Arap dünyasının kuzeyinde bir Avrupa ülkesi doğuyor. Bu ülke AB üyesi değil ve belki de hiç olmayacak. Yine Müslüman Ortadoğu’nun merkezi de değil ve belki hiç olmayacak.
Şu ana kadar genelleştirilmesi ve taklit edilmesi imkânsız, tür itibarıyla eşsiz bir model olduğu kesin. Fakat bu modelin Arap ve İslam siyaset kültüründe Suriye, Irak ve Lübnan sınırlarını aşıp Mısır, Suudi Arabistan ve Mağrip ülkelerine varan karakteristik bir geçiş oluşturacağı da şüphesiz. ‘Referandum’ derin etkileri bulunan bir sözcük.
Tayyip Erdoğan liderliğinde, İslamcı yapıya sahip olan AKP hükümeti, Türkiye’ye Osmanlı saltanatının yıkılmasından bu yana açıkça ve gizlice hükmeden askerle mücadelede, sivil devletin temellerini atan, gerçek demokrasinin kurallarını derinleştiren ve vatandaşların haklarını koruyan bir anayasa reform paketi sundu. Paket barışçıl bir seçim kampanyasının ardından, seçmenlerin çoğunluğu tarafından kabul edildi.
Erdoğan anayasa değişikliklerini Türkiye’nin kendisine kapalı olan Hıristiyan Avrupa kulübüne katılmasını garanti etmek veya zihinlerde Avrupa-Osmanlı savaşlarını canlandıran yeni medeniyet mücadelesinde bu kulüple çatışmak yaptıklarını söylerse partisini yanlış tanıtmış olur. Türkiye bugünden sonra AB üyeliği kartına ihtiyaç duymuyor. Özellikle de, siyasi istikrarı ve ekonomik gelişimi 27 AB üyesinin 20’sininkinden daha yüksek düzeydeyken... (Lübnan gazetesi Sefir, 14 Eylül 2010)
Kaynak: Radikal