Alan Sabrosky

Goldstone Raporu'na dayanan BM İnsan Hakları Konseyi kararı, İsrail'i kınayan ezici bir karardır. "Suç üstü yakalanma" deyiminin asli anlamı harfi harfine "elleri kanlı yakalanmak", birinin ellerinde kurbanın kanı varken yakalanmak şeklinde anlaşılmalıdır. İsrail Gazze'de abartısız, elleri kanlı yakalandı ve tarihte ilk kez, uluslararası kanaat mahkemesinde sanık sandalyesine yaklaşıyor; ve umulur ki aynısı uluslararası adalet mahkemesinde de yaşanır.

Bu vaka bir dönüm noktasıdır. İsrail ve onun kukla-patronu Amerikan yönetimi için BM'de hakikat ânı hızla yaklaşıyor. O halde bu kararı BM Genel Kuruluna gönderen İnsan Hakları Konseyi özel oturumunun kilit unsurlarına bir bakalım.

Oylama modeli

İnsan Hakları Konseyi'ndeki (İHK) oylama modeli önemlidir zira daha sonra Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul'da neler olabileceğine dair bir kavrayış sunar:

1 Güvenlik Konseyi daimi üyeleri Rusya ve Çin, kararı desteklediler; İngiltere ve Fransa oy kullanmadı (masanın altına saklamakla eş anlamlıdır) ve sadece Amerika muhalefet etti.

2 Fransa ve Norveç, kararın ne lehinde ne de aleyhinde oy kullanmadı fakat Goldstone Raporu'nun hükümlerini desteklemişlerdi.

3 Aşağı Sahra ülkeleri (Nijerya ve Güney Afrika) lehte oy kullandılar.

4 Asya'nın "Üç Büyüğünden" ikisi (Hindistan ve Çin) lehte oy kullandı; üçüncüsü ise (Japonya) çekimser kaldı.

5 Güneybatı ve Güneydoğu Asya'da Amerika'nın iki olağan destekçisi (Pakistan ve Filipinler) lehte oy kullandı.

6 Latin Amerika'nın en büyük dört devletinden üçü (Arjantin, Brezilya ve Şili) lehte oy kullandı; dördüncüsü (Meksika) çekimser kaldı.

Bunu önemli kılan – nitekim Amerika Goldstone Raporu'nu İHK'nin erişiminden uzak tutmak, bu olmayınca da İHK kararı aleyhinde oy kullandırmak için çokça kulis yapmıştı – karar lehinde oy kullanan yahut çekimser kalan devletlerin çoğunun normalde Amerika'nın yanında yer alacak devletler olmasıdır. Genel Kurul'un hatta belki de Fransa ve İngiltere'nin çekimser kalması yahut oy kullanmaması durumunda, karar lehine 11'e 10 çoğunluk oyunun sağlanabileceği Güvenlik Konseyi'nin nasıl seyredeceği hususunda ABD ve İsrail için hayra alâmet değildir bu. Amerikan vetosu İsrail'i cezalandıracak bir kararın canına okuyabilirse de durum ABD için çok kötü zira Genel Kurul'un "Barış için Birleşme" kararının hayata geçirilmesi için yeterli oy olacaktır.

Çeşitli güçlü devletler Amerika'nın bu noktada mağlup olmasını görmekten üzüntü duymayacaklardır. Rusya, ABD'nin kendi eliyle yarattığını yine ona karşı döndürecek Genel Kurul oylamasında kazanan tarafta olmaktan hoşnutluk duyacaktır. BM barışıkoruma operasyonlarının güçlü ve faal bir destekçisi olan Çin, Hindistan gibi, artan itibarını teyid fırsatı olarak kullanacaktır. Brezilya ve Nijerya gibi ülkelerin ABD'yi desteklemek için çok az, İsrail'i desteklemek için hiçbir nedenleri yok. Japonya bile Amerika'yı şaşırtabilir ve bunu yapmaktan kendi payına düşen tatmini alabilir.
Kararla ilgili çekinceler

İHK kararına karşı Amerikan eleştirisi gözardı edilmelidir zira Washington sadece İsrail'in arzularını papağan gibi tekrarlamaktadır. Raporun İsrail bakış açısından mahrum olduğu şeklindeki eleştiri tuhaf bir eleştiridir çünkü Goldstone'la işbirliği yapmayı reddeden İsrail'dir.

Fakat diğer çekincelere de değinmelidir. Bunlardan biri, kararın Hamas'tan bahsetmemesidir. Goldstone'un Hamas saldırılarını kınaması da dâhil edilebilirdi, bu hususta mutâbıkım, fakat Hamas'a yer verilmemesi beş sebepten ötürü meşrudur: (1) İhlallelerin kâhir ekseriyetini işleyen İsrail'dir. (2) İsrail'in baskın bir askeri gücü vardır. (3) Ölüm ve yıkıma uğrayanların kâhir ekseriyeti Filistinliler'dir. (4) İsrail'in BM komisyonlarına ve kararlarına aldırış etmediği ve BM binalarına saldırıp BM çalışanlarını öldürdüğü uzun ve kirli bir tarihi vardır; Gazze'deki BM Mültecilere Yardım Kuruluşunu bombalanmıştı nitekim.(5) İHK'nin odağında zâlimin (İsrail'in) eylemeleri vardır, zulme uğrayanların değil.

İkinci bir çekince, İsrail'e meşru müdaafa hakkı vermemesidir. Ancak İsrail'in Gazze'deki vahşette meşru müdaafa iddiası çok aşırı bir iddiadır zira İsrail – tıpkı diğer tüm zâlimler ve işgalciler gibi – kurbanları karşısında meşru müdaafa hakkına sahip değildir. Çeklerin Nazi komutanı Reinhard Heydrich'e karşı düzenledikleri suikaste vahşice misillemede bulunan Nazilerin meşru müdaafa iddiasını kabul eden çıktı mı? Hiç kimse çıkmadı ve hiç kimse bu kez İsrail'in bu iddiasını kabul etmemeli.

Bir üçüncüsüne göre, İsrail'in eylemlerinden mes'ul tutulması bir şekilde Ortadoğu barış sürecini tehlikeye düşürecektir. Fakat barış süreci diye bir şey yok, basitçe denilecek olursa, Filistinliler ve bölge adına İsrail hegemonyası çıkmazından ötesi olmayan anlamsız müzakereler var ki Netanyahu döneminde veya seçilmiş başka diğer İsrail hükümetleri döneminde de olmayacak ve dahi olamaz. Ancak ve ancak İsrail'in itirazlarına ve engellemelerine rağmen Ortadoğu dışından dayatılan mecburi bir barış olacaktır; aksi takdirde olmayacak.

Beklentiler

Netanyahu'nun Goldstone raporuna ve müteakip İHK kararına karşı diplomatik savaşı sürdürme iddiası, şahitlerin sıkıntıdan patlaması veya yaşlanıp gitmeleri ümidiyle yargılamayı geciktirmeye çalışan bir seri katil avukatının durumuna benzemektedir. Ve tahmin edilebilir bir şey de. Madem ki vaatler, özürler ve yardım teklifleri yeterli değil, o halde esip gürleme, gözdağı ve şantajda sıra.

Fakat Netanyahu, Amerika'da harcamak isteyenler için AIPAC'ın çok parası olduğunu biliyor ve yine biliyor ki Amerika (şayet kullanırsa) BM'in küçük üyelerinin gözardı edemeyeceği kas kuvvetine sahip. Amerika'ya oylamayla ilgili kulis yapması için altı ay ver ve bu iş iflas etsin. Şayet bu gerçekleşirse, eşsiz bir fırsat kaybedilecektir.

Dolayısıyla Amerika'nın BM Güvenlik Konseyi'nde veto etmesinden ve bu süreç boyunca sergileyeceği inatçı uzlaşmazlıktan kaçınmak yerine, vetonun olmadığı Genel Kurul'da alabildiğince erken bir vakitte onunla kafa kafaya çarpış.

Barış İçin Birleşme Kararına (UNGA 377A) başvurmanın yollarını araştır. Seçilecek bir vâsıtasıdır bu ve kullanma zamanı şimdiki zamandır.

Uygun bir şekilde yap, Filistinde mecburi barış yolunda gerçek bir diplomatik devrimin başlangıcı ve İsrail'in Filistinlilere uyguladığı zulmün sonu olabilecektir. Fakat Filistinde adaleti destekleyen ülkeler şimdi davranmazlarsa - ki dikkat ve ilginin yoğunlaştığı ve devinimin hız kazandığı bir zamandır bu – herşey hebâ olup gidecektir. Uğrayacakları başarısızlıktan dolayı kendilerinden başka suçlayacakları hiç kimse de olmayacaktır.

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı