Geçenlerde Hürmüz Boğazı’ndan geçen ABD uçak gemisinin bunu bir daha yapmamasına dair İran tarafından yapılan son uyarı, Batı tarafından iyi gözlemlenmesi gereken bir işarettir. Bu, bize Tahran’daki rejimin savaşa hazır olduğunu anlatıyor.

İran ve ABD arasında gerginlik o kadar yüksek ki, iki taraf da istemese bile bir anda alev alabilir. Bu son düşmanlık sarmalı, ABD ve Avrupalı müttefikleri, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun İran’ın nükleer faaliyetleriyle ilgili raporuna, ilave ve daha sert yaptırımlar uygulama ve tehdidinde bulunmayla karşılık vermelerinden sonra başladı. ABD’nin yeni önlemleri İran’ın petrol gelirlerini önemli derecede azaltabilir.

Bu durum, İran rejiminin iktidarda kalmasını tehlikeye sokabilir. O zaman, beklendiği üzere, iktidardaki din adamları, yurt içinde dayanışmayı arttırmak için buna güç gösterisiyle karşılık veriyor. Ve onların, yabancı müdahalesi için caydırıcı unsur olarak gördükleri için İran’ın nükleer programına hız vermeleri de beklenebilir.

Bu, kendi kendilerini baltalayıcı neticeden kurtulmaları için Batılı kuvvetler, durumun Tahran’dan nasıl göründüğünü tahayyül etmelidirler.

Son aylarda İranlı protestocular pervasızca Tahran’daki İngiltere Büyükelçiliği’ne saldırdılar. İran, bir ABD insansız hava aracını düşürdüğünü iddia etti, ABD gemilerine saldırıların canlandırıldığı 10 günlük savaş oyunlarına başladı, dünya petrol ticaretinin yüzde 20’sinin geçtiği Hürmüz Boğazı’nı kapatacağı ve petrol fiyatlarını varili 250 dolara çıkaracağı tehdidinde bulundu.

Değişen tavır

Bu meydan okuma bir değişikliğe işaret ediyor. Son zamanlara kadar İran yurt dışından gelen iktisadi baskıları sineye çekmişti. O, nükleer programında süreci yavaşlatmak için yapılan gizli operasyonlar karşısında hep sessiz kalmış, görünüşe bakılırsa bir ABD-İsrail ortak projesi olan yıkıcı Stuxnet bilgisayar virüsünü bile bir kenara itmişti. Ama bilim adamlarına yapılan çok sayıdaki suikast ve askeri tesislerindeki şüpheli patlamalar, hükümetin canını sıktı ve onun sinirlerini bozdu. Bir patlama, İran’ın füze programını geliştirmekten sorumlu generalin ölümüne yol açtı. Saldırılar, ülkedeki güvenlik kuvvetlerinde sarsıntıya sebep oldu.

İktidardaki din adamları ekonomik yaptırımların tesirleri hususunda da endişeliler. Yaptırımlar, İran’ın dünya mali piyasalarına ulaşma imkanını  önemli ölçüde azalttı, ithal edilen parçalarda kıtlık oluşturdu, enflasyon ve işsizliği arttırdı. Riyal, dolara karşı en düşük seviyesine indi, sermaye de alarm verici bir oranda ülkeyi terk ediyor. Hükümet, özellikle petrol ve doğal gaz sektörü olmak üzere çok sayıda altyapı projesinden vazgeçmek zorunda kaldı.

Bu zorluklar halkta hoşnutsuzluklara yol açtı. Bir sonraki yaptırımlar sokak protestolarını getirebilir. İran’ın yöneticileri, 2009‘daki gösterilerin tekrarlanmasından korkuyorlar. Onlar, ABD’nin yaptırımlar ve Birleşmiş Milletler’de İran’ın insan hakları sicili ve terörizmi desteklemesi konularında tutumunu sertleştirmesinde olduğu gibi İran’la ilgili politikasını, ülkede rejim değişikliği gayesine matuf olarak görüyorlar.

Bu durum, nükleer silah elde edilmesini din adamları için hayati ehemmiyette kılıyor. Bu tür silahlar olmazsa İran, Libya senaryosuyla karşı karşıya kalabilir: İktisadi baskıların yol açtığı siyasi karışıklıklar yabancı kuvvetleri müdahale etmeye sevk ederken, bunlar ülkenin nükleer silahlarının olmaması sebebiyle müdahalenin yeterince güvenli olduğunu hissederler. Daha fazla yaptırım yapılması İran'ın iç istikrarını tehlikeye soktukça iktidardaki rejim de muhtemelen nükleer caydırıcılık için daha fazla çaba gösterecek ve bu hedefe ulaşmak için zaman kazanma gayesiyle Batı'yla karşı karşıya gelecektir.

 

İran'ın savaşı seçmesi önceden kararlaştırılmış değildir. Liderleri, geçen senenin büyük bölümünde Batı'nın baskılarının en iyi nasıl üstesinden gelinebileceğini tartıştılar. Amerikalı yetkililerin ekim ayında açıkladıkları ve İran'ı suçladıkları, Washington'da Suudi büyükelçisine suikast planladığına dair iddialar, bir kesimin Batı'yla doğrudan mücadele içine girilmesinden yana olduğunu akla getirdi. Ama Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, İranlı yetkililer tarafından tutuklanan ve casuslukla suçlanan iki Amerikalının eylül ayında serbest bırakılmasının, İran'ı daha fazla baskı yapılmasından uzaklaştıracağı ve bunun BM'ye yapacağı seyahat arifesinde ABD'yle diplomatik açıklık oluşturacağını ümit etmişti. Aksine, Ahmedinejad ülkesine eli boş döndü.

Açıklanan 'ciddi endişeler'

Takip eden olaylar, Tahran'da siyasi tartışmaların halledildiğini gösteriyor. Bunlar, ABD tarafından Washington'daki planla ilgili suçlamalar, İran'ın insan hakları siciliyle ilgili olarak önemli BM raporu, İran'ın muhtemel nükleer silah programıyla ilgili "ciddi endişeler" ifade edilen UAEK raporu ve yeni yaptırımlar da dahil.

İran merkez bankasıyla petrolden kaynaklanan iş ilişkisi içine giren yabancı mali kurumlara yaptırım uygulanmasını öngören kanun tasarısı, ABD Senatosu'nda dikkate değer bir şekilde oy birliğiyle kabul edildi. Bu, İran'ın petrol satma kabiliyetini önemli ölçüde engelleyecek. Şimdiye kadar bu konuda gönülsüz olan Başkan Barack Obama, kanun tasarısına karşı çıktı ve bunun yerine, petrol fiyatlarında artışa yol açacağına karar verirse ABD idaresine yaptırımların uygulanması için altı ay veren daha hafif bir kanun değişikliğini imzaladı. İran, devletin gelirlerinin yarısını oluşturan petrol ihracatına zarar verecek yaptırımları savaş eylemi olarak yorumladı. İran bilim adamları ya da askeri tesislere yeni, esrarengiz saldırılar olursa bu gergin iklim çok daha sıcak hale gelir.

Obama yönetimindeki yetkililer, İran'ın zayıf ve tecrit edilmiş olduğunu düşünüyorlar. Bunlar, ülkenin bozuk ekonomisi, Avrupa'yla bozulan ilişkileri ve Arap Baharı'nın Orta Doğu'da kamuoyunu İran'a karşı çeviren etkisi üzerine odaklanıyorlar.

Ama İran’ın yöneticilerinin bakış açısı farklı. Onların gördükleri şudur: ABD ve Avrupa iktisaden zayıftır ve bunlar petrol fiyatlarının yükselmesine karşı son derece hassastır. Çin ve Rusya, İran konusunda ABD ve Avrupa’dan ayrı düştü. ABD apar topar Irak’tan ayrılıyor ve Afganistan’da savaşı bırakıyor. ABD’nin Pakistan’la ilişkileri bozuluyor.

İran’ın yöneticileri, yeni Orta Doğu’nun İran’dan ziyade ABD için daha büyük bir stratejik mesele olduğuna inanıyorlar. ABD için bölge, İslamcıların yükselişiyle laik diktatörlerin döneminde olduğundan daha az esnek olacak. Fas’tan Mısır’a kadar İslamcıların hükümetlerin kontrolünü ele geçirmeleriyle, diplomatik ve iktisadi bağlar tesis etmek için Tahran’a yeni fırsatlar doğacaktır.

Sonuç olarak, İran rejimi nükleer silah konusunda geri dönüşü olmayan bir noktaya gelinceye kadar nükleer faaliyetleriyle ilgili uluslararası baskılara göğüs gerebileceğini düşünüyor.

 ABD’nin politikaları İran’ı bu saldırgan tutumdan vazgeçirmek yerine onu buna teşvik ediyor ve tehlikeli bir askeri kapışmayı daha muhtemel hale getiriyor. İran’la başa çıkmak için kolay seçenekler yoktur ama başarısız bir stratejide ısrar etmek de iyi bir yol değildir.

Kaynak: Bloomberg

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas