Birçok Müslüman da dahil olmak üzere nüfuz sahibi Avrupalılar geçenlerde, isyanlara yol açan Hz. Muhammed karikatürlerini yayımlayan Danimarkalı editörle ifade özgürlüğü üzerine bir tartışma yaptı. Berlin'deki toplantıda güzel, bazen de ateşli tartışmalar yaşandı. Anlatılan şuydu: İfade özgürlüğü Avrupa'nın atardamarlarından biriydi ve kıtamızın sağlıklı olması için o damar açık kalmalıydı. İşte tüm iyi niyetimle, bu özgürlüğü tatbik ediyorum.
Okuyucuların ve çıkar gruplarının, gözlemlerime katılmasalar bile, bu satırları yazma hakkımı destekleyip desteklemeyeceklerini bir görelim bakalım. Tecrübelerim uyarınca, birçoğunun ifade özgürlüğümü desteklemekte zorlanacağına bahse girerim. Beni içerdeki düşman olarak, teamülleri hiçe sayan, barış ve adalet adına gömülü kalması gereken meseleleri ortaya atıveren biri olarak lanetleyeceklerdir. Vız gelir tırıs gider. Bu hafta bu ikiyüzlü düşünme ve konuşma tarzının dünyayı nasıl Kıyamet'e sürüklediğini gördük.
NPT'yi imzalaması gerek
Zengin ülkelerin liderleri kesinlikle haklı şekilde, İran'a ateş püskürdü. Cuma günü İran'ın Kum yakınlarında gizli bir uranyum zenginleştirme tesisi inşa ettiği haberleri geldi. Ardından cunta füze denemeleri yaptı. Saddam dönemindeki Irak'tan farklı olarak, İran'daki nükleer gelişmeler kitle imha silahlarının üretimine yol açabilir. Muteber istihbarat uzmanlarına ve bizzat Barack Obama'ya göre yakın olmasa da müstakbel bir tehlike bu.
ABD başkanı bildik tutumunu aniden bırakıp kabadayılık taslamaya başladı; İran'a, 'bizi çatışmaya götürecek bir süreçten' kaçınmak istiyorsa nükleer tesislerini denetime açması emirleri yağdırdı. Obama mayısta Washington'da, İsrail'in şahin başbakanı Binyamin Netanyahu'yla yan yana poz vermişti. İsrail başbakanının, doğru-yanlış, gizli-açık İsrail politikalarına kayıtsız şartsız destek vermek yönündeki geleneksel ABD politikasında değişiklik olmayacağı garantisi alabilmek için ABD'ye gittiği söyleniyordu.
Perşembe günü ABD, Çin, Britanya, Fransa, Rusya ve Almanya Cenevre'de bir araya geliyor ve o güne dek İran'ın uluslararası denetime olur vermesi bekleniyor. İran'da ezilen reformcuların destekçisi olarak, fanatik ve kavgacı Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'a verilen ultimatomu destekliyorum. Fakat ya 'odadaki deve'ye ne demeli? Hepimizin gördüğü, ama hiçbirimizin gösteremediği o deve ne olacak? Kendisi de fanatik ve saldırgan olan bir ülkenin, bütün bölgeyi haritadan silmeye yetecek miktarda nükleer silaha sahip tek güç olması konusunda ne yapacağız? Bakın millet, İsrail'i konuşmamız gerek. Ve bir an önce konuşmamız gerek. Bu yazıda ben de bunu yapacağım.
Vaktiyle yeşil başörtüsüyle Tahran sokaklarında yürümüş genç bir kadınla haberleşiyorum; amcası seçim protestolara katıldığı için şu an hapishanede. Kadın bir şekilde ülkeden kaçtı ve yeni bir hayata başlamak için ABD'de gitti. Biz ona 'M' diyelim. Kimse Ahmedinecad'dan M kadar nefret edemez; rejimden, halka ihanet eden kalleş liderlerden nefret ediyor.
Fakat yine de, bu hafta İsrail'in saldırısına dair artan korkular ve İsrail'in adaletsiz biçimde kayırılması nedeniyle duygularının kabarmasına engel olamıyor.
"Ülkeme saldırırlarsa dönerim, isterlerse beni hapse atsınlar, yine de dönerim" diyor ekliyor: "Bu benim görevim. İsrail barış düşmanı ve ABD daha fazla silah almaları için onlara para veriyor. İran'ın bu korkunç silahlara sahip olmasını istemiyorum, ama İsrail de durdurulmalı."
Büyük güçler dünyanın nükleer silahlardan arındırılması yönünde ihtiyatla ilerliyor, herkesten katkı istediklerini göstermek için küçük ama önemli adımlar atıyorlar. Obama Avrupa füze savunma programını rafa kaldırdı, Başbakan Gordon Brown Britanya'nın nükleer denizaltılarını dörtten üçe indireceğini açıkladı. İlkbaharda da öyle bir an geldi ki, ABD'nin nükleer silah konusundaki baş müzakerecisi Rose Gottemoeller İsrail'den Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'nı (NPT) imzalamasını istedi. Böylece ABD'nin 40 yıllık sessizliğini ve İsrail'in durmadan çoğalan denetim dışı cephaneliğine yönelik suç ortaklığını sonlandırdı. Bu mantıklı istek, istisnai muameleyi hak ettiğine inanan ülkede felç etkisi yarattı.
1960'larda İsrail nükleer silahlarını Amerikalı denetçilerden başarıyla gizledi. 1986'da nükleer teknisyen Mordehay Vanunu cephaneliği ifşa etti ve cezalandırıldı. Kibirli İsrail yüzlerce atom ve hidrojen bombası, yanı sıra yıkıcı biyolojik 'araçları' olduğunu inkâr etmeye artık gerek görmüyor. Netanyahu ülkesi gerçek bir tehdit hissederse İran tesislerini imha edeceği konusunda uyarıyor. Şimdi istediğini elde etti - yiğit, savunmasız, tehlike içinde küçük İsrail fikrini güçlendirmek için yeni bir kriz. Tarih çok sayıda İsrailli'nin tüm insanlıktan ömür boyu korkmasına yol açtı ve söz konusu korku bu ulusta en kötü haliyle tezahür ediyor. İsrail'in Gazze saldırısına dair BM komisyonunun hazırladığı ölçülü, tarafsız raporu reddetmesi şaşırtıcı değil. Komisyon Hamas'ı Yahudi sivillere karşı suç işlemekten, İsrail'i de silahsız sivilleri cezalandırmak ve terörize etmek gibi ağır suçlardan sorumlu buldu.
Bütün ipler Obama'nın elinde
Bu kurbanların, Filistin yanlısı Yahudi bir eylemci tarafından gönderilen bazı fotoğrafları duruyor karşımda. Küle dönmüş çocuklar, yanıklar içinde ağlayan anneler ve daha niceleri. Gazze'de açlık çeken ve ölenler için hâlâ en ufak bir soluk alma imkânı yok. İsrail Gazzelilere böyle davranabiliyor ve hiç hesap vermiyorsa, İran'a yapabileceklerini varın siz düşünün.
İsrailli eylemci Gideon Spiro, ülkesinin İran ve diğer bölge ülkeleriyle aynı kurallara tabi olmasını savunuyor: "İsrail'i dizginleyin, nükleer silahsızlanma sistemini kabul etmeye zorlayın ve nükleer, biyolojik ve kimyasal silah tesislerini, nükleer başlıklı füzelerini denetime açmasını sağlayın." ABD bunu yapacak güce sahip, ama İsrail'i kolluyor. Obama bundan vazgeçmezse, İran, Kuzey Kore veya başka bir haydut devletin üzerine gitmenin ahlaki meşruluğu olamaz. (28 Eylül 2009)
Kaynak: Radikal