Türkiye Türklerindir grubunun Türkleri kimdir?

Cevabı basit.

Onlar Türkiye'nin sahibi olan Türklerdir.

Onların Türkiye'nin sahibi olmasına itirazı olmayanlar, Türk'tür. İtirazı olanlar, Türk değildir. Hürriyet gazetesinin Türklük tanımını iyi okumak lazım. Bu Türklük, bildiğiniz diğer Türklüklerden biraz farklıdır.

Bu grubun gazeteleri 'siyasete müdahale' aygıtının bir uzantısıdır. Bir 'siyasete müdahale' makinesidir. Başından beri böyle tasarlanmıştır. Mükemmel tasarlanmıştır.

Bu grubu satın alan, bu makineyi satın almış olur. Bu yüzden bu makine her önüne gelene teslim edilmez. 'Aile' içinde el değiştirir. Neyin satıldığı, neyin alındığı, gayet iyi bilinir.

Hürriyet okunmaz, takip edilir. Hürriyet'in söylediğinin, haberinin gerçekliği önemli değildir. Hürriyet'in kendisi bir siyasi hakikattir. Hürriyet'in kendisi bir siyasi güçtür. Hürriyet, Türkiye'nin sahiplerinin gazetesidir.

Basın görüntüsü altındaki bu garip siyasi oluşum, Türkiye'de tanınır. İşadamı onun gücünü bilir. Gücünü tanır. Siyasetçi onun gücünü bilir. Gücünü tanır. Onun gücünü bilmeyenler, saftır. Çocuktur.

Bu siyasetin şefi Ertuğrul Özkök, bir cumhurbaşkanı adayına köşesinden Abdullahım Gülüm bir 'şövalyelik' yap, sen vazgeç bu sevdadan diyebilir. Küçük Abdullah'ın başını okşayarak, onunla köşesinden 'tete a tete' konuşabilir. Kendinde bu hakkı, bu gücü görebilir, bulabilir. Bu müstehcen gücü açık etmekte bir beis görmez. Çünkü 'aklı başında', gerçekçi herkes zaten bunun farkındadır. Hatta, bu durumu içselleştirmiştir.

Türkiye Türklerindir siyasetinin şövalyesi olmayanlara ne olur? Normalde yok olurlar.

Ama bu kez yok olmadılar. Takiye kampanyaları, Malezya baskınları, Ergenekon pişkinliği ve imparatorun bütün askerleri, bu kutsal görevi, Türkiye Türklerindir şövalyeliğini geri çevirenleri yok edemedi.

Buraya kadar her şey güzel gidiyordu. Neredeyse bir umut vardı. Ambardaki malzemeyle siyasete müdahale eden grubun ambarındakiler tükendi. Bu arada Tayyip Erdoğan her gün gazeteden takiyeci, yani büyük riyakâr ve yalancı ilan edildi. Tınmadı. Umursamadı. Sükûnetini korudu. Ne zaman ki ambardaki 'seri numaralı' cephane tükendi, Türkiye'nin sahibi Türkler son çare olarak biraz olsun 'normal' gazeteciliği denemeye başladı. Ortalıkta evraklar, belgeler uçuşmaya başladı. Ve işte o zaman, Tayyip Erdoğan hiddetlenmeye başladı. Ve bir medya grubunu muhalefet ilan etti. Daha doğrusu, gerçek muhalefetin Türkiye'nin sahipleri Türkler olduğunu açık etmeye karar verdi.

Bu meydan savaşını başlatmadan birkaç gün önce "Türkiye bundan böyle üç tarafı denizle dört tarafı düşmanla çevrili bir ülke değildir", "Biz herkesle sorunumuzu masada konuşarak çözeriz" tarihî cümlesini telaffuz eden başbakan niye bir günde buralara düştü?

Çünkü başbakan bu ülkeye büyük hizmet etmişti. Birkaç yılda büyük tabuları yıkmıştı. Kıbrıs artık Türkiye'nin sıkıştığı yer değildi. Irak meselesi Ertuğrul Özkök'ün jetlerinden, Barzani'nin kellesini isteyenlerin elinden özenle alınmış, sükûnete kavuşmuştu. Ermenistan ziyaretiyle tarih yazılmıştı. Bunlar gerçekten büyük şeylerdi.

Zamanında Özal'ın kırdığı putları hatırlatıyordu. Ama bu arada Türkiye büyük bir gerçeği unutmuştu. Yemek servis edilmiş, Türkiye huzura kavuşmuştu. Ve, bunun tabii ki bir bedeli olacaktı. AKP, tıpkı Özal'ın zamanında çıkardığı gibi, bu hizmetleri karşılığında kallavi bir hesap çıkartacaktı. Türkiye'nin hesabı ödeme vakti gelmişti.

Erdoğan hesabı tam halkın masasına koymaya hazırlanıyordu ki, Türkiye Türklerindir grubu maraza çıkardı. Onlar bu hesap kitap işinden çok iyi anlarlar. Hiçbir şeyin değerini bilmez, ama her şeyin fiyatını çok iyi bilirler. Elinde hesap pusulasıyla Erdoğan'ı yakaladılar.

Hesap kesme işlerine biz bakarız dediler. Bizim onayımız olmadan bu memlekette kimse kimseye hesap kesemez. Her hesap pusulasının üzerinde Türkiye Türklerindir grubunun ve onların himayesi altındakilerin soğuk damgası vardır. Savaş, bunun savaşıdır.

Bir kere başbakana bir sorum var. Madem böyleydi, niye Anayasa Mahkemesi kararının tam arifesinde, böylesine 'hassas' bir günde, Türkiye Türklerindir gazetesinin BaşTürk'üne röportaj verdiniz? Bu röportajın o gazetenin iyice zayıflamış prestijini, inandırıcılığını, 'değerini' ve gücünü ne kadar arttırdığını bilmiyor muydunuz?

Tabii ki biliyordunuz.

Sonra ne oldu? Asıl siz bunu açıklayın. Sonra ne oldu?

Onların hanutu olmadan hesap kesilemez, işte bu oldu.

Eski tarife fazla mı geldi? Bütün bu peşrev yeni tarife için mi?

Kırk katır, kırk satır, bin hatır memleketi.

Her şey normalleşti. Bu arada Baykal siyasetten silindi. Bir dipnot haline geldi. Türkiye Türklerindir partisinin dipnotu.

Zamanında bir filozof şöyle demişti. Hakikatin ne olduğu değil asıl mesele. Mesele, ne kadar hakikati taşıyabileceğimiz.

Sahi, daha ne kadar hakikat taşıyabiliriz?