.
Nitekim 1979 yılındaki Humeyni hareketi karşısında, bütün dünya onun Şah nezdinde taraf tutmasını beklerken ABD hareketin sonuna kadar tavrını açık etmemiştir. ABD'nin yalnız gündelik hayatında değil, fakat aynı zamanda dış politika tavrında da onun pragmatizmi belirleyici olmaktadır. İşbu pragmatizm, yani faydacı tutum, ABD'yi sonu belirsiz olan hareketler karşısında, durum billurlaşıncaya kadar, sessiz kalmaya yöneltiyor. O, ne vaktinden önce konuşuyor, ne de vakti geldikten sonra konuşmaktan sarfınazar ediyor. O, yararının hangi istikamette karar kılması gerektiği anlaşılıncaya kadar bekleme halinde kalıyor.
Şimdi, Mısır'daki halk hareketi için de ABD'nin aynı pragmatik tutumu bir kere daha ortaya çıkıyor.
Bu durum, bazılarının sandığı gibi endişeli bir bekleyişi değil, fakat pragmatik bir yararcılığı öngörüyor. Mısır'daki halk hareketinin sonucu, bizim veya onun kişisel tahmininin dışında tecelli edebilir. Bu durumda, halktan yana tavır sergileyip halk hareketi başarılı olmadığı takdirde süregiden idareyi gücendirmek ihtimal dâhilinde olduğu gibi, tersi durum da her zaman ihtimal dâhilindedir.
Türkiye için bu kadar ihtiyatlı ve teennili olmak gerekli midir?
Türkiye 2002 yılından bu yana, iç politikadaki atılımcı tavrının yanında, dış politika alanında da o tarihe kadar sergilediği (Özal dönemi hariç) pasif, çekingen, pısırık, nemelazımcı tutumunu geride bıraktığını her fırsatta göstermeyi denemiştir. Bu yeni tutum ondan beklenenlerin seviyesini de yükseltmiştir. Dolayısıyla Türkiye şimdi bu beklentiye cevap verme durumundaydı. Ve bu cevabı beklendiği şekilde vermeyi başarmıştır. Ancak diplomasinin resmî dili muvacehesinde verilen cevabın fazla abartılı olmasından da kaçınılması gerektiğini düşünüyorum. Abartı, her an bir bumerang etkisi yapabilir. DEVAMI>>>>