Bu yıl 27 Mayıs darbesinin yıldönümü ve Yassıada katliamı üzerinde her zamankinden daha fazla durduk.
Nedeni malum. Türkiye bir kez daha milleti yok sayan, milli iradeye meydan okuyan güçlerin kıskacına girdi.
AK Parti'ye açılan kapatma davası, toplum hafızasındaki tatsız hatıraları tekrar canlandırdı.
'Bir musibet bin nasihatten evladır' derler. En azından yakın tarihimizi doğru dürüst değerlendirmeye vesile olur. Hiç olmazsa birileri 1960'ların ardından kimin hayırla anıldığını, kimlerinse anılmaya bile değer bulunmayıp tarihin karanlık sayfalarına gömülüp gittiğini görmüş olur.
Başka bir noktaya işaret etmek istiyorum.
Bugünlerde olup bitenler bir gerçeği daha açığa çıkardı.
Adnan Menderes'i doğru dürüst tanımıyoruz.
Yarım yamalak tarih bilgimizle ağzımızı her açtığımızda 'Yassıada mahkemelerinde boynunu bükmeseydi şöyle olurdu. Mahkeme heyetine siz kimsiniz de beni yargılıyorsunuz deseydi böyle olurdu' diyoruz.
Lakin ne merhum Menderes'i tanıyoruz. Ne de onun etrafını kuşatan olayları, güç dengelerini tahlil ediyoruz.
Menderes ve arkadaşlarını idama götürenler, basit bir iç dengenin uzantısı olarak hareket etmiyordu.
O günlerde yaşananlar; üzerinde çok konuşmayı, araştırmayı ve yazmayı hakediyor kuşkusuz.
Sadece bir örneği aktararak katkıda bulunmak istiyorum.
Adnan Menderes'in iktidarda olduğu yıllar, aynı zamanda Cezayirli Müslümanların Fransız işgaline karşı direniş yıllarıdır.
İsterseniz devamını Libya eski Başbakanlarından Mustafa bin Halim'den okuyalım:
'Türkiye Başbakanı Adnan Menderes'in Libya ziyaretini fırsat bilerek kendisiyle görüştüm. O zamanlar Türkiye ile münásebetlerimiz çok iyi bir seviyede idi. Bu münásebetlerin temeli, Libya Cihadı günlerine dayanıyordu. Libya'yı ziyaret eden Adnan Menderes'i, Melik Sünusi karşıladı ve Derne şehrinde ağırladı. Bu arada Cezayir'deki mücahidlere yardım konusunu baş başa görüştüm. Bana Türkiye'nin NATO vasıtasıyla Cezayirli liderlerle anlaşmaları için Fransa'ya baskı yaptığını söyledi. Fakat bu baskılardan hiçbir olumlu netice alınmamıştı. Kendisinden Cezayirli Müslümanlara maddi ve silah yardımı yapmalarını talep ettim. Vardığımız mutabakata göre silahlar Libya'ya verilecek, Libya da bu silahları kaçak yollardan Cezayirli mücahidlere iletecekti. Adnan Menderes, Türkiye'ye döner dönmez bize silah gönderdi. Biz de bunları Cezayir'e kaçırdık.'
Şimdi Yassıda'yı yeniden düşünün.
Menderes'e 'Örtülü ödenekten nerelere harcama yaptınız?' diyenler, sizce kim adına, hangi güç adına hesap soruyordu?
Amaçları ülkenin bütünlüğünü korumak, kardeş kavgasını engellemek miydi?
Yoksa Türkiye'nin yeniden tarih sahnesine çıkışının işaretlerini görmekten rahatsız olan güçler adına mı orada bulunuyorlardı?
Herkes dilediğine inanabilir.
Ama benim için Adnan Menderes, Cezayir'e yardım elini uzatan ve bunu idam sehpasına gitme pahasına yüreğinde taşıyan adamdır.
Adam gibi adamdır.
Bugün bir kez daha milleti, onun tarihini, değerlerini yargılamaya kalkışanlar, ne yaptıklarını iyi düşünmeli.
Baykal'ın esrarengiz ziyaretçisi
Dinleme tartışmalarından geriye kalan bir tek gerçek var.
Deniz Baykal ve arkadaşlarının gerçekten uzun süre 'dinlenmeye' ihtiyacı var. Onur Öymen'le Önder Sav Danimarka'yı tercih edebilirler.
Hem böylece Danimarkalılar, ülkesinin değerlerine hakaret edip, ardından bunu 'devlet adamlığı' gibi göstermenin nasıl bir pişkinlik olduğunu görmüş olurlar.
Her neyse. Şu sıralar Ankara kulislerinde tuhaf bir ziyaretten söz ediliyor.
Deniliyor ki, medyamızın önemli isimlerinden birisi Deniz Baykal'ı ziyaret etmiş. Bulunduğu göreve yeni atanan bu meslektaşımızın ilk ziyaretlerinden birisinin Baykal'a olması kuşkusuz çok dikkat çekici.
Pek bir muhabbet içinde geçen görüşmede meslek büyüğümüz Deniz Bey'e 'Bizden endişeniz olmasın' mesajını vermiş. Ankara şimdi Baykal'la sıkı fıkı olan üst düzey medya yöneticisini konuşuyor.
Üzerine al, işini yap
Daha önce de birkaç kez yazdım.
Kapatma davasının açıldığı günden bu yana tuhaf bir alışkanlık yayılmaya başladı.
Sözü evirip çevirmek, meselenin etrafında dolaşmak.
Biraz ondan, biraz bundan konuşmak.
Şimdi de 'Biz bunları üzerimize almayız' manevrası.
Hayır, bilakis üzerine al.
Bir büyük sivil toplum platformuna yakışan, öncelikle net ve açık bir biçimde demokrasiden yana tavır almaktır.
Vaziyeti idare etmek, günü kurtarmak, siyasi gelecek hesabıyla bugün olup biteni yok saymak değildir.
Bırak arabulucu rollerini, ki zaten onu da ne kadar becerebildiğin ortada, işini yap.
Sorumluluk al.
Zannediyor musun ki, kapatma davası sonuçlanır ve siyasette ortaya çıkan boşluğa hemen seni davet ederler.
En az siyaset kadar, en az iktidar kadar sorumluluk sahibisin.
Üzerine al, yapman gerekeni yap.
Kapatma davaları işin hikayesi.
Yeter ki bir adamın defterini millet kapatmasın.
Kaynak. Star