Ne yarın ne de yarından sonra Suriye'de bir çözüm olmayacak. Ne kazanan olacak ne de kaybeden. Ne ulusal uzlaşı ne de acı çeken halk için öngörülebilir bir sonuç.

Umarım yanılıyorumdur ve umarım bu hafta bir çözüm görebiliriz. Fakat objektif olmaya çalışıyorum. Suriye konusunda objektif olabilmek ise, tükenen petrol gibi. Olaylara olduğu gibi bakmaya çalışıyorum. Hükümetin veya muhaliflerin yaptıkları gibi El-Kaideci veya İsrail-Amerikan ajanı olarak suçlamadan...

İran kendi çıkarlarına, aşırılıklarına ve komşu devletlerin iç işlerine karışmak için uygun bir ortam oluşturacak çözüm arayışında. Bu, şimdinin ve geleceğin Suriye'si pahasına gerçekleşmesi istenen bir çözüm. Arap devletleri ve Türkiye ise muhaliflerin tarafında. Bununla birlikte bu ülkeler Kum'daki Ayetullah rejiminden daha ahlaklıdırlar. Bu yüzden silahlı askerlerini veya danışmanlarını göndermiyorlar, Devrim Muhafızları'nın yaptığı gibi uzaktan uzağa mal ve silah yardımıyla yetiniyorlar.

Amerika'ya gelince, Suriye'ye askeri müdahalede bulunmayacağını açıkladı. Sanırım bu tutum gelecek Kasım ayındaki seçimlere kadar değişmeyecek ve Barak Obama Beyaz Saray'a yeniden giderse, doğrudan müdahale etmemek, belirlenen politika olarak kalacak. İsrail, Suriye yönetimini sürekli kışkırtıyor. Bununla birlikte 30 yıldır sakin olan sınır komşusunun iktidarının düşmesinden yana değil. İsrail'in istediği sadece hükümetin tahrip olması. Bu nedenle Suriye'deki iç savaştan faydalanarak elinde bulunduğunu iddia ettiği kimyasal silahlardan Suriye'yi tecrid ederek bölgeye bir şerit çekme fırsatı arıyor. El-Kaide'nin elinde bulunduğu silahlarla ilgili tehlikeleri ise her gün ayrıca okuyorum.

İsrail'in Nazilerinden eski istihbarat başkanı Amos Yadin bir makale yayınladı. Makalenin başlığı her şeyi açıklıyor: "Esad kuvvetlerinin bombalanması katliamın durması için yeterli". Neden Yadin'in kendisi bombalanmıyor? Veya İsrail kuvvetleri? O ve tüm üyeleri de sonuçta işgalci, kadın ve çocukları öldüren, saldıran ve tahrip eden kuvvetler. Aynı şekilde İsrail hükümeti de uluslararası mahkemeye çıkmaya yetecek kadar savaş suçuna sahip.

Bu arada aralarında Birleşmiş Milletler ve insan hakları örgütlerinin de olduğu uluslararası kuruluşlar, Suriye'de sivil ölümlerin her gün arttığını, bazı muhaliflerin rejimin yaptığı gibi katliamlar yaptığını bildiriyor. Tıpkı bazı Sırp liderlerin savaştan sonra yargılandığı gibi bizim de bütün bu suçluları bir gün uluslararası mahkemede görmemiz gerek. Bununla ilgili olarak BM'nin elinde katliam yapan bazı isimlerin ve askeri birimlerin listesinin olduğunu da biliyoruz.

Muhalifler kendi aralarında bölünmekle suçlanıyor. Bu da teröristlerin ve hırsızların devrim bayrağı altında aralarına sızmasına fırsat veriyor. Şu an Suriye'de Özgür Suriye Ordusu, ulusal ordu, askeri meclis, Halep'te askeri-siyasi meclis ve Humus'ta devrim meclisi mevcut. Şam'daki silahlı grupların da birleşmeye çalıştığı kulağıma geldi. Bundan önce de Halep'teki meclisin silahlı direniş için birleşme deneyimini duymuştum. Fakat sonrasında gerçek bir adım göremedim. Aynı şekilde muhaliflerin Türkiye'de de bir operasyon bölgesi var. Amerika bunda doğrudan bir role sahip. Ürdün de muhaliflerle iyi ilişkilerini artırıyor. Tüm bunlar ise yakında Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'nin sistemli bir askeri operasyona katılabileceğine işaret ediyor.

Geçen hafta Suriye ile ilgili yazdığım makalede hem hükümeti hem de muhalifleri kınadığımı söylemiştim. Hala bu görüşteyim. Rejim, şiddet olmadan da çözüm bulabilirdi. Muhalifler ise bölünerek kendi davalarına zarar veriyorlar. Bununla birlikte sadece ülkesini kurtarmak isteyen onurlu vatandaşları da barındırıyorlar. Ancak başta söylediğimi tekrarlıyorum: Çözüm çok uzakta.

El Hayat'tan Dünya Bülteni için çeviren Tuba Yıldız