60. yılını kutlayan İsrail, hâlâ güçlü konumdayken işgal topraklarından çekilme kararı almalı. Arap Barış Girişimi 1967'de ele geçirilen toprakların verilmesi karşılığı tüm Arap ülkeleriyle kapsamlı barış öneriyor. İsrail'in istediği nihai güvenliği sağlayacak yegâne önlem barıştır
İsrailliler gayet önemli olan 60. kuruluş yıldönümleri için hazırlıklarını tamamlarken ve 10 yıllık sürekli ekonomik büyüme ve endüstriyel gelişme içeren bir dönemi geride bırakırken, temel nitelikteki bir sorun bir 10 yıl daha cevapsız kalacak biçimde varlığını koruyor: Batı Şeria ve Golan Tepeleri'ni ne yapmalı? Tüm hatırı sayılır başarılara rağmen sınıraşan şiddet sürmekte ve İsrail'in varlığı esaslı bir tehlike altında. Bu çözülmesi güç durumun merkezinde Filistin ve Suriye topraklarının işgali bulunuyor ki, bu yara eğer ilgilenilmezse hiç görmediğimiz ölçekte bir trajedi üretecek.
8 Mayıs günü İsrail muazzam ilerlemesini kutlamak için tarihi bir fırsata sahip olacak ama elde ettiği başarıları korumak için eninde sonunda başağrılarından kurtulması, işgal altındaki toprakları bırakması gerekiyor.
İşgal sırf toprak demek değil
60 yıllık yaşamında İsrail modern bir ulus devlet yaratmak için son sürat yol aldı. Yaklaşık 3 milyon Yahudi göçmeni bünyesine kattı, Netanya ve Herzliya'daki gibi modern kent altyapıları geliştirdi, saygın öğretim kurumları kurdu. Tıp, tarım, biyoteknoloji ve ekonomik kalkınmada harika bir ilerleme kaydetti, demokratik kurumlar inşa etti ve tüm bunların yanında müthiş bir askeri güç yarattı. Buna rağmen hergün şiddet olayları patlak veriyor ve bölgesel planda ölüm oranı artıyorken, işgali devam ettirmek ülkenin enerjisini ve kaynaklarını tükettiğinden İsrail zarar görmeye açık bir konumda kalıyor.
İsraillilerin çoğu, 41 yıl sonrasında işgal durumuna (eğer unutmamışlarsa) alışmış halde ve ekonomik büyümeyle güvenlik yanılmasının sefasını sürmekte. Birçok yerleşimcinin Batı Şeria'da kutsal kitaptaki kehaneti yerine getirdikleri yönündeki inancını saymazsak, işgal sırf topraktan daha fazlasını temsil eden bir mevzu.
İkinci İntifada'nın ertesinde Filistinlilerin davranışlarından hayalkırıklığına uğrayan pek çok İsrailli, tıpkı Arafat'ın Camp David'deki reddi gibi geçmişteki barış görüşmelerinde yaşanan fiyaskolardan onları sorumlu tutma eğiliminde. Geçtiğimiz yedi yıl içinde Amerika'nın İsrail'e yönelik desteğinin kuvvetli etkisi de önemli rol oynadı, zira İsrail en yakın ve en stratejik müttefiğinden pek fazla eleştiri işitmedi.
İsrail bu zamandan beri Batı Şeria ve Golan Tepeleri de Gazze ve Güney Lübnan'la aynı kaderi izleyecek korkusuyla işgale son vermektense, bu ıstırabı sürdürmeyi daha uygun bulduğunu gösterdi. Her ne kadar bu endişeler meşru olsa da, İsrail son kertede kendi kendine yarattığı koşullar tarafından rehin alınmasına izin vermemeli. Bölgesel barış sağlanacaksa, bu, İsrail barış karşılığında işgal edilen toprakları vermeye istekli olduğu için gerçekleşmeli; tıpkı Arap Barış Girişimi'nde belirtildiği gibi.
Bir sürü intihar saldırısının yol açtığı acıyla sınır güvenliği mevzusunu ulusal takıntı haline getiren İsrailliler, buna sınırdaki duvar ve Arap aşırılığıyla savaşmaya yönelik misillemelerle yanıt verdi. Bu yaklaşım tutmayacaktır, zira başlangıcından beri işgal toprakları şiddetin üreme sahası konumunda. İsrail'in en amansız düşmanları Hamas, Hizbullah ve İslami Cihat işgale yanıt olarak doğdular. Cihatçılar, Tekfiriler ve İsrail'i yıkmaya yeminli diğer radikal gruplar da böyle doğdu.
Aslında hiçbir güvenlik önlemi şiddeti bitiremez çünkü doğası gereği işgal direnişi kışkırtır. İsrail'in sayısız meşru güvenlik endişesi olsa da, bunları gidermek için alınan güvenlik önlemleri kendi hayatlarını yaşamaktalar, hem de Filistinlilere çıkardıkları korkunç zorlukları çoğunlukla görmezden gelerek. Aynı toprak üzerine gelecekte kuralacak herhangi bir Filistin devleti için engel oluşturacak biçimde ayrıntılı bir yerleşim ağı inşasına girişilmesi de, işgal sorununu daha da şiddetlendiriyor.
İsrail askeri ve ekonomik açıdan hiç bugünkü kadar güçlü olmamıştı, ancak israf edebileceği zamanı yok. İsrail'in avantajı kalıcı olmayacak zira hasımları, yani İran ve yandaşları hararetle askeri alanda İsrail'in varlığına meydan okumaya hazırlanıyorlar. Hasımlarına tepki vermektense, İsrail inisiyatifi ele almalı. Suriye ve Filistinlilerle barış fırsatı yerine getirilebilirse, Ortadoğu'daki güç dengeleri dramatik biçimde değişir ve çoğunlukla Araplardan oluşan bölgenin ayrılmaz bir parçası olarak İsrail'in konumu zamanla güvenlik altına alınır.
Hâlâ güçlü bir konumdayken İsrail işgal topraklarından çekilmeye yönelik stratejik kararı almalı. Arap Barış Girişimi 1967'de ele geçirilen toprakların geri verilmesi karşılığı tüm Arap ülkeleriyle kapsamlı bir barış öneriyor. İsrail'in istediği nihai güvenliği sağlayacak yegâne önlem barıştır ve bu, İran'ın bölgesel arzularını zayıflatıp, İsrail'in güvenliğine yönelik tehdidini geçersiz kılacaktır.
Batı Şeria'dan tahliye başlasın
Arap girişimi doğrultusunda hareket ederek İsrail güvenli bir sınır oluşturup bunu koruyabilir, Yahudi ulusal kimliğini muhafaza edebilir, Arap dünyasıyla ilişkileri normalleştirebilir ve Kudüs'ün geleceğine ilişkin karşılıklı kabul görebilecek bir çözüm bulabilir. İşgali bitirmeye yönelik taahhüdünün işareti olarak İsrail herhangi bir barış anlaşmasında zaten boşaltmak durumunda kalacağı Batı Şeria'daki pek çok yerleşimden birkaçını şimdiden tahliye etmeli.
İsrail'in 60. yıldönümü ulus için tarihi bir dönüm noktası olmalı, ülkenin işgali sonlandırmak için çalışmaya başlayabileceği ve ulusun enerjisini barış ve refaha kanalize edebileceği ana dönüşmeli.
Kaynak: Radikal